“Yeryüzünde kaleme alınmış, edebî diye ilan edilmiş her kitap,
bütün dünya edebiyatının oluşturduğu devasa ‘birleşimin’ bir zerresidir”
Pascale Casanova
LXVI
Şiiri anlamak için onu ortaya çıkartan toplumsal koşulların da son derece iyi okunması gerekir.
LXVII
Şiir için bir tür “rüya yorumu”, şairler için de “rüya yorumcusu” demek yanıltıcı olmayacaktır. Şairler muhataplarına hitap ederek onları rüyalarına çağırır. Bu rüya onlarda bir çeşit hakikat ile temastır. Ruhu rahatsız edici bir tarafı vardır. Şiir okuyanlar bu bakımdan bir süre sonra “rahatsız eş ruhlar” kervanına katılır.
LXVIII
Rahatsızlanan ruhların seslenme biçimi olan şiir, konformizm hastalığına bulaşmış kişilerin anlamayacağı bir türdür. Edebiyatın sır kutusu olan şiiri anlamak için fedakârlık, azim ve sebat gereklidir.
LXIX
Şiirin çok boyutluluğu ve farklı anlam katmanlarından insana seslenmesi “çağrı” ile ilgilidir. Bu çağrı “hitap, seslenme, ünleme” olarak da ele alınabilir. Kendine getirme hitabı olan şiirden ancak o sesi duyanlar/duyabilenler/duyargaları müsait olanlar istifade edebilirler. Haz, şiirin sesini duyduktan sonra ortaya çıkar. Estetik zevk bu hitaba muhatap olduğunda gelişir. Tüm sanat eserlerinde olduğu gibi şiirde de durum hitap-muhatap bağlamında ele alınarak incelenir. Hitabın muhatap bulamaması eserin amacını gerçekleştirememesi olarak okunabilir.
LXX
Kavafis’ten alacaklarımız bitti mi?
LXXI
Cumhuriyet döneminde ideolojik bir araç olarak kullanılan sanat; kör bir edebiyatın doğmasına neden olmuş, şiir salt ideolojiye kurban edilerek gelişimi sekteye uğratılmıştır. Bu hem şiirin çok boyutluluğunu köreltmiş hem de ilerleyen süreçte toplum olarak şiire verilen değerin düşmesine sebep olmuştur.
LXXII
Şiirin zirvelerini gören Anadolu coğrafyası bugün kör bir kuyuda dövüşmektedir. Şiiri belirleyen akımlar/yönelimler değil, bireysel düşünüşler haline gelmiştir. Modernizm getirmiş olduğu bireyselleşmeden şiir de etkilenmiş, toplumsal olandan bireysel olana yönelinmiştir.
LXXIII
Şiir kitleleri etkileyen bir sanat dalıdır. (öyle olmalıdır) Şair toplumun nezdinde bir eylemcidir.
LXXIV
Şiir ortak bir öze yönelmenin adı olmalıdır.
LXXV
Osman Bayraktar, Şiir ve Hayat adlı eserinde şairler arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklar:
“Bir eseri büyük yapan temel unsur, gelecek kuşaklar için ilham vericiliğidir. İlham verici olma, her dönemde farklı biçimlerde tezahür eder. Değerlerin yeri yerine oturduğu, dış şartların çok yavaş değiştiği geçmiş dönemlerde bu durum; büyük kabul edilen eserlere nazire yazılması, ortak bir temanın yeniden yazılarak üstatlarla aynı kulvarda yarışma biçimlerinde ortaya çıkıyordu. Her sanatçı aynı kalıplar içinde ortak özü yeniden tanımlıyordu bir bakıma. Ama kalıplar daha çok zamanla kayıtlıdır; bu nedenle de dönemin koşullarına, estetik algılarına uygun yeniden keşfedilmeleri gerekir. Şeyh Galip ile Mevlana, Sezai Karakoç ile Şeyh Galip, Mehmet Âkif ile Sâdî arasındaki ilişki bu türden bir ilişkidir. İlk bakışta, bu sanatçıların arasında hiçbir bağlantı yokmuş gibi görünür. Çünkü bu ilişkide, biçimden çok öz tevarüs edilir ve yeniden üretilir”. (s.39)
Bilal Can
1 Yorum