Şiir Yazamama Notları – Şiirin Kor Kıyısı

1.
Şiir anlıktır. Umulmadık anda, umulmadık yerde gösterir kendini. Bir biçimde varlığını belli eder. Bir dehlizden sızan ışıktır bazen. Bazen sessizliğe sonsuz megaton şiddetle düşen bir ses: bir öksürük, bir kapı çalınması, bir bebek ağlaması, bir fren sürtmesi, bir siren çığlığıdır.
Daha pek çok an olayıdır. Karanlığa çarpan telefon sesidir. Beklenmedik sevgili kokusu, insanı sendeleten büyülü şefkat tınısı… Kış güneşine aldanıp erken güneş açmış badem ağacıdır.

3.
Şiir anlık demiştim. An onun doğum ve ölüm süresidir. Geldiği gibi yakalandı, yakalandı, yoksa yitti sayılır. Yitmekse yazıya değmemişliktir şiir için. Geldiği o ilk andaki hazzı ve acıyı yeniden yakalamak olanaksızdır. Denebilir ki şiir tektir, yinelenmez, parçalanmaz, istiflenmez…

5.
Şiir anda duyumsatır kendini. Büyülü sestir. Yaşamcıl ışıktır. Ölümcül arayış… Şiir an’dır.

10.
Sıkça karşılaşılan bir soru: şiir yaşanır mı, yazılır mı? Yaşanır da, yazılır da, diye not düşmüşüm bir ara. Yaşanır, herkes yaşar, farklı, yumuşak yüzlerce gölge düşürür doğaya. Evet herkes yaşar, ama herkes paylaşamaz başkalarıyla. O çok özel şiirselliği, imge sözcüklerini bulup dillendiremez, açıklayamaz, belgeleyemez. Yani yaşadığını sakınır… Şairse yaşadığını da kurguladığını da paylaşandır. Paylaşmanın bedelini öder, ağırca öder, çoğu kez. Aynı nedenle belki iç dünyası tersyüz edilmiş sayılır.

11.
Şair, varoluşunu yaşamla ve doğayla koşut biçimde ve de biçemde özümseyip metne dönüştürendir. İmge dünyası ile gerçek dünyası arasında ki köprüdür kişiliği. Şiiriyse yanından yöresinden eksik etmediği can simididir.

13.
Bir sözcük için ne yıkımlar yaşanıyor şiirde. Evet evet, bazen bir sözcük insanın dünyasını zindana çevirebilir. Şiirin bitmemişliği kadar acı veren başka ne olabilir ki? Vazgeçilemeyen bir imge cehennem mengenesi gibi sıkar. Orda şiir durmuştur artık. İlerlemez. Zamanını bekleyecektir en büyük olasılıkla. Ya da ‘prematüre’ kayıtlı kalacaktır dosyasında.

14.
Sessizlik!.

En güzel şiir değil mi bazen? Bunu da düşündüm. Bir ara siz de düşünün dilerseniz. Hele hele bir kalabalığın içinde herkesin konuşma olasılığı eşitken. Ve bir süreliğine, ilk konuşan olmamak için herkesin sustuğu anı bir düşünün. Ne saygın bir çekingenliktir o, sanki bulaşıcıdır. Ki, herkes soluğunu tutup bekler… Müthiş bir şiir ucudur beyinden beyine dolaşan. Şiir suskunluğu gerektirir kimi hallerde; yok yok çoğu hallerde Susmanın ardındaki sessizlik kutsaldır, denecek kadar büyülü/gizemli görünür.

Bu kalabalıkta herkes susmuştu. An uzunca sürdü, şiir oluştu ve ben seslenmek zorunda kaldım. “Sessizlik en güzel şiirdir!” Ve bu notu araya girdim. Susmuş olan herkesin ürünüdür artık bu şiir filizi. İnsanlar birbirinin suskunluğunu daha güzel okusun istiyorum ol sebepten.

18.
Şiir dinmeyen bir sızıdır. O sızının nabzını duymakta bütün iş…

19.
Şiir en çok başka şiirden güç alır. Doğacak şiir için nektar en çok öncekinden gelir, daha önce yazılmış olandan. Bu yeni bir söz değil. Ustalar da çok söylemiş, söylüyorlar hâlâ. Belki o nedenle kendimi bildim bileli okuma açlığımı gideremiyorum ya… Hâlâ açım, hâlâ açım.

21.
Şiir mutluluk anlatır mı?

Bence anlatmaz. Hüzün sarnıcından çekilen suyla yoğrulduğu içindir ki, ne şiirin kendisi mutluluktur, ne de izleğinin taşıdığı herhangi bir duyu mutluluk kavramı… Kendimizi kandırmayalım. Yazan için de geçerli aynı şey; şiir mutluluk vermez, karın doyurmaz, gündelik yaşam içerisinde yıkımlar yaratır ancak, ve yıkımlara tanıklık eder. Bugün bir şiirle uğraştım, mutlu oldum, diyenle karşılaşmadım hiç. Karşılaşacağımı da sanmıyorum.

27.
Hiçbir şair tümüyle anlamsız şiirler, (hatta dizeler) yazamaz bence. İstese de istemese de yazamaz. Çünkü yazı, şiir-metin, ne denli gerçeğe yani bir olaya yaşama, kişisel soruna yaslanıyorsa, kilitleniyorsa o denli yakındır gerçekliğe. Başlangıcında kurgu da olsa, değişmez bir gelişmeydi bu.

Dikkat buyurulsun: sonuç demiyorum. Metnin anlamı ne oranda içselleştirdiğine de bakmalıyım hadi… İzlek, örttüğü imgesel alan ve şiire kazandırdığı son yargı ölçütlerinde anlamı da içselleştirmiştir, diye düşünüyorum. Şiir ki kapalılığı, gizemi anlama dönüştürebilendir. (Kimilerine göre anlamı anlamsızlığa dönüştürebilendir ya, neyse…)

32.
Şiirin oluşumunda üzüncün (bazen de buruk sevincin) etki oranı nedir? Sorun şiir yazıldıktan sonrasını kapsamıyor elbette. Şiirin yaratım süreci, yani kâğıda kaleme bulanmadan önceki aşamasıyla ilgili yanıtlanmalı soru. Öyle ya, herkes kendince duygu, düşünce ayrıntıları, yoksunluk ve zenginlikleri keşfedebilir yayımlanmış üründe. Okura verdiği hüzün veya haz, erinç veya düşün dozajı şiirin başarı grafiğini göstermez kesinlikle. Çünkü şiiri okuyacak kişinin metni algılama frekansı (hadi donanımı demeyeyim) önemli bir öğe. Şiirin oluşumunda olgunlaşma, zamanında üzüncün etkisi (katkısı demeye kimin dili varır?) yüzde doksan dokuz, sevincin payı ise yüzde birdir… Sevinç, şiirin doğumundan, dahası yayımlanışından sonra tadımlık bir anıdır ancak. Şiir sevincinden ölmüş var mı ki?

40.
Bu hengâmede… Şiir bir bilinmezliktir.

Bir dedim özellikle! Bir’ci yanımı inkâr etmiyorum. Bir’ in kutsallığına az kafa yormamış insanlık. Yadsımıyorum… Bir ben’dir. Ben, sonsuz bilinmezliğin peşindeki zerre.

45.
Bir hastalıktır. Tıpkı aşk gibi. Nedeni bilinmez, bilinemez. Hiçbir tıp uzmanınca tanı konamaz.

Müzmin hastalıktır.

Şiir konuşulacaksa sonsuz bir hastalığın konuşulacağı bilinsin. Bence yerkürenin tüm çıkmaz sokakları konuşulacaktır. Bunu benimsemeyenin şiir dışında diyecek sözü de yoktur pek. Evet yoktur.

51.
Sıcak bir iştir şiirle cebelleşmek.

İlk dize sıcağı sıcağına yazılmamışsa kayıt dışı kaldı demektir. Yüzde altmış unutulacağına inanılmalı, anında not alınamayan her sözcük, kurgu, olgu, imge, ayrıntı… Bellekte kalanla yetinirim dendiğindeyse şiir baştan zora girmiş sayılır. Biline, diye telkinde bulunuyorum kendime. Şiirin tavı sıcakken kavranamaz çünkü.

54.
Şair kendinden birçok şey koyar şiirine. Hatta kendini koyar. Okur ise kendinden bir şeyler arar şiirde. Bulduğuyla da yetinir. Sonra unutur gider belki. Ama o bulduğu an, yani okurken tattığı o sanatsal an duygusunu, düşüncesini karşılayan, okşayan ‘kendilik’ önemlidir. Şairle okur arasındaki benzerlik tam da o anda, o tuhaf örtüşmededir.
Sonuçta şair kendini koyar, yazdığı yayımladığı metinde. Farklı anlatı/söyleme yolları arar o amaçla.
Sonuçta, okur, yani şiir okuru, kendinden izdüşümler yakalarsa, ısınır, yüreğini ısıtır söz konusu metinde. Onlarca metin okumayı sürdürür o amaçla.

59.
İmge dişidir.
Şiirin içindeki tek güzel dişi.
Doğurgan, teni ve tini büyüleyen tütsü…
Sözcüklerin en cilvelisi: imge.

78.
Şiir ayrıntılarda can bulur. Umulmadık anda, umulmadık yerde, umulmadık koşulda gösterir kendini. İlk gelişte yazıldı yazıldı… Yazılmadıysa, ya unutulur ya da bir başka metin olur, olursa. Genleri belirsiz canlı gibi.

85.
Şiir bal şerbetidir. Göğün eflatun musluğundan dökülür. Biz yağmur yağdı sanırız.
Sanmak ne lezzetli, ne şehvetli bir duyu! Şiiri bile baştan çıkarır… Çıkarırmış. Çıkarmıştır.

Hilmi Haşal

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir