Fransızcada poétique, İngilizcede poetic, Almancada poetik, İtalyancada poetica, Latincede poetica, Yunancada poétiké gibi karşılıkları bulunan, (Okay 2005, 17) “yapmak”, “üretmek”, “yaratmak” gibi anlamları olan poiein fiilinden türemiştir. (Sumer 1996, 36) Bizde ise Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Fransevî’de poétique kelimesine “fenn-i şiir, ilm-i aruz” manasını verir. (Şemsettin Sami 1905,1718)
Lügat anlamının dışında genel olarak poetikanın, “şiire dâir her meseleyle uğraşan bir bilim alanı” (Okay 2005, 19) olduğu söylenebilir. Kelimenin sadece şiirle ilişkilendirilmesinde terimi ilk kez kullanan Aristo’nun Poetika adlı eseri büyük bir rol oynamıştır. Zira çevirmenler genellikle, günümüze sadece bir kısmı ulaşabilen, Aristo’ya ait bu eserin, poetika başlığının altında şöyle bir çeviri yapmışlardır:
“Üzerinde konuşmak istediğimiz konu, şiir sanatıdır; ilkin genel olarak şiir sanatının ne olduğu, sonra şiir sanatının türleri ile bu türlerin teker teker ne oldukları, sonra da bir şiirin başarılı bir şiir olabilmesi için, onda konunun (öykü=mythos) ne şekilde işlenmesi gerektiği, bundan başka bir şiirin bölümlerinin sayısı ile bunların özellikleri ve daha bu araştırma konusu içine girebilen her şey.” (Aristoteles 2002, 11)
Buradan da anlaşılacağı üzere Aristo, terimin şiirle ilgili olacağını ifade etmiş gibi gözükmektedir. Ancak poetika terimini estetikle eşdeğere gören çevirmen (Aristotales 2002, 8-9) İsmail Tunalı, Aristoteles’in Poetika adlı eserinde “Platon’dan tamamıyla ayrı bir görüş içinde sanat fenomeni üzerine eğil”diğini (Tunalı 2002, 48) belirtir. Buradan poetikanın genel olarak bütün sanat dalları ile ilgilendiği sonucu çıkarılabilir. Yine Necdet Sumer de Poetika adlı eserin aslında sadece “şiir sanatı”nı değil, “sanatsal yaratma etkinliğinin, yani tekhne poetikenin bütün türlerine ilişkin olarak karşımıza” çıktığını belirtip, terimle ilgili karışıklığı şöyle izah etmektedir:
“Bu açıdan önemli bir terim sorununa da Poetika’yı okumaya başlamadan önce dikkat çekmekte yarar vardır. Poetika’nın ilk tümcesinde geçen peri poietikes’in hemen her çeviride ‘şiir sanatı üzerine’ diye çevrilmesi, poietikenin yalnızca yazın sanatının bir türüyle, şiir yazmakla (yapmakla) sınırlı bir sanat olarak anlaşılması sonucudur. Bu durum poietes, poiesis, poietikos sözcükleri Latince’ye girerken yerleşmiş bir eksik anlamanın bugün de sürmesinden kaynaklanmaktadır.
Bilindiği gibi, Romalılar kültürel gelişmelerinin her aşamasında ve her dalında ilk ve kalıcı etkileri Yunan kültüründen almışlar, ilk örnekleri ve kaynakları da bu kültürde hazır bulmuşlardır. Ancak, çoğu zaman bu etkiler, sınırlanmış anlamlar ve donmuş biçimler içinden geçerek Roma dünyasına girmiştir. Bugün bir Latince sözlükte poeta sözcüğünün karşısında yalnızca “ozan”, poiesisin karşısında “şiir”, poeticanın karşısında “şiir sanatı” karşılıkları bulunur. Bütün Batı yazınları da bu sözcükleri Latince’den sınırlı anlamlarıyla aynen almışlardır. Bu açıdan bakıldığında Aristoteles’in ders notlarına Batı yazınlarında “şiir sanatı” anlamına gelmek üzere sözcüğün Latince’deki biçimiyle poetica adının verilmesi ve ilk tümcede geçen peri poietikesinin de “şiir sanatı üzerine” diye çevrilmesini anlamak kolaylaşır. Kanımızca bu çeviri temelde yanıltıcıdır: peri poietikesi “taklit sanatına ilişkin etkinlik”, “taklit sanatına ilişkin yaratıcılık üzerine” diye anlamak gerekir; Aristoteles’in elimizdeki metnine de (Poetika’ya) sanatlar arasında bir sanat olan taklit sanatına ilişkin bir kuramın metni olarak bakmak gerekir. Böyle bakınca, Aristoteles’in mimesis kuramı, yalnızca şiir sanatına değil, sanatsal yaratma etkinliğinin, yani tekhne poietikenin bütün türlerine ilişkin olarak karşımıza çıkmaktadır.” (Sumer 1996, 14-15)
Bu konuda benzer bir yaklaşımı Hilmi Yavuz’da da bulmaktayız:
“Bugün Batı dillerinin çoğunda ‘şiir’i gösteren sözcük, Grek dilinden ‘poiema’dan geliyor.
‘Poiema’, ‘yapılan şey’ demek. Eski Grekçe’nin bir özelliği de, bugün bizim ‘güzel sanatlar’ diye adlandırdığımız artistik etkinlikleri gösteren bir sözcüğün bu dilde bulunmaması. Eski Grekçe’de hem güzel sanatları hem zanaatları hem de beceriye ilişkin etkinlikleri gösteren bir tek sözcük var: ‘Techne’ sözcüğü. Demek ki, Eski Grekçe’de bir şairin, bir yontucunun etkinliği ile, örneğin bir çömlek yapımcısının etkinliği, özünde, birbirinden ayrı sayılmıyor.” (Yavuz 2006, 133)
Poetika meselesine terim açısından yaklaşarak çeşitli örnekler veren Kayahan Özgül de “Şiir, Şair ve Sair” adlı makalesinde bu konuya şöyle açıklık getirir:
“Yunanca ‘poiein’ fiilinden (yapmak, yaratmak, düzenlemek) türeyen ‘poiema’ ‘yapılmış şey, eser’ ve ‘poietes’ ‘sanatkâr’ demek; dolayısıyla ‘poetika’ da sanat amaçlı olarak malzemeye verilen intizamın genel adıdır. Platon’un Şölen’inde Sokrates, Diotima’ya Yunanca fiilin yerini anlatır: ‘Biliyorsun ki, poiesis dediğimiz şeyin mânâsı çok geniş tir. Var olmayan bir şeyleri var etmenin her çeşidine poiesis deriz. Her sanatın yaptığı bir poiesisve her yaratan bir poietes’tir. Yine de bütün yaratıcılara poietes demiyor, farklı isimler veriyoruz değil mi? Diğer poiesis’ler bir yana, sadece müzikle metrik söze dayalı sanata bu genel isim verilmiştir. (Symposion, 205b-c). ‘poiesis’in sadece nazmetmek ve şiir söylemek için kullanılmaya başlaması Homeros’tan sonradır.” (Özgül 2001, 223)
Valery de poetikanın “şiire dair estetik akideler, kurallar toplamı demek olan dar anlamıyla değil, dilin hem töz [cevher, temel, asıl, esas] hem de araç olduğu yapıtların yaratılması ya da kurulmasıyla ilgili olan her şeye verilen ad olarak” (Todorov 2001, 19, 38) anlaşılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Todorov, Poetikaya Giriş adlı eserinde poetikanın tek tek eserleri incelemek yerine onların oluşumundaki genel yasaları belirtmeyi ve bunları da edebiyatın içinde aramayı amaçladığını ifade eder. O halde “Poetikanın nesnesi, edebi yapıtın kendisi değildir: Poetikanın sorgulamaya tâbi tuttuğu şey, edebiyat söylemi denen o özgül söylemin özellikleridir. Dolayısıyla, her yapıt soyut ve genel yapının dışavurumu olarak kabul edilir; yapıt, bu yapının mümkün olan gerçekleşimlerinden biridir yalnızca. Bu itibarla, poetika gerçek edebiyatla değil mümkün olan edebiyatla uğraşır; başak bir deyişle, edebiyat olgusunun tekilliğini oluşturan soyut bir özellikle, edebilik ile ilgilenir.” (Todorov 2001, 37)
Bununla beraber şiirsellikle yazınsallığın bir tutulabileceğini savunan Mehmet Yalçın da Todorov’un yaklaşımının doğru olduğu kanaatindedir. Zira “Geleneksel sözbilimin yeni bir biçimi olan ve ‘söylem üstüne söylem’ diye belirtilen bu şiirbilim, bir tür çağdaş sözbilimdir ve yazınbilimle eş anlamlıdır.” (Yalçın 1991, 18)
Fransızcada da bu terime “güzelliğin felsefesi” gibi bir mana yüklenmiştir. Ancak günümüzde poetika kelimesi sadece şiir alanında kullanılmaktadır. Batıda bütün edebî türlerin estetiği anlamında değer bulması “başlangıçta şiirle edebiyatın aynîliğini, yahut edebiyatın ilk şeklinin şiir olduğunu hatırlatmaktadır. Kelimenin bugün dilimizde kullanılışı gerçek manasıyla şiir hakkındadır, diğer sanatlar için kullanıldığı zaman ise mecaz manası yüklenmiş olmaktadır.” (Okay 2005, 17)
Poetikayı, günümüzdeki birçok edebiyat araştırmacısı gibi, İsmail Çetişli “Herhangi bir şairin şiir sanatı hakkındaki derli toplu görüş, anlayış ve fikirlerini ihtiva eden yazı veya eseri” (Çetişli 2004, 79) şeklinde tanımlarken, Hakan Sazyek de “şiir sanatının değişik türlerinde ve tarzlarında yazılmış ürünleri açıklayan, yorumlayan, şerh eden bir inceleme yöntemleri bütünü olmaktan çok, şiirle ilgili/şiire ilişkin her türlü meseleyi genel ölçekte ele alan, bir başka deyişle bu meseleleri belli bir örneğe bağlı kalmadan irdeleyen bir bilgi dalı” (Sazyek 2001, 331) olarak nitelendirmektedir.
Ancak günümüzde poetika asıl olarak “şiir sanatı üzerine teoriler demektir. Meselâ Abdülhak Hamid’in şiir sanatından bahsedilebilir, fakat onun bu manada bir poetikası yoktur. Abdülhak Hamid’in poetikasından bahsedildiği taktirde bu, olsa olsa bir araştırıcının Hamid’in şiirlerinin tekniği, muhtevası vs. üzerine yaptığı teorik bir inceleme demek olur.” Sonuç itibarıyla poetika için “şiir sanatı üzerine teorilerin sistematiği, bütünü, ilmi” gibi bir tarif yapmak yerinde olacaktır. (Okay 2005, 18)
Âlim GÜR
Bedia KOÇAKOĞLU
KAYNAKÇA
Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Fransevî, Mihran Matbaası, İstanbul, 1905
Sumer Necdet,“Poetika Klasik Çağ”, Şiir ve Şiir Kuramı Üstüne Söylemler, Düzlem Yayınları, İstanbul, 2006, s. 7-38
Okay Orhan, Poetika Dersleri, Hece Yayınları, Ankara, 2005.
Aristoteles, Poetika, (Çeviren, İsmail Tunalı), Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.
Tunalı İsmail, Sanat Ontolojisi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2002.
Yavuz Hilmi, Edebiyat ve Sanat Üzerine Yazılar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.
Özgül M. Kayahan, “Şiir, Şair ve Sair”, Hece, Türk Şiiri Özel Sayısı, S. 53-54-55, Mayıs-Haziran-Temmuz 2001, s. 210-226.
Todorov Tzvetan, Poetikaya Giriş, (Çeviren, Kaya Şahin), Metis Yayınları, İstanbul, 2001.
Yalçın Mehmet, Şiirin Ortak Paydası Şiirbilime Giriş, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas, 2001.
Çetişli İsmail, Şiir Tahlillerine Giriş I, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004.
Sazyek Hakan, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1996.
İlgili Yazılar: