Raşit Ulaş, şiirlerini 2013 yılından beri takip ettiğim bir şair. O zamandan bu yana şiirlerini genelde açık bir üslupla yazıyor. Edebifikir’de ve Yedi İklim Dergisinde yayınlanan bazı şiirlerinde yer yer dolaylı bir dile meyletse de, bilhassa İtibar Dergisinde yayınlanan şiirlerinde açık ve dolaysız bir üslubu benimsedi. İtibar’dan önceki döneminde yazdığı Kuşlar Kanatsız da Uçar, Her Şiir Biraz Kefendir, İki Eli Kuruyan Bir Adam.. ve İltica gibi birkaç şiirini ufak çaplı düzenlemeler yaparak kitaba dâhil etmiş. Benimsediği üsluba uygun düşecek şekilde şiirlerini muğlak ifadelerden ve fazlalıklardan arındırarak daha açık bir hâle getirmiş. Birkaç şiirini ise kitaba almamış. Nihayetinde Raşit Ulaş’ın ilk şiir kitabı Kavga Başlıyor ismiyle Profil Kitap tarafından yayımlanmış bulunuyor (2017, Mayıs). Biz dikkatimizi şimdilik kitaptaki şiirler üzerine yoğunlaştıracağız.
İki bölümden oluşan kitabın ilk bölümüne “Kılıç” adı verilmiş, burada sekiz şiir var; ikincisine ”Kalkan” adı verilmiş, burada ise on şiir mevcut. Kitap ismini doğrulayan bir içeriğe sahip; kılıç, kalkan, at, ok, sadak, kın, muşta, bıçak, hançer gibi kavgayı çağrıştıran nesnelerin yanı sıra; öfke, kızgınlık, inanç, korkusuzluk, lanet, kin, nefret, nara, çatık kaş, dik duruş vb. kavgaya ilişkin duygu ve tavırlar kitabın hemen her sayfasında görülüp hissediliyor. Yukarıda da işaret ettiğim gibi Raşit Ulaş’ın şiirlerini anlamakta hiçbir zorluk çekmiyoruz, vazıh bir dili var. Dolayısıyla benim bu yazıda bir anlamlandırma faaliyetinde bulunmam gerekiyor, aksi hâlde etkin ve özerk bir okuyucu olma vasfına kavuşamam; nihayetinde bu yazı, tatsız bir tanıtım metnine dönüşür. Bu durumsa ne şairi ne beni ne de okuyucuları tatmin eder.
Kavga “Başlıyor”
Kitabın adındaki “başlıyor” fiili, -yor ekinin yapısı gereği belirsiz bir şimdiki zamana işaret ediyor. Gerçekte öyle olup olmadığını birazdan göreceğiz. Şimdiki zamanın üç kipi var: -mada, -makta ve -yor ekleri. “-yor” eki -mada ve -makta eklerini içine alacak şekilde, şimdiki zamanın en geniş hâlini ifade eder; eylemi, önceden şimdiye ve şimdiden sonraya doğru yayar. Şair başlamakta olan bir kavgayı ilan ediyor, yani bildiriyor. Demek ki kavga aslında başlamış ve şair başlayan kavganın farkında. Farkında olmasa nasıl bildirsin? Bunu başkalarına da fark ettirmek için şimdiki zamanın en geniş hâlini kullanıyor; bu aynı zamanda şairin cephesi geniş bir kavgayı haber verdiğine de yorulabilir zira kitabın içeriğinde kavga edilen kadronun bir hayli geniş olduğunu görüyoruz. Öyleyse muhataplar için geçerli olsa bile şair için şimdiki zamanın belirsizliği diye bir şey söz konusu değil. Kendisi zaten kavganın içinde. O hâlde sorabiliriz: Bu kavga neyin kavgasıdır? Ben bunun kimlik kavgası olduğu sonucuna vardım. Kimlik kavgası olduğu için iyelik eki yok, bu yüzden kitabın adı Kavgam Başlıyor değil, Kavga Başlıyor. Burada, kimliğin “benlik” ve “kendilik” kavramlarından farklı olarak toplumsal bir kavram olduğunu belirtmekte fayda var.
Kimlik Kavgası
Kimliği oluşturan birçok unsur vardır: Dil, din, örf, adet, kavim, coğrafya, kültür vb. Raşit Ulaş’ta din, kavim ve coğrafya ön plana çıkıyor, yani sünnilik, Türklük ve Türkiye. Sünnilik hassasiyeti ve Türkiye sevgisi birbiriyle bütünleşmiş bir hâlde tezahür ediyor:
“karabaş tecvidi, mızraklı ilmihal, güllü yasin: türkiye
Allah büyüktür, Allah’tan başka ilah yoktur: türkiye
ebubekir türkiye, ömer türkiye, osman türkiye, ali türkiye” (s: 11)
Hulefâ-i Râşidine karşı hürmet sünniliğin temel vasıflarından biridir. Modern zamanlara gelinceye dek bütün sünnî şairler bu vasfı haiz olmaya dikkat etmişlerdir. Yunus Emre (k.s) bir şiirinde şöyle der:
“Ebu Bekr ü Ömer ol din ulusu
Aliyy-i Murtaza Osman benümdür”
Ne yazık ki, selefilik, rafızilik ve alevilik propagandası yapanların normal, sünnilik hassasiyetine sahip olanların mezhepçi olarak algılandığı garip bir dönemi yaşamaktayız. Raşit Ulaş’ın bu kadim tavrı böyle bir dönemde izhar edişini takdirle karşılıyorum. Çünkü sünnilik bizim kimliğimizi teşkil eden vazgeçilmez unsurlardan birisidir.
Gelelim Türkiye’ye. İbn Haldun’un ifadesiyle coğrafya kaderdir. Doğduğumuz yerin kararı bizim irademizin dışındadır, kader-i mutlaktır. Allah, müteal sıfatına sahip olması hasebiyle abes bir iş yapmaktan münezzehtir. Mademki biz Türkiye’de yaratıldık, bu bir hikmet gereğidir, boş yere olamaz. Bu inançtan olsa gerek, şair Türklüğünü ve sünniliğini Türkiye üzerinden mücessem hâle getirir, Türkiye’yi derin bir muhabbetle sever, sevmeyenlere ve düşmanlık edenlere kaşlarını çatar, meydan okur:
“neden gözlerimi bu topraklardan ayırmıyorum biliyorsun
biliyorsun kiracıymışım malazgirt’ten beri
yutturmak istedikleri bu yutmak isteyenlerin
korkum yok zaten dünyada kiracı olduğuma iman ettim” (s: 37)
Buna benzer Türkiye vurgusunun yapıldığı başka mısralar da bulunmakta. Türkiye vurgusuna koşut olarak bir de Türklük vurgusu var ki, buradan şairin İsmet Özel ile sadece şiiriyet bağlamında değil, fikriyat bağlamında da bir yakınlık kurduğunu görüyoruz. Gerçi şair, Özel’den farklı olarak Yörüklere/Türkmenlere de atıf yapmakta. Bunun dışında kesiştikleri nokta olarak iki şairin de politikacılara ve kanun koyuculara karşı şüpheci ve itham edici tavırlarını zikredebiliriz. Bahsi geçmişken, Raşit Ulaş’ın şiirindeki İsmet Özel etkisine iki misal verip, kitabı, dikkatimi çeken diğer yönleriyle ele almaya devam edeyim:
“radyodan silah sesleri geliyor / ter kokusu geliyor, ayak” İ.Ö
“benimse burnumda pis kokular, parfüm kokuları / duman kokuları, egzoz” R.U
“bana ne çerçilerden, çerilerden, kullardan” İ.Ö
“kalkınmadan bana ne, ilerlemeden bana ne, ileri demokrasiden” R.U
Bu misallerdeki yapı ve ses benzerliklerine rağmen Ulaş’ın zamanla İsmet Özel etkisinden sıyrılarak kendi üslubunu oturttuğunu söylemeliyim.
Sancılı Bir Şahitliğin Hâsılası
Kavga Başlıyor’u okuduktan sonra kitabın son sayfasına “bu şiirler sancılığı bir şahitliğin hâsılası” yazmıştım; bende hâsıl olan ilk kanaat bu olmuştu. Öyle ki gördüklerinden dolayı huzursuz ve öfkeli olan şairin, öpüp başına koyduğu ne varsa hepsi pazarda satılmış, aşk diye bellediği her ne varsa dokunulan bir şey olmuştur. Müslümanların dünyevileşmesinden memnun değildir şair. Dergâhta Allah, sokakta dünya bâki diyen Müslümanlar, iktidarda olmanın rehavetiyle artık bir Müslüman gibi değil, tüccar gibi düşünmeye ve maslahat icabı davranmaya başlamışlardır. Bir Müslüman olarak yapamayacakları birçok şeyi, muhafazakârlık, demokratlık ve liberallik şemsiyesi altında yapabilir duruma gelmişlerdir. Bu vaziyet şiirlerde sert bir dille eleştirilir. Aynı zamanda şair insanca yaşamanın giderek imkânsız bir hâle geldiğini görmekte, sistemin fıtrata aykırı bir şekilde işleyişine isyan etmektedir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen dik durmayı tercih etmeyenlere karşı tavrını göstererek kendini onlardan ayırır:
“mitinglerde kıyam, maaş günlerinde rükû
nakit mâbedlerinde secde ettiklerinde
sığındım onların rabbinden ettiğim kavgamın rabbine” (s: 47)
Şair olumsuz bir tavır takındığı bu zümrelere mukabil, ekmeğinin peşinde ve helal kazanmanın derdinde olan işçileri sever ve taltif eder: Onları Efedimizin (s.a.v) meslektaşı olarak görür. Şairin ululara, pirlere, şeyhlere ve kahramanlara da ilgisi ve sevgisi vardır; tabiî bir de çocuklara: Yaşayan veya hunharca öldürülen, ama ölüsü bile çirkinleşmeyen çocuklara. Sevdikleri de nefret ettikleri kadar fazladır şairin, Afrikalı kakao işçileri bile yer bulur şiirlerinde.
Şairin Şiiriyle İmtihanı Yahut Hasbî Bir Okuyucunun Beklentileri
Yukarıda da görüldüğü üzere Ulaş’ın şiirlerinde temas ettiği meseleleri önemli buluyorum. Hasbî bir okuyucusu olarak kavgasını anlıyor ve sancısını hissediyorum. Bununla birlikte, Raşit Ulaş bu meseleleri dolaysız bir dil ile işlemeye devam ederse, şiirinde bir düşüş görüleceği kanaatindeyim. Türkiye’nin geçirdiği sıkıntılı süreç sebebiyle bu şiirlerin bugün bir karşılığı var; millî duygulara hitap eden hamasî ve meydan okuyan şiirler. Kavga Başlıyor’un, şairin mesuliyet duygusunun bir eseri olduğu belli. İleriki bir dönemden bugüne bakıldığında bunun böyle görüleceğinden şüphem yok.
Ne var ki bu kitabın kıymetini koruyabilmesi için istisnâî bir verim olarak kalması gerektiğine inanıyorum. Raşit Ulaş meşrebi icabı toplumsal ve millî meselelere kayıtsız kalabilecek birisi değil. Peki, bu hassasiyet bundan sonra şiirlere nasıl yansıyacak? Mesela Türkiye hep hamasî olarak mı yer alacak şiirlerde? Turgut Uyar “lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş / sana Sapanca’dan bir sepet elma almışım” derken, fakirliğe, kanaate, aşka ve Türkiye’nin bir güzelliğine, Sapanca elmasına işaret ediyordu. Raşit Ulaş’ın şiirlerinde Sivas’ı, Yozgat’ı ve bir bütün olarak Türkiye’yi görüyoruz ama böyle inceliklere “hâliyle” rastlayamıyoruz. Hamasî üslup buna imkân vermiyor. Sakarya ne kadar benimse Fırat da o kadar benim diyen şairin, sahiplenmekle kalmayıp bundan sonraki şiirlerinde Sakarya’nın, Fırat’ın, Sivas ve Yozgat’ın güzelliklerini de ifade etmesi gerekir. Ancak bu şekilde Kavga Başlıyor’daki verimlerin üzerine bir şeyler koyabilmesi mümkün olabilir bence.
Raşit Ulaş genelde uzun mısralarla inşa ediyor şiirini. Neo Epikçilerin ifadesiyle üç parçaya bölünebilen bol fiilli mısralar. İstisna olarak zikredebileceğimiz; Yunus Emre’nin Sanayii Devrimini Görmemesine Övgüdür, Kuşlar Kanatsız Da Uçar, Her Şiir Biraz Kefendir ve hatta Perçem Varsağısı gibi şiirlerinde de bence en az uzun mısralı şiirleri kadar başarılı. Bu kısa, damıtılmış mısralarda ısrarcı olmak ve daha titiz bir dil işçiliğini benimsemek şairin yönelebileceği imkânlar olarak durmakta. Böyle bir yönelimle şiirini geliştirip çeşitlendirebilmesi mümkün. Ayrıca daha dolaylı bir şiir dilinin imkânlarını yoklamasını da çok isterim. Mesela şu şiirsel mısraların benzerlerini daha fazla görebilsek, hayret duygumuz tetiklense fena mı olurdu:
“sıyırıp etimi kendimden
soyunup anamdan doğduğum gibi sonbahar” (s: 58)
Bir de düşleri var şairin, mesela onların üzerinde daha fazla dursa güzel olmaz mı:
“gürül gürül bir şiiri unutturan düşteyim
düşteyim gökyüzüm tavandır benim” (s: 38)
“fakat benim dilimde bir şey var dilimde
bir düşten arta kalan ağız kuruluğu gibi bir şey” (s: 54)
Nedir bu düş ki, şairin ağzını kurutuyor ve ona gürül gürül bir şiiri unutturuyor? Şair bize bu düşün şiirini yazsa ve biz de okuyucuları olarak tabir etsek diyorum. Bilmem ki yazar mı? Bekleyip göreceğiz.
Feyyaz Kandemir
1 Yorum