Ne mi oldu?
Bahadır Dadak’ın kronik can sıkıntısı son haddine varmıştı. Celâl Kuru’yla aralarında yazışma başladı. İkili can sıkıntısını gidermek için bir yayınevi kurma ve tercüme işine girme kararı aldılar. İlk olarak Orhan Pamuk’un kitaplarının Türkçeye tercüme edilmesi konusunda anlaştılar. Bu fikri daha da ileride götüren Celâl, “Orhan Pamuk’un Kitaplarını Türkçeye Çevirme Nümayişi” düzenlemeyi teklif etti. İkilinin ayrı şehirlerde bulunması sebebiyle, Celâl, bir an önce yapmak istediği nümayişi Feyyaz Kandemir ile birlikte gerçekleştirdi.
30 Ağustos Çarşamba günü sabah saat 08:00 sularında, Fatih-Merkez Çay Ocağında, boş taburelerin, taze çay kokusunun ve masalardaki şeker kalıntılarına hücum eden ganimetçi karıncaların eşliğinde gerçekleştirilen nümayişte açılış konuşmasını yapan Feyyaz, Bahadır ile Celâl’in aldığı kararı yerinde bularak, günümüz edebiyatını değerlendirirken dolaşıma sokulan metinlerin evvela Türkçe olup olmadığının sorgulanması gerektiğini söyledi.
Sözü devralan Celâl Kuru, “1950’den sonra doğan edebiyatçıların neşrettiği kitapların piyasadan toplatılması ve halihazırdaki edebiyat dergilerinin kapatılması durumunda Türk edebiyatı bir zarar görür mü?” diye sordu ve salvolarına devam ederek: “Temyiz kudretini haiz olmayan vasıfsız ve kifayetsiz okurların pohpohladığı bir takım edebiyatçılar var. Bu edebiyatçılar atanamamış bir üstad edasıyla ağabeylik taslıyorlar. Her biri varlığını kötü okurlara borçlu. Kaliteli okurların artması durumunda bu zümreye gösterilen teveccühün azalacağına inanıyorum” dedi.
Celâl Kuru’nun özellikle son dediklerini yürekten tasdik eden Feyyaz, geçmişteki edebî verimlerle rabıta kuramamış ve dil zevkine varamamış edebiyatçıların pespaye metinlerinde hikmet aramanın beyhûde olacağını vurgulayarak: “İyi bir yazar etkilenme endişesi duymaz. İyi bir okur ise okuduğu her metinde daha iyi bir metne yahut idrak seviyesine yükselebileceği bir zemin arar. Okuruna bu zemini temin edemeyen yazarın gördüğü teveccühün geçici olacağını, aynı şekilde yazdığı metnin de zamana karşı direnemeyeceğini” ifade etti.
Son olarak ikili şu müşterek kanaate vardılar: Böyle bir edebiyat ortamında en fazla tanınan, bilinen, konuşulan ve Nobel ile ödüllendirilen yazarın Orhan Pamuk olmasına şaşırmamak gerekir. Biz Orhan Pamuk’un Türkçeye vâkıf olmadığını, başka dillerde büyük bir yazar olarak kabul edilse bile bunun Türkçe için katiyyen geçerli olamayacağını düşünüyoruz.
Orhan Pamuk’un Sessiz Ev isimli kitabından tef’eül açtık ve karşılaştığımız ilk cümle şu oldu: “Kumun üzerindeki yüzü ayağımla bozdum ve tam ben kalktım bu saçma hayallerden sıkıldım gidiyordum ki gördüm.”
Âdeta bir orta mektep talebesinin serzenişini andıran bu iptidaî cümlenin ne kadar Türkçe olduğunun kararını sizin takdirinize bırakıyoruz.
Yakında Orhan Pamuk’un kitaplarındaki fahiş Türkçe hatalarını ifşa eden bir derleme hazırlayıp Edebifikir’de yayınlayacağız, bekleyiniz.
Edebifikir Haber Ajansı
6 Yorum