Bir Balonum Bile Yok Anneme Küstüm!

Edebifikir Geleneksel Cumartesi Eylemlerinde bu hafta, Bir Balonum Bile Yok Anneme Küstüm Eylemiile akıllara zarar bir gün geçirdik.

Mekâna her zamanki gibi tam saatinde gelen Sulhi Ceylan, saat: 17:45’te eylemini tek başına yaparak, 17:46’da evine döndüğünü ilan etti. Bunu duyan Edebifikir okur-yazarları Sulhi Ceylan’ın eve gitmesine fırsat vermeden bulundukları mevkiden öyle bir harekete geçtiler ki saatte 90 km hızla kafeye ulaştılar.

Buluşma, balon konusunda neler yapabiliriz sorusu ile başladı. Derken konuşmanın ucu bir anda tasavvufa dayandı. Sulhi Ceylan‘ın bağlama konusunda Arif Sağ ile yarışabileceğini düşünüp neye uğradığımızı şaşırırken bir yandan da eyleme katılım sayısının azlığından yakınabilen muhterem Ahmet Abi güzelimizin endişeleri, eski Beşiktaş Çarşı gurubu üyesi Ali Abi ile Edebifikir okur-yazar sorumlusu Başkan Fedai‘nin gelişiyle son buldu.

Sulhi Ceylan eylemin felsefesini şu sözlerle anlattı:

Eylem her şeyden önce bir duruştur. Dünyaya karşı sert bir bakıştır. Kendini konumlandırma biçimidir. Eylem bu bağlamda kişinin varoluşsal gerçekliğini bulmada bir aşamadır. Kadıköy’ün merkezinde eylem yapmak kapitalizme sille indirmektir. Afaktan enfüse giden yolda eylem başlı başına bir ameldir. Dünyaya karşı geliştirilen bu duruş hakikatte acizliğinin ifadesidir. Şöyle ki; Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri bir gün rüyasında Allah Teâlâ’yı görmüş ve sormuş: Ya Rabbi sana nasıl varabilirim? Allah Teâlâ; “Bana ancak bende olmayan bir şeyle varabilirsin” deyince, Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri şaşırmış. “Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbisin. Sen de olmayan ne olabilir ki?” deyince Allah Teâlâ; “Bende acziyet ve zillet yoktur. Kim ki bunlarla bana gelirse, kim ki acziyetinin farkında olup karşımda boyun bükerse o bana vasıl olur” demiş. İşte eylem aslında böyle bir şeydir. Sadece Allah’a karşı acziyetinin farkında olup ona canı gönülden boyun bükmektir. Ve O’nun için cümle âleme yumruk kaldırmaktır.

Evet, buluşmamızın sebebi bu kez Kadıköy‘deki balondu ve bizim bir balonumuz bile yokken kocaman balonun tam karşısında oturuyorduk. Konuşma aralarında dertli dertli balona dönen ve sonra önüne düşen yüzlerdeki çaresizlik ifadesi tahammül edilebilir cinsten değildi. Bir şeyler yapmalıydık ama ne? Balonu patlatmak için ne sniperımız ne de onu söndürmek için belediyede adamımız vardı. Bize yitirilen saflığı, özenti gençliği, zengin ve fakir arasındaki gelir uçurumunu, kapitalizm ve saflığımız arasındaki konvensiyonel durumu ve Türk solunun estetik fakirliğini hatırlatan bu balon için ne yapabiliriz diye haykıra haykıra birbirimize soruyorduk. Nihayet mükemmel cevap Ali Abiden geldi: “Balona laf atalım!” Tabiî ya, bunca eziyete ne gerek vardı, yapmamız gereken tek şey balona laf atmaktı! Balona laf atmak, şeytana taş atmak demekti. Yapabildiğimiz en iyi şey belki de buydu. Kalemimizin hakkını kelime ile ödemeyi zaten borç bilmiştik. Balona da lafımızı attıysak, artık evlerimize dağılabilirdik.

Edebifikir

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir