Sen Gülce Bilirsin

Rabia Hatun, tarihçi İsmail Hami Danişmend’in mahlasıdır. 1940’lı yıllarda Aile Dergisinde yayımlanan Rabia Hatun’un şiirleri büyük ses getirmiş, Yahya Kemal, Cahit Sıtkı gibi şairlerin bile dikkatini çekmiştir. Rabia Hatun evvela İsmail Hami Danişmend tarafından 13. asrın bir şairi gibi gösterilmiş, edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarlı bunun mümkün olamayacağını ispatlamış, nihayet yalanı ortaya çıkan Danişmend, bu şiirlerin vefat eden eşine ait olduğunu itirafa mecbur kalmıştır. Fakat bu şiirlerin şairlik yönü kuvvetli olan ve Muhtî mahlasıyla da şiirler yazan Danişmend’e ait olduğunu söyleyenler de vardır ki haksız sayılmazlar. Yer yer Eski Anadolu Türkçesinin ve Azeri lehçesinin hususiyetlerini barındıran bu şiirler kime ait olursa olsun güzeldir ve artık Türk şiirinin öz malı durumundadır. Bir iki istisna dışında tamamı dörtlüklerden oluşan Rabia Hatun şiirlerinden bir seçki hazırlayarak Edebifikir okurlarının dikkatine sunmak istedim. İstifade etmeniz dileği ile… (Feyyaz Kandemir)

***

KANA KANA

Bir kâsedir alev dolu gönlüm, yanâ yanâ
Men tâ senin yanında dahî hasretem sanâ!
Yaşlar dökende söndüremez âteşimi sû
Sunsan elünle kânumu içsem kanâ kanâ!

 

MİHNET HAYAL OLURDU

Cânân olaydı cânım, hicran muhâl olurdu
Lafz-î firâka hattâ makber meâl olurdu!
Sahbâ olaydı hûnumu bulmazdı dilde yer gam
Endîşe, gussa kalmaz, mihnet hayâl olurdu!

 

UZAKLAŞTIKÇA YAKLAŞMAKTAYIM

Hoşem bir şöyle hasretten ki senden
Uzaklaştıkça yaklaşmaktayım ben!
Bu halvethânenin yok başka vârı
Zaman sendin, mekân sensin, havâ sen!

 

CİHAN SOLAYDI

Güllerde n’olâ şuûr olaydı
Sen özleyü, özlerin yolaydı!
Elvânda olaydı hiss-i hasret
Rengin düşünüp cihan solaydı!

 

YÂD EDİVERSE

Gül âşık olup bülbüle feryâd ediverse
Bülbül onu ihmâl ile berbâd ediverse
Dünyâ dönerek tersine şark eylese garbı
Cânân bize hasret çekerek yâd ediverse!

 

VARLIKTA LEZZET

Hicrân visâli sevse de öğrense hasreti
Cânân firâkı tatsa da fark etse firkati
Bir hâlet olsa herkese bildirse kendini
İnsan bulurdu belki şu varlıkta lezzeti.

 

SÖNDÜRME

Söndürme yanan âteş-i hicrânı içimde
Yakmak şu yanık kalbi senin en büyük ecrin!

 

NİÇİN? NASIL?

Sana bilmem niçin, nasıl her an
Bütün insanlar olmuyor kurban?
Senden evvel niçin, nasıl yaşamış,
Sonra yâhut nasıl yaşar bu cihan?

 

GÖZLERİNDE

Hicran cehenneminde çözülmez bu kördüğüm
Ey gözlerinde cennet-i alâyı gördüğüm!

 

BİR HOŞ GEÇİM

Cânân içimdedir, nitekim cân içimdedir
Vuslatla hasretin yeri hep bir biçimdedir
Neş’eyle hüznü fasl edebilmek ne haddime
Hicrân içimde vasl ile bir hoş geçimdedir.

 

AMANSIZ BİR ZAMAN

Zamân ummanı etikçe tebahhur
Gönül bin aşk u şevk eyler tahattur
Amansız bir zamanın pençesinde
Zamansız bir mekân eyler tasavvur.

 

AĞLASAM

Tutsam hayâl-i yâri nigâhımla bağlasam,
Her göz yaşımda aksini gördükçe ağlasam!

 

SEN GÜLCE BİLİRSİN

Sen gülce bilirsin, ne diyor dinle şu güller!
Kulkul dediler hep şu kadehlerdeki müller:
Gül, mül sana soy sop gibi dert anlatır ammâ
Bir bilmediğin dil konuşur gamlı gönüller!

 

CANANA VARMAĞ ÜZRE

Bir gül olaydı gönlüm cânân koparmağ üzre,
Bir bûy olurdu cânım bir an o parmağ üzre!
Bir dâstân içinde âfâk-ı dehri dutmuş
Bir ism olaydı cismim canana varmağ üzre!

 

Rabia Hatun

 

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir