Üstâdım, evvelen “Osmanlı Tokadı Nasıl Atılır?” isimli eserinizi Mehmet Raşit Küçükkürtül evladınızın tavassutuyla bendenize gönderme lütfunda bulunmuşsunuz ki kâmus u okyanustaki kelimâtın tamamı nutkuma yâver kılınacak olsa, yine de ne kadar mes’ud olduğumu anlatmada âciz kalırım. Kitabın ilk sahifesine derc etmiş olduğunuz hayır duanıza gönülden âmin diyor, hediyeniz için zât-ı âlinize şükranlarımı arz ediyorum. Ben fakir-i hakir de sıhhat ve afiyetiniz için mütemadiyen duacınızım. Mevla’dan niyazım odur ki, en kısa zamanda ziyaretinize geleyim ve elinizi öpme bahtiyarlığına erişeyim.
Saniyen, zihnimi meşgul eden bir meseleyi size danışmak istiyorum; akl-ı selîminiz ile lütfen bana yol gösteriniz. Siz muhakkak daha iyi bilirsiniz, kudemâ, “Müsâdeme-i efkârdan bârika-yı hakıykat doğar” demişlerdir. Bizim de niyetimiz Edebifikir nam internet mecmuasını fikirlerin çarpışmasından doğacak hakikat parıltılarıyla tenvir etmektir. Bundan hareketle, Edebifikir internet mecmuası neşriyat müdürü Sulhi Ceylan’ın başını çektiği ve bizim “Bohemyalılar” diye tesmiye ettiğimiz zümreyi biraz hicvetmek istiyoruz. Biliyoruz ki, Sulhi Ceylan evlâdınızı pek sever ve ona i’timad edersiniz. Ancak, muhtemelen sizden uzak kalmasından ötürü kendisi son zamanlarda Bîkâriyye mensuplarına yaraşmayacak hâllerle muttasıf olmuştur. Şunca vakittir ağabey-kardeşiz, haftada bir bazen iki defa mülâki oluyoruz, daha Bekâr Sultan türbesine dair tek kelâm etmiş değildir. Bir de muhayyel kişilere mektuplar yazıp duruyor. O kadar ikaz ettim, ağabey etme tutma, bu mektupları yanlış anlayacak cins-i latifler olabilir dedim fakat kulak asmadı sözlerime, sakalım yok n’eyleyim? Yetmezmiş gibi tasavvufun derin mevzularını ortalık yerde konuşuyor, havasın sırlarını avama açıyor. Divanelik ediyor diyeceğim ama divaneliğe elverir bir meşrebi de yok. Söylemeğe dilimin varmadığı cürmü ise şudur: Dücane Cündioğlu’nu zât-ı âlinizden evla görüyor. Bunu şuradan anlayınız ki, Veda ve Vasiyyetiniz Mostar mecmuasında neşrolunduktan bu yana size bir tek mektup dahi yazmamasına ve hiçbir atıf yapmamasına rağmen, Cündioğlu’nun bütün yazılarını okumağa azmetmektedir. Âşinâya bîgane kalıp bîganeye âşîna olmak revâ değildir, vefâ hiç değildir. Hâsıl-ı kelam, evladınızın tenkid ve ikaz edilmesi muktezi olmuştur.
Salisen, biz Bohemyalılara hitab etmeği aslında cemiyetin duçar olduğu müşkülâtı söylemeğe bir vesile sayıyoruz. Mâlumunuz, münkirler çoğaldı, müridân irade göstermeğe başladı; muhibbânın münkirlere duyduğu nefret, pîrine duyduğu muhabbeti aştı. Kimlik bilinci ötelenip kendilik bilinci yağmalandı. Milletini bilmeyen kendini bilebileceğini, cemiyetini tanımayan kendini tanıyabileceğini zanneder oldu. Ne yol yordam bilen kaldı ne de usule kaideye riayet eden. Yani ki üstâdım, ortalık âhir zamanın cilvelerine kanan Müslümanlarla dolu.
İmdi deyiveriniz lütfen, bu vaziyet muvacehesinde ne yapmamız iktiza eder? Sizin, nikâtın membaı ve hiciv mülkünün sultanı olduğunuz matbuat âleminin mâlumudur. Elinizde kalem zülfikâr, dilinizde kelam füsunkâr olur. Kendini yavuz zannedenleri tuzla buz etmişliğiniz çoktur. Sâyenizde külyutmaz geçinenlerin aymaz oldukları anlaşılmıştır. Bize de sizin istikametinizden gitmek yaraşır. Amma ve lâkin kendi içimizde vukû bulacak bir müsâdemenin fâide mi yoksa zarar mı getireceğini şahsen kestiremiyorum. Bohemyalı dostlarımız inkisar olurlar mı acaba diye endişelenmekteyim. Bundan ötürü ferasetinize iltica etmek, nasihat ve tavsiyelerinizi almak istedim. Bu mevzudaki kanaatlerinizi zât-ı âcizâneme bildirirseniz memnun olurum. Dualarınızda yer almayı dileyerek hürmet ve muhabbetle tekrar selam ederim.
Beyit:
Haste-diller derde em sorduğu la’lünden bu kim
Pür-şifâdur bir cevâbından bulunur bin devâ
Hâmiş: Üstâdım, mektubun başına derc ettiğim seci’li girizgâhı hoş görmenizi recâ ediyorum. İnsanı doğrudan yahut yüzüne karşı övmenin caiz olmadığını bilsem de yazdıklarım mübalağa olmayıp bilakis bir hakikatin ifadesi olduğundan bu girizgâhı yazmada bir beis görmedim. Uzun zamandır sükût ve inziva üzre bulunmanız sebebiyle nisyana terk edilmediğinizi siz muhterem üstâdımıza kuvvetle hissettirmek istedim. Keşke yeniden kaleme sarılıp makalelerinizi neşrettirseniz. Lisân-ı münasibinize, üslûb-u şahanenize, tenkîd-i cesurânenize hasret kaldık. Bilmem derûnunuz bu işe ne der?
Feyyaz Kandemir
6 Yorum