Ben hâlâ avare avare dolanıyorum gecenin sokaklarında…
Soğuk içime işliyor, ben soğuğun içine…
Kurduğum her cümle en beklemediğim yerimden dönüp beni vuruyor…
Kendimi susulmuş bir cevap gibi hissediyorum. Tamam hayat bir oyun ama ben yaralandım. Elden ne gelir, tozlu bir kitabın sayfalarına saklanmaktan başka…
1940 kuşağı şairlerinden Rüştü Onur genç yaşında vereme yakalanır. Çeşitli hastanelerde tedavi görür. 1942 yılında Zonguldak’a giderken vapurda tanıştığı Mediha Sessiz ile nişanlanır ve İstanbul’a gelip onunla evlenir. Mediha’nın Beşiktaş’taki evine yerleşirler. Her şey güzeldir, Rüştü içindeki şiiri ortaya çıkarmaktadır. Peş peşe şiirler yazar. Fakat Mediha, aynı yıl apandistinin patlaması sonucu vefat eder. Rüştü ise bu durum karşısında bunalıma girer, ne yapacağını şaşırır. En son ise, yirmi gün süresince ara ara ağzına dolan kan sonucu boğulur ve 22 yaşındayken ölür. Bak, hâlâ yaşıyorum ve boğulmadım.
Tasavvufî kavramlardan biri de iradedir. Kişinin kendini hakikate adaması… İradeyi ehli tasavvuf üçe ayırmış: Dünya, ahiret ve Hak için irade… Sanırım bunların ne manaya geldiğini anladın ama yine de açıklayayım istersen. Dünyaya karşı irade, dünyanın süsüne karşı olan ilgiyi anlatır ki aslında bu irade kişiyi nefsinin kölesi yapar. Düşünsene nefsinin her istediğini yerine getiren kişi özgür olabilir mi?
Ahiret için gösterilen irade ise dünyayı ahirete satmayı anlatır. Böyle kişinin amacı cennete girmektir. Bu sebeple günahlardan uzak durur ve cenneti talep eder, cehennemden de korkar.
Ve Hakk’a yönelen irade… İşte işin püf noktasına geldik. Böyle bir kişi cehennem korkusundan ve cennet isteğinden vazgeçmiştir. İbadetlerini sadece Allah’ı sevdiği için, onun rızasına erebilmek için yapar. Eşyanın üzerindeki perdeyi kaldırmış ve hakiki faili görür hale gelmiştir. Kısacası nefsini terbiye etmiş ve Rabbine âşık olmuştur. Cümlenin güzelliğine bakar mısın: Rabbine âşık olmak… İşte âşık Yunus’un dizeleri: “Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni”
Ebû Ali ed-Dekkak hazretlerin irade tanımı ise çok enfes: “Gönülde bir yanış, kalpte bir alevleniş, vicdanda bir sızlanış, içte bir ıztırab çekiş, yüreklerde tutuşan bir ateşleniş.” İşte irade böyle bir şey Aydoğan. Bunları neden anlattığımı sanırım tahmin etmişsindir. Yeter artık Aydoğan, bu dünyanın işi bitmez, irademizi onun önünde idam edelim diyorum.
Ne diyordu Çehov… Bir hikâyenin başında, duvarda asılı bir tüfekten bahsediliyorsa, o tüfek hikâyenin sonunda patlamalıdır. Gel patlatalım tüfeği artık. Ama bilirsin, bazen tüfek yoktur ve hayatın kendisi koca bir tüfek haline gelmiştir.
Gölgemin üstüne basa basa yürüyorum. İçimde bilmediğim sokaklarda kaybolma isteği… Kaldırımların kenarından sular akıyor mazgala doğru. Gecenin sokaklarını arşınlıyorum. Gece, her gece beni örseliyor.
Sulhi Ceylan
3 Yorum