Nikos Kazancakis’e Mektup

İsminin yazılışı Nikos, okunuşu Niko. Baştan söyleyeyim, sana isminin okunuşuyla hitap edeceğim. Bu arada, sana çok imreniyorum Niko. Senin Zorba gibi bir ruh yoldaşın varmış. Girit’te maden ocağında beraber çalışmışsınız. O sana patron dermiş. Zaman zaman da kâğıt faresi. Sen ise Zorba diye hitap etmişsin. Zorba’ya bir şeyler söylemişsin. O sana santur çalmış. Susmuşsun. O karşında raks etmiş. Ama hep anlaşmışsınız. Sonra yollarınız ayrılmış. Sana mektup yazmış çok uzaklardan. Balkanlardan. Sen cevap yazmasan da o sana kırılmamış. Beklentisizlik. Saf dostluk. Şunu itiraf etmek isterim, sana mektup yazan biri olduğu için biraz da kıskandım seni. Benim hiç böyle bir arkadaşım olmadı. Mektup unutuldu artık. İnsanlar birbirleriyle cep telefonları ve internet vasıtasıyla haberleşiyorlar. Herkesin “Siberya”da bir e-mail adresi ve sol gömlek cebi hizasında taşıdığı cep telefonu var. Kısa mesajlarla uzun şeyleri anlatmaya çalışıyorlar. Kısa mesajlardaki kelimeleri de kısaltıyorlar. Kısaltarak hız kazanıyorlar. Buradan haz devşiriyorlar. Görüyorsun değil mi aziz dostum? Hız veren haz… Sen bu ikisine daima temkinli yaklaşmışsın. Ben ise ne kendimden razıyım, ne istikbale kâni.

Bazen iflah olmaz bir anakronik olduğumu düşünüyorum. Sanki bu çağda yaşamıyorum.  Yaşayamıyorum. Çağ beni hırpalıyor. Dünya bana ne yaptı, neden onu yıkmak istiyorum Niko? Acılı ve teselli edilemezim. Pes perdeden çıkarmak istediğim her dingin ses, ben istemeden bir çığlık kisvesine bürünüyor. Bu durum başka bir âleme geçiş vesikam oluyor. O âlemde yol alıyorum. Acısını belli etmek istemeyen deli, kibirli yüreğimle. Bu çağın altında eziliyorum Niko. Senin Zorban vardı. Ben yalnızım. İçimde uluyan kurtların sesini duyabilecek bir kimsem yok. Hayatımda en iyi dostlarım düşlerim, düşüşlerim ve gidişlerim oldu. Adım atacak halim kalmadı. Ayaklarımı sürüyerek yürüyorum. Tabanlarımdan dünyaya boşalan kanı mürekkebe indirgeyip öyle yazıyorum. Her eylemim söz, her damla kanım mürekkep halini alıyor. Kelimeleri istifleyip kelam libasına sokamıyorum. Kanım ne kadar akarsa aksın damarlarım boşalmıyor. Her adımımda yeni bir sorumluluğun damarlarımı şişirdiğini hissediyorum.

İlk önce sesler duyuyorum Niko. Kelimeleri hazneme dolduran. Bir türlü dile gelmeyen marazımı yakalamak için kelimelere tuzak kuruyorum. Kelimeleri veremli harflerle istiflemeye çalışıyorum. Çırpınıyorum. Daha önce kurduğum cümleler yardımıma koşuyor. Ama ne fayda! Ne ben eski benim ne cümleler eski cümleler. Yeni de değilim. Ben taze bir yarayım. Kanıyorum. O yüzden ne eskiyor ne yenileniyorum. Gizlemiyorum da yaramı. Kim emmek istiyorsa kanımı emmesine izin veriyorum. Kanımı emmeye ihtiyaç duyacak kadar düşmüşlere ancak merhamet edilebilir çünkü. Senin sözündür; “İnsan rahat olmayan ve bağıran bir varlıktır: bağır!” Bağırıyorum Niko. Hem de avazım çıktığı kadar. İçine iniltilerimi gömdüğüm çığlıklarımı işiten vardır da duyabilen var mı bilmiyorum!

Dünyanın döngüsüne dâhil olamıyorum Niko. Kıyısında kalıyorum. Benim için sütü kesilmiş bir anneden bir farkı yok. Beni emziremiyor. Özgürlük diyorlar. Gevşemek ve rahatlamaktan bahsediyorlar. Hiçbirisine itirazım yok. Ama özgürlük, gevşeme ve rahatlama değil sorumluluk getirir bunu ya bilmiyor ya da görmek istemiyorlar. Bir de zevk, ancak özgürlük varsa vardır diyorlar. Zevk zorunludur; aksini düşünen sorunludur, diye bağırıyorlar. Erdemler insan ruhuna yetmemeye, onu tatmin etmemeye başladı aziz dostum. Sanki insanlar özgürlük diye bağırdıkça ruhu genişledi de erdemler genişleyen kısımları dolduramadı. Yaşadığım bu çağın tavan arası evin kendisinden daha büyük ve içinden ne çıkacağı belli olmuyor. Ve her defasında içimde uluyan kurtlara yem oluyorum. Uyumsuzluğumla baş başa kalıyorum.

Sekinetin hâkim olduğu zamanlarda yazı yazmak belki de önemsiz bir meşgaleydi ama bugün bir vazife Niko. Hem de en ağırından. Ben bu çağı ergenliğin üzerimize bir kara bulut gibi çöktüğü bir çağ olarak görüyorum. Ergenlik, seçim yapamamaktır. Ama önemli ile önemsiz şeyler arasında değil. Değerli ile değersiz arasında da değil. Değerli ile önemli arasında. Önemliyi tercih ettiğimizde zırhlanıyor, değerliyi tercih ettiğimizde soyunuyoruz. Önemliyi her tercih edişimiz bize bir put kazandırırken değerliyi her tercih edişimiz tek kullanımlık put kıran bir balta kazandırıyor. Bu iç monologların yarattığı delilik hissi ile yaşıyorum Niko. Senin tek bir Zorban vardı. İçimde bana zorbalık yapmaya çalışan bir sürü benle yaşıyorum.

Bizler ancak insanların sevebildiği kadar sevebiliyoruz. Yarım yamalak. Sevgimiz de Katolik sevgisinden farksız oluyor. Zulmediyoruz. Naifçe sevemiyoruz Niko. Oysa Zorba orta yollu seviyordu. Müslüman olmamasına rağmen tam bir Müslüman gibi. Dengede kalarak. Denge hareketsizlik demek. Hareketsizlik de ölüm. Hareketsiz kişiye ölü denir. Ölü gibi sevmek nedir diyeceksin biliyorum. Hemen söyleyeyim: ölüler sanılanın aksine naiftir. Ölüm katılığı uhdesinde herkesin göremediği bir naiflik barındırır. Zarar vermeden ve çoğu zaman göstermeden ama hissettirerek sevmekten bahsediyorum.

Bu çağa söyleyebilecek bir sözüm yok Niko. İçimde bunun acısıyla yaşıyorum. Kendi çağındaki Girit’te değil de benim çağımdaki İstanbul’da yaşamanı çok isterdim. Bizim Kazancakis’imiz olmanı. Sana soracak o kadar çok sorum var ki. En başta soruları doğru zamanda ve zeminde sorma maharetine nasıl eriştiğini merak ediyorum. Sonra kendine olan susuzluğunu giderip gideremediğini. Bilirim mektuplara cevap vermek gibi bir âdetin yoktur. Zorba gel dediğinde gitmedin de. Ama seni anlıyorum. İnsan kendi sorularına cevap veremediğinde başkalarının sorduğu sorulara cevap verecek gücü olmuyor. Seni anlıyorum aziz dostum. O hissi biliyorum. Her an cam kırıklarına basarak yürüyor olma hissini…

Muhammed Furkan Kâhya

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Emrah Denizer , 06/04/2020

    “Bu çağa söyleyebilecek bir sözüm yok Niko. İçimde bunun acısıyla yaşıyorum. Kendi çağındaki Girit’te değil de benim çağımdaki İstanbul’da yaşamanı çok isterdim.” pesimizmine karşılık:

    “Fe inne meâl usri yusra”

    diyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir