Mezar Saati – III

Yokluğunda olanlara dair…

Durum hiç iyi değil. Her geçen gün toplumsal cinnetimiz artıyor. Yıllardır dünyanın altına kocaman bir el bombası yerleştirmek istediğimi dillendirdim. Ne kadar da haklıymışım! Bütün bunların üstüne bir de yokluğun… Bir cinnet ne işe yarar?

Küresel çapta bir girdabın içine girdik. Hep birlikte, dünyayı nasıl yok edebileceğimizin provasını yapıyoruz. Etrafımız savaşlarla çevrili. İnsanlar olarak daha iyi bir dünya umuduyla insanları öldürüyor ve geceleri rahat bir şekilde uyuyabiliyoruz. Hâlbuki her ölümle birlikte umudu, insanlığın umudunu çarmığa geriyoruz da farkında değiliz. İnsan insanın kurdudur, sözüne hiç bir zaman inanmak istememiştim ama doğruymuş. Birbirimizi oymakla geçiyor günlerimiz. Hem bireysel hem de devlet çapında bir oymadan bahsediyorum. Vahşetten…

Hissizleşiyoruz! Bana dokunmayan yılan yaşasın, cümlesi aramızda kol geziyor. Sanki dünya, bir sona doğru adım adım ama kararlı bir şekilde yürüyor. Kıyameti getirmek için yemin etmişiz gibi davranıyor, bu sebeple kaosa sarılıyor ve birbirimize tahammül edemiyoruz. Sürekli bir korunma ihtiyacı içindeyiz. En iyi korunmanın saldırmak olduğuna iman ettik. Saldırdıkça güvenliğimizin arttığını, tehditlerin yok olduğunu sanıyoruz. Saldırdıkça hayvanlaşıyoruz. Artık kelimeler yetmiyor anlaşmaya. Cümleler çaresiz. Kırmızı tek renk…

Kan kokan liderlerle doldu dünya. İyileri değil, kendileri için dünyayı yakacak liderleri seviyoruz. Sert, acımasız ve kurnaz. Akıl ve merhamet değil aradığımız. Aklın olmadığı yerde erdem de neşv ü  nema bulamıyor oysa. Koca koca devlet başkanları çeşitli sebeplerle toplanıyor ve örgütlü kötülüğün altına imza atıyor. Önceden, alenen kötülük dile getirilmez ve her lider, insan hakları vb. sloganları diline dolardı. Artık bundan da vazgeçtiler. Açıkça birbirlerini yok etmekten bahsediyor, tehditler savuruyorlar. Fırsat bulunca da ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Gizli kapılar ardında da yemedikleri nane yok. Ama nasıl oluyorsa halklar isyan etmiyor. Çünkü hissizleştirildik. Dünya duygusuz bir yer haline geldi. Organlarımızı değil duygularımızı bağışladık. Böylece kendimizi güvende hissediyoruz.

Dillerde, üçüncü dünya savaşı ne zaman, sorusu dolanıyor. Kötülüğü anmak, aslında kötülüğü çağırmaktır. İyilik yapmanın, dünyaya egemen olmak için yeterli olmadığını düşünüyoruz artık. Bu sebeple kötülüğü öğretiyoruz çocuklarımıza: “Bir tane de sen vursaydın oğlum!” Savaş çığırtkanları sosyal medya üzerinde kendine alan açıyor. Yol o kadar geniş ki, gören hemen o yola sapıyor. Meğer içimizde başkalarının kanıyla beslenen koskocaman bir canavar varmış. Doymak bilmiyoruz!

Bedbin bir tablo çizdiğimin farkındayım ama görünen bu. Gerçi umudumu kaybetmiş değilim. Sahil-i selamete çıkan bir yol olduğuna hâlâ inanıyorum. Bu sebeple büyük sorumluluklarımız var. Bunları, birilerinin umudunu kırmak için değil, bir şeyler yapabilmek için anlattım. Gidişata dur dememiz gerek! Vakit daralıyor. Umut kıran adamın hikâyesini sana daha önce anlatmış mıydım? Geçmiş zamanlarda bir adam varmış. Sürekli ibadet eder ve nefsinin isteklerine karşı çıkarmış. Çok az uyur ve ölmeyecek kadar yemek yermiş. Fakat bu adam, insanlarla sohbet ettiğinde, onların Allah’ın rahmetinden ümitlerini kesmelerini sağlarmış. Günler birbirini kovalarken bu adam vefat etmiş. Ruhu Hakk’ın dergâhına varıp, “Ya Rab! Benim nasibim nedir?” diye sorunca; “Cehennem ateşinden başka bir şey değildir.” cevabını almış. Bu cevap üzerine “Bunca yıllık ibadetim, riyazetim, nefsimle mücahedem ne oldu?” dediğinde, Cenab-ı Hakk ise, “Sen dünyada iken kullarımın, benim rahmetimden ümitlerini kestin. Ben de şimdi karşılık olmak üzere senin Cennet’ten ümidini kesiyorum.” buyurmuş.

Kibrin burcuna “ben” bayrağını asan adamın hali bu. Kendini Hakk’a layık bir kul ve diğer insanları cehennemlik gören adamın ahvali… İbadet ettikçe kendinden soyunması gerekirken benliğine yatırım yapan kibir budalasının… İbadetinin çokluğuna aldanıp, insanların kusurlarını büyüterek onlara umudun yani Cennet’in yani Cemalullah’ın kapısını kapatan gafilin… Allah’ın, sadece kendisi gibi çokça ibadet edenleri seveceğini sanan zahidin… Şekilden manaya geçememiş ve bu sebeple surette kalmış bir kaba softa ham yobazın kısacası…

Yoksun, giderken umudumu götürseydin bu satırları yazamazdım. Yoksun, yüreğimde gebe bir bulut, toprağına yağıyorum. Bilirim her ölüm vaktinde gerçekleşir. Bana erken gelse bile… 

Sulhi Ceylan

Mezar Saati – I
Mezar Saati – II

 

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • Bekleyenler Var , 24/07/2022

    Evet beklemedeyiz.
    Mezar Saati-4’ü bekliyoruz.
    Ayrıca bu seri için yazara teşekkür ediyoruz.

  • okur , 18/07/2022

    Bana öyle gelmeye başladı ki estetiğe ulaşamamış insanda, bilmenin ve iradenin alanları parçalı. Yine sorun yok. Fakat tehlike ya da insanın kendini oyalaması ahlak üzerine, eylem irade hareket üzerine konuşmaya başladığı ve bu konuşmanın sonu gelmediği anda kendisini gösteriyor. Halbuki pratik meseleler konuşulmayı değil yapılmayı bizzat eylemde gerçekleşmeyi hak ediyorlar.

  • Tadelleci , 18/07/2022

    Kime yazıyorsun bunları.
    Elinde hiçbir adres yok.
    Bu yaZdıkların hiçbir göze uymuyor, hiçbir gönle girmiyor. Yine de umut etmek güzel.

    • Hiç , 30/07/2022

      Bana yazıyor. Belki sana. Özlenmeye bir varoluş reçetesi gibi ihtiyaç duyanlara yazıyor. Yaşanan şeylerin boşa gitmediğini düşünmek isteyenlere yazıyor. Özlediğini sesli söyleyemeyenler için yazıyor. Seneler önce yaşanmış o güzel günlerin devamı gelseydi nasıl bir hikaye olurdu diye merak edenlere, yaşadıklarını özleyenlere yaşayamadıkları boğazında birikmişlere yazıyor. O yutkunamama halini kimlik edinmiş hasretzedelere yazıyor.. bir umut yazıyor işte..

  • misi , 17/07/2022

    Dünyanın altına bir el bombası koyamasanız bile içimizi paramparça eden bir mektupla bir infilaka sebep oldunuz. Tebrikler bu yazıyı da yıllarca konuşurum, üzerine düşünürüm artık.

    • eylem bir kız ismi değildir erkeklere de verilebilir , 18/07/2022

      yazıyı her okumamda farklı bir şey anladım. bu son okumamda fark ettim ki, yazarın sözlerini yönelttiği “biziz” aslında. bize sesleniyor, bizden umuyor. edebifikir’e gönül vermiş çok insan var. yazarları, okurları. insan bir şeyi çok sever ve sahiplenirse dilinden düşürmez. ama bu iş kendince bir temsile de dönüşebilir. kalplerimiz katıyken, muhabbet yokken, birbirimize bakarken güzellikler göremiyorken, yanlış anladık hadi; bunda ısrar ediyorken nasıl aynı yolun yolcusu olduğumuzu iddia edebiliriz? işin basiti kalbimize bakmakta: ferah mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir