lâleyle, gül ile, gülşen-i irfan ile hatırlarım seni dost ey!

(23 Nisan 1987 Dolunay Şiir Şöleni – Kahramanmaraş Sağdan sola: Mektubun kendisine yazıldığı Ahmet Doğan İlbey, Abdurrahim Karakoç, Halit Uğur)

(gurbet mektupları – birinci mektup)

âlem çiçek olsa, arı ben olsam
dost dilinden tatlı bulamadım
pir sultan abdal

hû…

dönüş onadır, o ne güzel menzildir.

susamış gönüller pınarı resûl-i ekrem’in hatırı yüce olsun.

dünya gurbetini tamamlayıp sılâya avdet eden aziz bir dosta,

yârân-ı dükkânın dinmez sızısı, sohbete susamışların sakası muhterem ağabeyim,

işte yine size bir mektup yazmak üzere kelimeler denizine dalmış bulunuyorum. sizler şehitler bahçesine filizlenmiş, bir seher vakti yükünüzü tutup göçünüzü toplayıp dünya zindanından azâde olmuştunuz. size sıla, bize gurbet, gurbet içinde gurbet takdir edilmişti. siz, her daim bizi imrendiren, bazen de tebessüm ettiren o hayretengiz temkin ve tedbirinizle yanınıza tercümanınız ferhat’ı ve türküdârınız fazlı ağabeyi almayı ihmâl etmemiştiniz. bize ise gurbetin rüzgârında savrulmak, dükkânın pervazından geçip ocakta bıraktığınız ateşe pervane olmak yazıldı. takdir-i hüdâdır, ezelde böyle yazılmıştır, zinhar şikayet yoktur. “tasavvufta şikâyet haramdır.”

muhterem ağabeyim,

bir vakit âteş-i dükkândan bir gonca bûket, yârân-ı dükkân’a bir gönül azığı olsun diye bendenizi teşvikiniz üzerine bir cürette bulunmuş da “dükkân mektupları” nâmıyla bir mektup çığırına teşebbüs etmiştim. dükkâncı dostlar da himmet ettiler, “dükkân mektupları” yazılmaya başlandı. nice dostlar kalemi eline aldı, yazdı, yazdı, yazdı. doğrusu, bu durum sizin de işinize geldi. çünkü size bol aleyhli, nükteli, yüzü irfana dönük metinler lâzımdı. her daim “fakir metincidir, bana fikirli metinlerle gelin.” derdiniz. dükkâncıları aleyhe müptela eden teşvikleriniz hepimizi yoldan çıkardı. çarşının, sokağın gündemi sabun köpüğüydü, gündeliğin dilinden kendimizi çekip çıkarmak için birbirimizin aleyhini vermek büyük bir şifa kaynağıydı. yazılan dükkân mektupları bizi birbirimize, size ve hocamgile bağlıyordu. “sana gömlek alırım” vaatleriyle kandırdığınız gençler cuma günü “dükkân kapısında” size anlatmak, dükkân mektupları’na kaydetmek üzere nice aleyhler devşirdiler. siz fikir dükkânının başkomutanıydınız, aleyhler size arz edilirdi, davalar sizin şaibeli ve bir o kadar merhametli adaletinize getirilirdi. dükkân mektupları’nın da hitabı elbette size olacaktı. fakat şimdi biz dünyada kaldık, siz ahiret yurduna göçtünüz. artık sıladasınız, biz gurbetteyiz. gurbet sizin türkülerle işleyip kalbinize kurduğunuz bir imbikti. her fikrin, her duygunun getirilip kendisinden geçirildiği, süzüldüğü ve bir yağmur tanesine evrildiği dil geçidiydi. yeryüzündeyken, dünya gurbetindeyken bazen sohbetin ortasında “ben hadiselere gökyüzünden bakıyorum” diye itiraz ederdiniz, meseleyi daha derinlemesine ele almak ve tarihi bir panoramadan geçirmek arzusuyla. şimdi biz hangi vecheden nereye bakacağız?

artık devrân dönmüş, mevsim değişmiş, ufuklar başka bir renge bürünmüş. sanki “dükkân mektupları” yerini “gurbet mektupları”na bırakmış. artık dükkâncıların gurbetten sılaya, ahiret yurduna hitap etmek vakti gelmiş. içimizdeki ahiret sevgisini artıracak, râbıta-i mevt hânesine yazılacak gurbet mektupları filizleniyor. yine bir cüret ile, evvelen “bir hocam”ın tasdikine, sonra zât-ı âlînizin tashihine, bilahare yârân-ı dükkânın teveccühüne sunulmak üzere “gurbet mektupları” yazmanın şartlarını şuracığa derç etmeği vazife-i ehem sayarım. şöyle ki:

  1. gurbet mektuplarını ancak gurbet görmüş bir dükkâncı yazar. bir gece için olsun, baba ocağından ana kucağından ayrılmamış, sıla hasretini sinesinde duymamış bir dükkâncının gurbet mektubu yazması caiz değildir.
  2. gurbet mektupları “allah adın anıp” ona yöneldikten sonra resûl-i ekrem’e salavat ile devam edecektir. yere, mevzuya, şartlara göre ashab-ı kirâm, ulema-yı islâm, şüheda-yı izâm, sâdât-ı kirâm ve dahi “bir hocam” zikredilip, büyüklere medh ü senâ edilebilecektir.
  3. dükkân mektupları’nda olduğu gibi bunda da mektupların hitabı dükkânın başkomutanı olması hasebiyle zât-ı âlînize olacaktır.
  4. gurbet mektupları yazılırken “efendim”i, “aman”ı bol olan türkülerden dinlemek, gurbet türküleri terennüm etmek namazdaki ihlas gibidir.
  5. gurbet mektupları, dükkân mektupları gibi nükteli zarflara, hikmetli aleyhlere yer verecektir. dükkâncı, anasından tef çalarak doğmuş mezara da aynı tefle girecekmişçesine vecd ve muhabbettin neşesini izhar eden dervişler gibi aleyh verecektir. mamafih, onun neşesinde saklı bir hüzün, gölgeli yüzünde ışıyan bir tebessüm her daim olacağından gurbet mektuplarının gizli denizi hep hüzün, daima hüzündür.
  6. 6. gurbet mektupları, dükkân içredir. ağyara yer verilmez. gayrı mevzu edilmez. Zât-ı âlîniz dilince “elin lafı verilmez”.
  7. gurbet mektupları, firenk lisanlarınca yazılmaz, o lisanlara tercüme edilmez. onların ağzı, edası, kokusu ve dahi kelimesi, kökü, kömeci mektuplara sirayet ettirilmez.
  8. gurbet mektuplarının teheccüd vaktinde, seher vaktinde kaleme alınması tercih edilir.
  9. gurbet mektuplarında iç duygu olarak, derunda hasret ve hüzün vardır. ancak “ferahından vermek” şarttır, havf ile reca arasında ama recaya daha yakın…
  10. gurbet mektubu yazacak dükkâncı, rabıta-yı mevte niyet edecek ve kalbinde ahiret sevgisinin dünyaya galip gelmesi için niyaz edecektir.
  11. gurbet mektupları şu ifadeyle tamamlanacaktır: “ayrılmak ve kavuşmak, bu ikilik ne zaman ortadan kalkacak ahmet abi?”

 

mehmet raşit küçükkürtül

(15 ramazan 1444 – kahramanmaraş)

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir