Aydoğan, bu mektubumda sana Şems-i Tebrîzî ile Evhadüddin Kirmanî hazretlerinin arasında geçen bir olayı anlatmak istiyorum:
Şems-i Tebrîzî’nin yolu bir gün Bağdat’a düşer. Orada Şeyh Evhadüddin Kirmanî ile görüşür ve ona neyle iştigal ettiğini sorunca “Leğendeki suda ayı seyretmekteyim” cevabını alır. Bu cevap üzerine Şems-i Tebrîzî hazretleri şöyle der: “Ensende çıban yoksa neden başını kaldırıp ayı gökyüzünde seyretmiyorsun?!”
Bu durum karşısında Evhadüddin Kirmanî hemen Şems-i Tebrîzî’nin ellerine kapanıp müridi olmak istediğini dile getirir. Fakat Şems-i Tebrîzî, Kirmanî’nin istediği özellikte biri olmadığı ve imtihanlarını kaldıramayacağını düşündüğünden ötürü kabul etmez. Kirmanî’nin ısrar etmesi üzerine şöyle der; “Eğer Bağdat çarşısından halka karşı benimle şarap içersen seni müritliğe kabul ederim” Ama Kirmanî’nin cevabı olumsuzdur. O zaman Şems-i Tebrîzî “Bana şarap getirebilir misin?” deyince Kirmanî yine “Yapamam” diye cevap verir. Son olarak ise Şems-i Tebrîzî o halde “Sen içme ama bana eşlik et” deyiverir. Fakat Kirmanî’nin cevabı yine hayır olur. Bu durum karşısında Şems-i Tebrîzî Kirmanî’yi bırakıp yoluna devam eder ve şöyle der “Ben mürid değil şeyh arıyorum, benden uzak ol”
Şems-i Tebrîzî hazretleri nevi şahsına münhasır bir velidir. Celâlidir. Allah’a âşıktır. Burada Kirmanî hazretlerini denemek istemektedir. Kaldı ki Şems-i Tebrîzî bir ömür ağzına içki sürmemiş, Allah’ın aşkıyla yaşamış biridir.
Ne demişti Kirmanî hazretleri ilk soru karşısında; “Leğendeki suda ayı seyretmekteyim.” Yani kalbimdeki Hakk’ın tecellilerini seyretmekteyim. Bu cevap üzerine Şemsi Tebrîzî ise “Ensende çıban yoksa neden kafanı kaldırıp ayı gökyüzünde seyretmiyorsun?!” diye cevap verdi. Yani Allah her yerdedir, yeter ki görmeyi bil. Hakk’ı halkta görmedikçe bu yolun hakikatine varılmaz. Tüm varlık Allah’ın bir ayetidir. Ayetlerin üzerindeki örtüler aslında algımızdadır. O halde kişi perdeyi kaldırırsa her yerde Hakk’ı görebilir.
Şems hazretleri Kirmanî’den içki içmesini, olmadı kendisine içki tedarik etmesini ve en son ise içki masasında kendisine eşlik etmesini istiyor. Burada anlatılmak istenen ise; aşk meydanında nice kellelerin kesilebileceği ve kişinin aşkı uğruna kendinden, benliğinden hatta şeyhlik makamından geçmesi gerektiği sembolik olarak anlatılır. Aslında bu soru aynı zamanda teslimiyet ve kabiliyet imtihanıydı ve Kirmanî hazretleri ne yazık ki bu sınavı geçemedi. Kişinin toplumda kendisine karşı oluşturduğu sevgi ve saygı aynı zamanda kişinin putu olabilir. Bu sebeple her put gibi kırılması gerekir.
Hikâyenin benim gönlümdeki çözümlemesi böyle. Tabiî ki daha nice yorumları vardır bu hikâyenin. Ama ben asıl şuna gelmek istiyorum. Her an bir deneme içinde olduğunun farkında mısın? Seni denemek isteyenin ismi illa Şems-i Tebrîzî mi olmak zorunda? Bu kişinin adı bazen Sulhi de olabilir. İnan hayat bir metafor. Ve bizden kendisinin çözülmesini bekliyor. Çünkü her çözüm kişinin kendisine dair bir perdeyi kaldırması, yani kişinin kendine yaklaşması demek. Bunun farkındasın değil mi? Bak ne diyor Dostoyevski “Birini sevmek, onu yaratıcının kastettiği şekilde görmektir…” Sen böyle seviyorsan, ne mutlu sana. Ben kimseyi sevemiyorsam yazık bana.
Ölgün bir yüzü yüzümle değiştiriyor, kendimi yüzüyorum. Anla beni…
Sulhi Ceylan