Pek mümtaz ve sevgili Mehmet Raşit Küçükkürtül,
Son yazdığın mektupta bir lise öğrencisinin ailevi sorunlarından ötürü kendisinde ortaya çıkan psikolojik sorunları ve bu sorunları çözmesindeki rolünü anlattın. Gerçekten de şaşkın bir haldeyim. Sorunlu biriyle bu kadar uğraşacağını, değerli zamanını bu kişiye ayıracağını tahmin etmezdim. Tebrik ediyorum, ama bu durumun benimle hiçbir ilgisi olmadığı gibi kırklar meclisi ile uzaktan yakından bir ilgim de yok. Sadece onların azat kabul etmez bir seveniyim. Hani derler ya karınca misali yoldayız diye. İşte bunu bile diyemiyorum, tutup yola bırakmışlar sadece.
Röbdaşamır meselesine gelince. İtiraf etmeliyim röbdaşamırın sana yakışacağını düşünüyorum. Konuşmaların, tavırların tam bir aristokrat. Kullandığın kalemler, kahve keyfin, ince zevklerin beni böyle bir düşünceye götürdü. Belki de sen, kendinin böyle bilinmesini istedin. Yani kendine bu imajı yakıştırdın. Bence sorun yok. Ama bu son hareketin, yani halkın içine girip onların sorunlarıyla ilgilenmen aslında senin yeni bir anlayışla hayata bakman, imaj değiştirmen olabilir. -İmaj değiştirmeyi olumlu anlamda kullanıyorum.- Ya da farkında olmadan gerçekleştirdiğin güzel bir hareket sebebiyle kırklar meclisi işe el attı. Ve kalbinde sonsuz bir merhamet buldun. Annenin çocuğuna, dostun dostuna merhamet etmesi kolay. Sonuçta bu merhamet bir yerlere dayanıyor. Ama asıl merhamet tanımadığın kişiye kendi evladınmış gibi merhamet etmektir. Zor olan ve övülen de budur zaten. Belki de sana manevi görev verecekler ve bu sebeple bazı şeyler kolaylaştırılmış olabilir. Neden olmasın! Bir de böyle düşün. Fakat her hâlükârda bir lütfun içinde olduğumuz ve hak etmesek dahi Allah’ın sonsuz cömertliğine mazhar olduğumuz gerçeğini de göz ardı etme. Gerçi sen bunları biliyorsun, gevezeliğime bakma benim.
Bunları bırakalım, benim sana anlatmak istediğim mesele başka! Edebifikir’de pek çok şiir ve mektup yayımladım. Sen bunları yayımlamama kızıyor ve başıma dert açtığımı söylüyorsun. Öncelikle, olanda hayır vardır, ilkesini hayat düsturu edindiğimi belirteyim ve konuya yani savunmama başlayayım. O mektup ve şiirleri kimseye yazmadım. Yazdıysam hep kendime yazdım. İçimde savaşan ruh ve nefsin hallerini hikâye ettim. Yolda olmanın acısını dile getirdim. Kendi ruhuma hasretle vuslatı talep ettim. Nefsimden şikâyetle ayrılığı otopsi masasına yatırdım. Otopsi masasına ölmeden yattım diyorum.
Belki de söz konusu metinleri beğenilme arzusu ile yazdığımı düşünüyor olabilirsin. Yazılarının okunmasından hangi yazar hoşlanmaz ki? Biz yazılarımızı okunması için yayımlamıyor muyuz? İşte buradan bir mana devşirmiş olabileceğimi söylüyorsan, belki de haklısın. Ama yine de açıklamalarımı dinlemeni istiyorum. Bir gün derste hocam kendini bilmenin ne olduğunu anlatırken aynen şöyle dedi: “İnsanın nefsiyle yüzleşmesi için, bir anlamda nefsinin klozet kapağını kaldırması, kendi içinden gelen o pis kokulara dayanabilecek kadar cesur olması gerekir. İnsan kendisini olumlamaya yatkındır. Kendisini iyi hissetmek ister. Bu riyakârca tutum, insanın kendini iyi hissetmesi için başvurduğu en iyi numaralardan biridir.” İnsan nefsini bir klozete benzetiyor hocam. İnsanın kendiyle yüzlemesini de kendinden çıkan pisliklerle yüzleşmesi olduğunu vurguluyor. Kim kendinden çıkan pisliği eline alıp mıncıklar? İğrendin değil mi? Peki insanın başkalarını küçük görmesi, kibirlenmesi, arsız tutumları da kendi pisliği içinde yüzmek değil de nedir! Ah Mehmet Raşit, insan neden hep kendini, öncelikle kendini kandırır? İşte insan diyeceksin, içi pisliklerle doluyken kendini tertemiz görmede ne de mahir! İnsan yani ben. Kendimi iyi hissetmek yani olumlamak için neler yapmış olabilirim diye düşünüyorum da sanıyorum çok şey hatta epey şey yapmış olabilirim. Gerçi savunmadan çok itirafa döndü bu metin ama olsun. Bir derdim var ve anlatmam gerekiyor.
Riya ile ilgili bir kitap yazmayı düşünüyorum iki-üç haftadır. Hatta riya literatürünü inceledim bu sebeple. Kitabın içeriğini de az çok belirledim. Kitabı insanlar için yazdığımı düşünebilirsin ama değil. Yine öncelikle kendime yazıyorum, mektuplar ve şiirler gibi. Kendi riyamla yüzleşmek gibi bir sorun var önümde. Riya yani gösteriş. Her yazar aslında “ben” demektir. Yani yazılarını öne sürüyor gibi gözükür ama aslında “ben”inin okunmasını istiyordur ve tanınmasını. İşte handikap. Çöz çözebilirsen.
İşte böyle… İnsan kendinin kördüğümüdür diye bir beylik cümleyle mektubumu bitirmek istiyorum. Bu arada “Benim arabada radyo yok, olsa bile Ersin’in adını saydığı şarkıcıların hiçbirini tanımıyorum” diyorsun. Hiç önemli değil. Çünkü Ersin, arabasında radyo olan ya da günümüz şarkıcılarını tanıyan birini değil, kendini anlayabilecek adamı arıyor. Yani seni!
Sulhi Ceylan
Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün mektubunu okumak için tıklayınız.
3 Yorum