genç bir yazarın cep telefonu şımarıklığı

aziz kardeşim,

sitemlerinde sonuna kadar haklısın. bana cep telefonuyla ulaşamamak beynelmilel bir mesele hâline geldi, gelecek! meselenin cep telefonuna inhisar edilemeyecek (indirgenemeyecek) tarafları da var elbette, şu yazdığım mektubun havası izin verirse belki oraya da geçeriz. evvela bilmeni isterim ki “dost kervanından kovulmak” bahsi bile edilemez bir husustur. insan askerde olup da irtibat ve haberleşme imkânları daralınca senin yaptığın gibi bütün yükü telefona yüklüyor, bunda da tamamen haklısın. fakat ben askere giderken cep telefonu hattını iptal eden biriyim. sana şu kadarını söylemeliyim ki komutan, cep telefonu temin etmem için bana ikâz da bulunmuştu, bana ulaşmakta zorluk çekiyormuş! revirdeki ankesörlü telefon bana tahsis olmuştu. altı ay boyunca cep telefonsuz kalmanın ne büyük bir saadet olduğunu kimseye anlatmadım, muhtemelen anlatmaya teşebbüs etsem de kimse anlayamazdı. itiraf etmem gerek ki cep telefonunun çalmasından korktuğum zamanlar oluyor, birçok kere cep telefonunun zilini duyunca üzülüyor ve endişeye kapılıyorum. bu işin sonu ahmet abinin “mayın hassasiyetine” varmasın! bilemiyorum. bayramlarda cep telefonu kapatmak gibi bir âdetim var. cep telefonunu yanağıma yapıştıramıyorum, illa kulaklıkla konuşmak istiyorum. araba kullanırken, yemek yerken cep telefonuna cevap vermek istemiyorum. cep telefonu denen ufacık bir kutu, benim hayatımı yönetecek! yemeğimi keseceğim, gidip ona bakacağım. halkımız benden bunu bekliyor ama yapamıyorum! yemeğimi sakin sakin yemeye devam ediyorum, telefon umurumda bile olmuyor. telefon konusunda babamı istisna tutuyorum, o her ne zaman arasa cevap vermeye çalışıyorum fakat o da zaman zaman telefonumun kapalı olduğundan şikayet eder belki, sorulursa. zaten askerden geldikten sonra iki ay cep telefonsuz gezdim de babamın zoruyla aldıydım telefonu. velhasıl cep telefonu gelişmiş bir telgraftan, sesli bir telgraftan öteye gitmeyecek bir cihazdan ibarettir. onun vasıtasıyla sohbet etmek, hemhâl olmak, bayramlaşmak, son şiirini okumak iyi değildir. kafamdan bu fikrisabiti atamıyorum, başka türlüsüne beni zorlayan halkımıza müsamahalı davranmakla beraber pek de yardımcı olamıyorum.

neden böyle oluyor? dirayetsizliğimden. tahakküm ve riyaset hırsı olan bir tanıdığın oluyor, insanlar onun bu hırsını görüp silleyi basmışlar, sen bu hırsına rağmen ona olağan bir şekilde davranıyorsun, zaafını bildiğini hissettirmek zorunda değilsin neticede. veya senin kitapla kalemle iştigal ettiğini bilen bir görgüsüz “entel ilgiler”iyle adam yerine konmak istiyor, sen de onun fikir gayesiyle bu işlerle uğraşmadığını biliyorsun fakat kusuru var gibi davranmıyorsun. yüzsüzleşiyor böylesi insanlar. vaktiyle bunlarla uygun şekilde irtibatı koparmamışsın, şimdi birikmişler, rahat bırakmıyorlar. bunların kalabalığından tamamen kurtulmak mümkün olmuyor, iki kere telefon numaramı değiştirdim, gene de bunlardan kurtulamadım sanırım. işin kötüsü, bana yapılan kötülükleri unutuyorum. elbette unutmak iyidir, fakat tabiatımda kin beslemek yok, o bakımdan kötülükleri unutmasam da o kötülüğü yapan adama daha sonra müşfik davranmasam iyi olacak.

aslında canımdan bezdim diyeceğim de, şikayet olur, kimse şatahata saymaz. bunca lafın özü şu: sosyal hayatı yürütmeyi beceremeyen biri olarak cep telefonu fobim var, kusura bakma. inşallah seni ilk fırsatta arayacağım, ne vakitler telefonuna bakabiliyorsun?

(22 ağustos 2019 perşembe – kahramanmaraş)

mehmet raşit küçükkürtül

DİĞER YAZILAR

8 Yorum

  • hudut , 30/08/2019

    Telefon araftır!
    Konuşmak zaaftır.

  • İhsanbul , 24/08/2019

    Üstad seni okumayı özlemişim.

    Hiç bir şey muhabbetin yerini tutmuyor. Muhabbeti hissedecek gönül hassasiyeti koybolunca ortaya çıkıyor sanal bağımlılık. Sosyal bir varlikmissin gibi davranmaya başlıyorsun. Bildiğin kompleks.

    En güzel muhabbet ortamı elbette gönüllerin birliği hissettiği ortam. Belki yüz yüze, belki bir iki satır yazı ile. Ve muhabbetten uzak kalmak hapishanesidir sanal ortam tutsaklığı. Bir araya gelmeye vesile muhabbettir.

    Rabb’im muhabbetli kılsın. En mühim bağımiz ve bağlılığımız bu olsun.

  • Büşra , 23/08/2019

    Modern insanın, modern hapishanesidir akıl(sız) telefonlar. Asli görevi “alo”demekten ibaret olan bu aletler artık bu görevden utanır oldu. Pek başka meziyetlere büründü. Her kişinin cebinde, kalbinde yer bulurken, er kişilerin hayatında hala ”alo” için var. Hatta onun için bile yok. Misal; Mustafa Kara Üstad

  • Derviş.Nene Hatun , 23/08/2019

    Genç bir yazarın cep telefonu şımarıklığı serlevhalı olsada tam aksi bir mevzuyu akis etmişsiniz , kaleminize sağlık. Bizlerde sizin fikirlerle örtüşmeli düşünür, uygular lakin yazar değil okur tayfasından yaşarız . Selam ola.
    Kendime dahi tahammül edemezken sürekli bir alete bağımlı yaşamak bir hastalık olarak nasıl adledilmez anlamıyorum.
    -ama nasıl ulaşıcaz sana?
    -evimin yolunu, babamın adını, nereli olduğumu bilmeyen adamların bana ulaşması niye mümkün olsun ki?
    -kibir mi?
    -bende ulaşamıyorum kendime.
    .
    Boşver.
    Gücenmece yok.
    Selametle.
    Kaleme sağlık, ucu kırılmaya.

  • Malumatfuruş , 23/08/2019

    Edebifikir için cep telefonu güzel bir dosya konusu olabilir.

    Çağın putu mudur yoksa çağın dilinin olmazsa olmazı mıdır?

  • Z. , 22/08/2019

    Ne hoş bir yaklaşım.. Fakat ben ne zaman telefonum çalsa alelacele cevaplama ihtiyacı hissediyor, eğer ciddi bir meşgalem yokken bir mesaja cevap vermekte gecikirsem mümin kardeşimin ihtiyacını görmeyi keyfi olarak ertelediğimi düşünüp kendimi azarlıyorum. Çalan telefonu açmak istemediğim zamanlarda, acaba kibirleniyor muyum, bu başkalarının konuşma talebini geri çevirme halleri de ne oluyor diye endişeleniyorum. Üstelik arkadaşlarım meşguliyetlerinden dolayı bir sorumun cevabını geciktirirler ve bu davranışlarında da ısrarcı olurlarsa, sağ elleri ile yemek yerken sol elleri ile iki kelime yazamıyorlar mı, gece uykuyu birkaç dakika erteleyip mesajımı cevaplayamazlar mı diye içimden onlara kızıyorum.

  • Fantezi-yi Şahane , 22/08/2019

    Uzun bir zaman telefonu ben de kapatmıştım. O süreçte teknolojiye bir selefi gibi yaklaştım. Zuhurata telefon kanalıyla tâbi olamayacağımızı, teslimiyetimizi zedelediğini savundum. Arkadaşlarla şehrin ulu camilerinde namaz vakti üzerinden sözleşiyorduk. “Haftaya Perşembe İkindi’de, Şehzadebaşı’nda.” Böylelikle yarım saate kadar gecikmelerin mağdur etmediği bir usul geliştirmiş oldum, en fazla mihrabiyelik dinlemek zorunda kalırdım.

    Tek bir kötü yanı vardı, cemiyetin mürebbiyesi gibi olmuştum. Kimlerin sözünün eri olduğu, “Erinirsem nasılsa şakkadanak telefon açar savarım.” diye düşünmek imkanı kalmadığında sözünü yuttuğu, geciktiği, beklettiği veya kendisine güveni olmayanların, sözünde duramayıp da kul hakkına girmekten, böyle bir cürümle bilinmekten çekindikleri için münasebetini kesenlerin bilgileri hep bende mahfuz idi, çetelesi oluşuyordu adeta.

    Yine de birisi çıkıp uzaklardan bir selam getirince hepsi geçerdi. Selam göndermek için ihvanın vesile edilmesini, bazen selamın il il dolaşıp aktarmalı gelmesini bin “SA” yazılmasına değişmem. Az bilmenin saadetine de hayranım. Yol iz bilmemek, nerde kimle karşılaşacağını kestirememek, sosyal medyadan haber almamak iyiydi. Bir bakıyorsun karşında bir dağ, hayret.

  • Mütebessim , 22/08/2019

    Şuan bu yazıyı telefondan okuyo olsam bile çok haklı bence illa konuşacam diyen de otursun mektup yazsın bi zahmet.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir