“…sonra gözümü bi açtım karşıdan karlı dağlar geçiyor. Bi daha açtım başımda bir çocuk, ‘Kalk abi’ diyor, ‘Kars’a geldik.’
Otobüsten indim, yürümeye başladım. Dedim Allah’ım neredeyim ben, burası neresi? Sonra güç bela burayı buldum. Kapının önünde durup düşündüm. Dedim Bekir, bu kapı ahiret kapısı, burası sırat köprüsü, bu seferde geçersen bir daha geri dönemezsin. İyi düşün dedim, düşündüm, düşündüm ama olmadı, dönemedim. Sonra bak oğlum dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli ey başını usul usul, yürü şimdi…”
Geçen gün yine o filmi izledim. Bekir ile kendim arasındaki bağı fark ettim nedense. Hâlbuki filmi pek çok kez izlemiş ve o bağı görememiştim. Sonra sen geldin aklıma Didem. Geldin dediysem, hep oradaydın aslında. Filmde Bekir’in âşık olduğu Uğur ile senin arandaki o benzeşme bir de… Filmi biliyorsun zaten, imkânsız ve imkânsız olduğu kadar acılı bir aşk uğruna yıllarca süren takip… Heba olan hayatlar, hiç sevişmemiş duygular, kentlerin acımasızlığı ve sen Didem. Ve sen.. İlle de sen. Şimdi şimdi anlıyorum. Uğur’un Bekir’e yaptığının aynısını sen bana yıllarca yaptın. Yıllarca kanımla beslendin. Nasıl mı? O halde dinle. Belki de bu sana son mektubum olur. Belki de bu mektup…
Uğur’un ilk sahnesi gelsin aklına… Hani Bekir’in çalıştığı halıcı dükkânına girip halı fiyatlarını sorma sahnesi… Zaten her şey orada başlıyor. Bekir daha sonra bu sahneyi şöyle anlatır: “Bi gün bu … çıkageldi. Hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. … Pırlanta anlayacağın. Şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. Kanıma girdi o gün…”
İnsan neden aşka tutulur hiç düşündün mü? Aşk, neden ya da kimden kaçıştır? İnsanın kendi ile yapayalnız olmasına bir dur demek değil midir aşk? Bir başkasının varlığını kendine katıp kendi varlığını onun varlığı içinde yok etmek… Ve bu sayede yalnızlık çöllerinden varlık çadırına yol bulmak… Çünkü âşığın maşukuna baktığı her an maşuk özne olmaktan çıkar ve aşığın beninde yaşamaya başlar. Bu sayede dünyanın tüm yüklerinden kurtulur. Bu bakımdan aşığın görklü nazarı maşuku yer ile yeksan eder. Bu öyle bir bakıştır ki maşuk bu bakışla beslenir, varoluş problemlerini askıya alır. Hayat âşığın maşuka bakışından ibarettir. Bu durumun bir benzeri de mürşidin müride nazarıdır. Ama konumuz bu değil. Ne diyordum? İşte maşukun bakışıyla özneliğini yitiren ve araz (varlığı başkasına bağlı olan) haline gelen maşuk için hayat yeni başlamıştır. Sadece bu sebep için hayatı aşka satmaz mı insan? Kendinden çıkmak ve ikilikteki vahdeti yaşamak için boyun bükmez mi aşka? Sen şimdi âşıkta akıl ne arar diyeceksin. Zaten ben de bunu söylüyorum. Didem sen hiç akıl atından aşağı inmedin ki!
Bekir’in evini, çoluk çocuğunu ve işini bırakıp yıllarca Uğur’un peşinden o il senin bu il benim deyip koşmasına ne diyeceksin? Ah Didem, inan ah’larım kurudu. İnan “Ah’lar Ağacı” oldum. Aşk derken basit bir şeyden bahsetmiyorum. Cinsellikten, şehvetten ya da karşılıklı çekim gücünden hiç bahsetmiyorum. Tamam bunlar da aşka dâhil ama ben bunların üstünde duran o metafizik duyguyu görmeni istiyorum. Maşuk, aşığa baktığında ne görür hiç düşündün mü? İstersen bunu da ben söyleyeyim. Maşuk aşığa baktığında kendinin o müthiş gücünü seyreder. Bu, bir insanın başka bir insanı ne hale koyabildiğinin resmidir. İşte sen… Bana hep böyle baktın.
Kendini gerçekleştirmek ve aşk arasındaki bağı da burada ortaya koyabilirim ama sen bunu da gayet iyi biliyorsun. Didem bazen senin bir “kasap” olduğunu düşünüyorum. Nereden çıktı bu diyeceksin. Şimdi bu mektuba bu kelime yakıştı mı diyeceksin. Bence de yakışmadı ama istersen bir geçmişine bak. Bekir’in halinin sebebini sormuştum yukarıda. Bekir’in Uğur’u neden sevdiğini bildiğini sanıyorsan yanılıyorsun. Bekir hiçbir şey bilmiyor. O sadece seviyor çünkü aşka düşmüş. Bak düşmek fiilini kullandım. Bekir’in tek bildiği Uğur’dur. Uğur’un dünyada tek olduğu ve yaşadığı duygunun kelimelerle anlatılmayacak kadar yüce olduğudur. Sadece bu sebep için de aşka düşmeye değer Didem. Sahi sen hiç düştün mü?
Sözün özüne gelecek olursak; Uğur’un kalbi Zagor’da, senin kalbin Azrail’de… Bekir’e ise azaplı yollar düşmekte…
Sulhi Ceylan
3 Yorum