Zihniyet ve Din

Künye: Zihniyet ve Din -İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı-, Sabri F. Ülgener, Derin Yayınları, İstanbul, 2006.

***

İslâm, kabul etmek lâzımdır ki, bütün bir din ve kültür kompleksinin adı olarak, yayıldığı alanının özelliğine göre farklı çehreler göstermiştir. (sayfa 9)

Batıda manastır bizde tekke ve dergâh düzgün ve düzenli çalışmanın ilk merkezleri sayılır. Yakın zamanlara – 19 yüzyıla- ait bir örneğini okuyucu İzzet Molla’nın renkli kaleminde bulacaktır. Şair sürgün günlerini yaşadığı Keşan civarında Rüstem Baba dergâhından bahseder. Himmet ehlinin gönlü gibi kapısı da gelip geçenlere açık. Herkes saati saatine bir işe koşulmuş: Kimi sürü otlatmada, kimi mahsul kaldırmada; hepsi de konuk ağırlamak için bir işin peşinde. (sayfa 43-44)

Kalvinizm disiplinli-rasyonel iş ve meslek ethos’u ile bir yandan modern burjuvazinin karakter çizgilerini yontup şekillendirirken, öbür yandan aynı iş ve çalışma esprisi içinde eğitip yetiştirdiği emekçi tabanını sistemin hizmetine koşuyordu. Eline ne geçtiğini hesaba katmadan Tanrı buyruğudur diye kendini arasız, fasılasız ferâgatli bir çalışma düzenine adamış bir emekçinin henüz kımıldama çağındaki sanayileşmeye ucuz ve disiplinli insan gücü olarak nasıl bir destek sağladığı ortadadır. (sayfa 49)

Durup dinlenmeden yaratılan servetin -israfa ve gösterişe giden yol kapalı olunca- önünde boş bulduğu tek yöne (tekrar yatırım ve üretime) kanallanışı ve sonunda belki mutaassıp Kalvinistin hayalinden geçirmediği ve asla hoş görmeyeceği ölçüde madde birikimi: Kapital ve işte kapitalizm! (sayfa 49)

Konuya yaklaşım biçimi ve tahlil araçları teorik yanı ile en yüksek zirveye Max Weber’de ulaşmış görünmekle beraber, İslâm Weber tahlilinde zincirin en zayıf halkası veya halkalarından biri olarak kalmıştır. Varılan sonuçların çoğu -dağınıklığı bir yana- acele ve tek yanlı hükümlerden öteye gitmiş sayılamaz.

Tek yanlılık esasında Max Weber’in İslam bahsinde diğer birçok batılı tarihçi ve araştırıcı ile paylaştığı ortak noktadır. (sayfa 56)

Max Weber, İslam’ı Kalvinizmin tam karşısına koymak için işaret edilen özelliklere dört elle sarılmış görünüyor. (sayfa 61)

İslâm kirli ve günahkâr bir varlık olarak “dünya”yı dışta, yani eşyanın maddesinde değil, içte (ilgi tarafında) arar. Bir hadiste de denildiği üzere: “Her ne şey ki seni Rabb’inden çekip kendisi ile meşgul ederse dünya işte odur!” Öylece, uzağında durulması gereken bir süflî varlık -dünya- varsa o içimizde aranacak demektir.  (sayfa 65)

Max Weber ki, bir yandan Marksist yazarları ilk Hristiyanlığı bir proleter hareketi olarak gördükleri için ağır biçimde tenkit etmişti. Sırası gelip kendisinin de ilk İslâm mücahitlerini aynı derecede maddi-iktisadî çıkar ilişkisine bağlamak sûretiyle tenkit ettiği görüşü tekrarlaması düşündürücüdür.  (sayfa 71)

Geminin içindeki su geminin helaki demek! Ama dışındaki su geminin yüzmesi için şart! “Dünya” da öyle: Dışımızda kaldığı sürece yaşamamız için şart; fakat içimize girmeye görsün “sebebi felâket”imiz! (sayfa 101)

Kapitalizm zafer yolunda önünü açıp temizledikten sonra, anlaşılan, manevi desteğe de artık ihtiyacı kalmamıştır. Boş mahfaza ve kalıp içine gelecekte kimlerin gelip oturacağını şimdiden kestirmek ise mümkün görünmüyor. (sayfa 149)

Evi ile işi arasında, elde çıkın, her günkü yolu ağır temkinli adımlarla (akşamları hele mümkün olduğu kadar erken) tepip duran, acele nedir bilmeyen o suskun insanı; hani kuru ekmekle bayat peyniri lezzetle yiyip, çeşmeden her su içişte “şükür Allah’a diyen” o saf yürekli, imanlı insanı galiba artık yalnız şairin “Gök Kubbe”sinde bulabileceğiz. (sayfa 150)

Aktaran: Mücahit Emin Türk

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir