İslam âleminin birkaç yüz yıldır içinde bulunduğu buhran hakkında birçok yazar fikir yürütmüş, bu durumun sorumlusu olarak çeşitli nedenler göstermiş ve çözüm yolları aramıştır. Daryush Shayegan’ın Yaralı Bilinç adlı eseri de bu minvaldedir.
Şayegan’a göre medeniyetlerin bilinçaltında dünyayı algılayış şeklimizi belirleyen, o medeniyetin mensuplarının a priori olarak kullandığı ontolojik epistemeler* vardır. Rönesans’a kadar tüm dünya Galileo öncesi epistemeyi paylaşırken bundan sonra batı dünyası tek başına klasik (Descartçı) epistemeyi ardından modern epistemeyi benimsemiştir.
Galileo öncesi döneme sempati ve anoloji ilkeleri hâkimdir. Dünya çözülmesi gereken sembollerin toplamıdır dolayısıyla bilmek yorumlamak demektir. Her şeyde Tanrı’nın imzası okunur ve bilgi Tanrı’yı işaret ettiği ölçüde değerlidir. Evrende analojilerle ispat edilebilecek derin bir uyum vardır. Tüm benzeştirmeler insanın üzerinde yoğunlaşır. Mikro kozmos makro kozmosun tecelligâhı haline gelir.
Klasik epistemenin dünyası ise sembollerinden arıtılmış geometrik bir dünyadır. Ruh maddeden ayrıştırılarak düalizme varılmış. Bilimin konusu matematiksel önermelerin ifade edebileceği fenomenlerle sınırlandırılmıştır. Nesnelerin bilgisine varmak için kuvvetli bir gözlem ve çıkarsama yeterlidir. Artık benzerlikler bilgiye ulaştırmaz bilakis çözümlemenin önündeki engeldirler.
Modern epistemede ise klasik epistemede göz ardı edilen şey yani özne bilgi sahasına yeniden giriş yapmıştır. Yalnız bu sefer Galileo öncesi dönemdeki gibi merkeze oturmaz. Öylesine bir yerdedir, maymunla üstün insan arasında veya diyalektik materyalizmin öngördüğü gelişim süreçlerinin herhangi bir yerindedir. Tarihsel bilgi yeniden popüler olmuş süje de obje olmaya başlamıştır. Evrim kavramı pek çok bilim dalının ilkelerine katılmıştır.
Tüm bunlar Batı dünyasında organik bir sürecin işleyişinde yaşanmıştır. Sanayi devrimi, reform süreci, aydınlanma çağı gibi dünyanın şu anki halinde olmasından sorumlu olan olaylar Batı dünyasının içinde cereyan etmiş, Batı’yı yukarıda bahsettiğimiz köklü zihinsel değişiklere hazırlamıştır.
İslam dünyası ise bu olayların ancak sonuçlarından haberdar olmuş. Bu bile çoğunlukla emperyalizmin çeşitli şekillerde toplumu etkilemesiyle travmatik bir şekilde vuku bulabilmiştir.
Peki İslam dünyasını bu süreçlerden uzak tutan şey neydi? Şayegan tarihte tatil diyor. Biliyoruz ki Batı’da düşünsel devrimlerin motorunu pozitif ilimler oluşturmuştur. İslam biliminin donuklaşmasındaki temel sebepse klasik öncesi epistemenin tüketilmesi, âlimlerin yeni bir epistemeye geçeçek riski göze alamamalarıdır.
Mesela İbn Nefis küçük kan dolaşımını bulduğu halde diğer hekimler bu olayın sonuçlarını dikkate almayıp eski teorilerini revize etmemişlerdir. Neden? Çünkü küçük kan dolaşımının öngördüğü vücut, pompa ve borulardan oluşan makinelere benzemektedir. Yani insan vücuduna klasik epistemede gördüğümüz türden bir bakışı gereksindirtmektedir.
El Biruni ve daha birçok İslam âlimi güneş merkezli sistemin mümkün olabileceğini düşünüyordu, o halde neden Batlamyus sistemini mükemmelleştirmekle yetindiler? Cevap yine aynı bu sistem farklı bir tür kozmolojik bakışı gerektiriyordu. Veya Çin’in muhteşem deniz gücüne rağmen emperyalizme tevessül etmemesi de benzer şekilde açıklanabilir. Şayegan’ın deyimiyle gotik katedralimize son taşı koyduktan seyreylemeye çekilmişiz.
Günümüze gelecek olursak İslam dünyası farklı epistemeleri birden yaşamaktadır. Sıkıntılı olan durum ise bu iki farklı dünya görüşünün asla yan yana gelemeyecek durumlarda birbirine karıştırılmaları daha kötüsü ise bunun bilinçsizce yapılması. İran’ı ele alıcak olursak sekülerliği ve Batılı değerleri toplumdan dışlayan devlet sonunda içerden modernleşmeye başlamış ve sonunda karşı çıktığı şeyin bozuk bir kopyası olmuştur. Şayegan’a göre İslam klasik öncesi epistemenin oluşturduğu bir düşünce sistemdir. Günümüz koşullarına çözüm bulabilme kapasitesi yoktur. Dolayısıyla ekonomide siyasette ve benzeri konularda hayatı şekillendirebilecek bir pozisyona getirilmiş olsa bile varlık nedenine zıt Batılı fikirler ithal etmek zorunda kalır. Böylece gelenek ve modernlik birbirine en kötü bir biçimde yamanmış olur.
Bu durum bilgi kirlenmesinin ve İslam dünyasındaki sağırlar diyaloğunun başlıca müsebbibidir. Şayegana göre entelektüellerimizin çoğu elma ile armudu istifini bozmadan birbirine karıştırmaktadır. Mesela Ali Şeriati’nin düşüncesinden şöyle bahseder: Tinin fenomenolojisi ve akıl sisteminin kavramsal aygıtından yoksun bırakılmış bir Hegel ile kuramdan ve praxisten yoksun bırakılmış bir Marx’ı bir de iki kutbundan (mebde ve maad) koparılmış bir İslam’ı karıştırarak oluşturulmuş koyu bir çorba. İslam böyle sentezlerde Batı’nın elden düşmüş kuramlarını satabilmek için yüzeye vurulmış bir boya işlevi görür. Bu ise İslam’ın kendisine de büyük zarar vermektedir.
Nitekim İran’da şeriata itaat mazoşizme, şiiliğin önemli değerlerinden takiyye yalancılık ve düzenbazlığa, şehitlik fanatizme çevrilmiştir. İslam totaliter rejimin çirkin yüzünü örten bir perde olmuştur.
Şayegan geleneksel değerleri batılı ölçülerle değerlendirmeye karşı çıktığı gibi tam tersine de karşı çıkmaktadır. Çözüm dinin artık yönetemeyeceği alanlardan çekilmesi, geriliğimizi alçakgönüllü bir şekilde kabul etmemiz ve dünyada devam eden ritme yeniden dâhil olmamızdır.
***
Peki Şayegan bize ne katar. Öncelikle Şayegan’ın dikkat çektiği sorunları çok hayati buluyorum. Bugün şu bir gerçek ki üniversitelerde okutulan bilimleri sadece kullanmak için değil bu bilimlerin gelişiminin parçası olmak için de öğrenen her kişi bilimlerin arkasındaki bilim felsesini de kavramak zorundadır. Nitekim şu haliyle bilim felsefesinin bizi Allah’a yakınlaştırmaktan çok uzaklaştırdığını söyleyebiliriz. Hücrenin Moleküler Biyolojisi adlı textbook daha girişinde canlılığın kimyasal işlemlerin toplamı olduğu önermesiyle başlar. Yani Şayeganın bahsettiği düşünsel çatlamanın İslami geleneklerle yetişmiş herkes için gerçek olduğunu görmek çok da zor değil. Fakat bu noktada sorunun çözülebilir olduğunu düşünerek Şayegan’dan ayrılıyorum. Konuya ilgi duyanlar için problemin çözümüne yönelik bir adım olan Osman Bakar’ın İslam Bilim Tarihi ve Felsefesi adlı kitabını önerebilirim. Bu kitapta İslam’ın bir orta yol dini olarak çeşitli bakış açıları (episteme de diyebiliriz) arasında denge kurması gerektiği savunuluyor.
Ayrıca Selefi akımların ve sapkın hareketlerin yayılmasınının bu kadar kolay olduğu bir ortamda kimin ne kadar İslami olduğunun değerlendirilmesinde Şayeganın fikirlerini oldukça yararlı buluyorum.
Şamil Şulul
11 Yorum