Yapıştırma Bıyık

Künye: Salah Birsel, Yapıştırma Bıyık, Özgür Yayın Dağıtım, 1985, 97 sayfa.

***

“Bir demeye göre Proust da genç yazarlara hep okumayı öğrenmelerini öğütler. Ona göre insanların çoğu kitap değil, sözcük okur. Yani okumasını bilmez. Yani ham hum hem okur. Yani dandin bakar, dandin okur. Yazarın ne demek istediğini de zırnık çakmaz.” (s. 25)

“Van Gogh insanları ancak renklerle duyurabileceğine inanmıştır.” (s. 28)

“İnsanlar çokluk güzel şeylere yaklaşmaktan, ya da nesnelerin güzelliğini ortaya çıkarmaktan hoşlanmazlar. Zor gelir bu, onlara. Neye alışmışlarsa onu sürdürmeye bakarlar.” (s. 42)

“Doğrusunu söylemek gerekirse, Woolf en çok klasiklere kesilir. Gönlünü kolay yazıya kaptırmamak için boyuna klasik atıştırır. Onları yeniden, yeniden okumanın insanı uyardığı, kamçıladığı inancındadır.” (s. 66)

“Fatih Sultan Mehmet’in de bilime merakı çoktur. O bütün bilim ve sanat erlerinin bahtlarını açmış, erdemli kişileri sayıp korumuştur.” (s. 69)

“Sultan Mehmet ve Sultan Bayezit zamanlarında 18 yıl kazaskerlikte kalan Ali Fenari de döşek nedir bilmez. Ömrü boyunca uyanık kalmak mutluluğu içinde yüzmüştür. Ortalığın kararmasından, tan sökünceye değin boyuna okur. Bir an bile kafa kaslarını çalıştırmakta duraksama göstermez. Vakit çok geç olur, uyku da iyisinden bastırırsa, o zaman da sırtını duvara yaslar -kitaplar önünde yine açıktır öylece kısa bir süre kestirir. Sonra uyanarak yeniden okumaya yapışır.” (s. 71)

“Van Gogh ise sanat aşını hep ateş üstünde tutar. Biri kendisine çalışmadan açacak olsa: «Dün ben de aynı şeyi düşünmüştüm.» der. O, büyük bir savaş yüzü de gösterir. Tıksırıklı günlerinde bile fırçayı elinden bırakmaz. Şimdi birden karıştırdım, birtakım sanrılar sonunda kulağını hacamat edip Arles Hastanesine düştükten sonra mıydı, neydi, kardeşi ve koruyucu meleği Theo’ya şöyle bağırmıştır:

—Ya beni bir deli hücresine yatırın dosdoğru, ya da bırakın var gücümle çalışayım.” (s. 73)

“Zaten benim kafam hep denemeye çalışır. Dört Köşeli Üçgen adlı romanım da bir denemedir. Yani yazdıklarımda kolayca şiirden romana, romandan denemeye, denemeden günlüğe geçilir. Aralarında hiçbir duvar, hiçbir çit yoktur. Ne ki gelecek, denemenindir. Romanlar da gelecekte tam bir denemeye dönüşecektir. Bunun ilk işaretini Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya, George Orwell de 1984 ile vermiştir.” (s. 75)

“1878 yılında Tarik gazetesi başyazarı Lastik Sait Bey Tercüman-ı Hakikat’te yayınlanan iki şarkının Ahmet Mithat Efendi’nin elinden çıktığını sanmış ve onları kendi gazetesinde saraka etmiştir. Araya da Efendi’nin özel yaşamıyla ilgili iğneler sokuşturmuştur. Buna sinirlenen Efendi de Babıâli Caddesinde çevirdiği sarakacıya dört dörtlük bir kötek çeker.” (s. 76)

“Deneme bir de bilgi kumkumasıdır. Denemeci istese de, istemese de, yazısından birtakım bilgiler fışkırır. Yazar sadece gördüklerini, duyduklarını ve okuduklarını yazar. Bu da bilginin ta kendisidir. En büyük bilgi kitabı ise yaşamdır. Yaşam yazarın önünde hasırcıarnavut karpuzu gibi koskoca ve dopdolu durur. Yazarın onu kütletmesi, kütürdetmesi için bıçağı eline alıp yüreğine saplaması yetişir.” (s. 77)

“Proust, 16 ciltlik Geçmiş Zaman Ardında’yı bitirdikten sonra: «Artık ölebilirim» demiştir. Öyle de olur. Romanın son noktasını kondurunca avcundaki can kuşunu da uçurur. Bu, insana inanılmaz görünür. Ama gerçek sanatçı budur.” (s. 78)

“Bir insanın belli bir zaman parçası içinde bir yerlerde yaşamış olması, belli sokaklardan geçmesi, belli insanlarla konuşması, tartışması, selamlaşması ne güzel şey: Bunların topu dünyanın Pendibuhara yol halılarıyla döşenmesinde, tarihin tarih olmasında kılıç üşürmüş kişilerdir.” (s. 83)

 

Aktaran: Cenk Baran

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir