Künye: Ahmed Djevad, Çeviri: Mehmet Genç, Yabancılar Gözüyle Türkler, Kitabevi Yayınları, 2013, İstanbul.
***
Hıristiyanların çoğu Türkleri uğursuz, barbar ve imansız insanlar sanırlar. Hâlbuki Türkleri yakından tanıyıp konuşanların edindiği intiba tamamen değişiktir. Zira Türkler, tabiatın bir buyruğu olan “başkasına, ancak bize yapılmasını istediğimiz şeyi yapmak” kaidesine uygun hareket eden son derece iyi insanlardır. (Sf. 1)
Türkler, kendilerini her milletten daha zarif farzeden milletler gibi, kendi modalarını başkalarına kabul ettirmeye çalışmıyorlar. (Sf. 8)
İngiltere’de yalancılar ekseriya kaba hatlarıyla öğünürler. Burada ise yalan bir şey söylendiğine kanaat hâsıl olunca, yalancıların alnına kızgın demirle basıyorlar. Bu kanun bizde de tatbik edilse! Ne kadar güzel alınların bozulduğunu görürdük. O zarif centilmenler kaşlarına kadar inecek perukalar yaptırmaya mecbur olurlar.! (Sf. 15)
Türkiye hakkında çok kitap yazıldı. Ama fazla kitap yazılması, Türkiye hakkında ilk eserleri kaleme alanların kötü niyetleri yahut bilgisizlikleri yüzünden işledikleri sayısız hataların daha çok yayılıp tutunmasından başka bir şeye yaramadı. (Sf. 17)
Devlet hizmetlerinin ifasındaki mükemmeliyet bakımından Bab-ı Âli ile kıyaslanabilecek hiçbir Hıristiyan devlet yoktur. (Sf. 20)
İstanbul’da Türklerin hırsızlık ya da yankesicilik yaptığı hemen hemen hiç vâki değildir. İstanbul’da güvenilmeyecek olanlar yalnızca Bulgarlardır. Çoğu hilekâr ve dolandırıcıdır. Bunlara rağmen yine de İstanbul’da evlerin kapısını kapamaya hiç lüzum görmede tam bir emniyet içinde yaşamak mümkün olmaktadır. (Sf. 22)
Türkler küstah bir kadından bir çeşit tiksinti ile kaçarlar. Böyle bir kadın onlarda sadece nefret uyandırır. (Sf. 22)
Hıristiyan köylüleri arasında bulunduğu zaman Türk köylüsü, tâbileri arasında bir asilzadeymiş gibi görünür. (Sf. 29)
Türkler arasında zarif hastalıklılara nadiren rastlanır. Kanaatkâr ve sade bir hayat sürmek onları böyle sıhhatli tutmaktadır. (Sf. 35)
Türk, mutlak bir müsamaha duygusu içerisinde, bazı sorular sorarak İranlının yaptığı gibi dinî münakaşalara girmekten içtinap eder. Kendi imanı ona yetmekte, misafirinin mânevi sırları üzerinde tahkikat yapmayı da edep dışı telâkki etmektedir. (Sf. 36)
Bir Türkle mi iş yapacağım, mukavele yapmaya lüzum görmem, sözü kâfidir. Ama bir Rum ya da başka bir Hristiyanla iş yapacaksam yazılı bir mukavele yaparım. Bu şarttır. Ermenilere gelince, onlarla yazılı da olsa hiçbir mukavele yapmam. Zira hiçbir mukavele onların yalan ve hilelerine karşı kâfi bir garanti sağlamaz. (Sf. 44-45)
Görünüşe göre hükmetmek icap ederse, denilebilir ki İstanbul halkı yeryüzünün en medenî ve en dürüst halkıdır. (Sf. 53)
Türklerde yalancılık, cinayet ve hilekârlık yoktur. Hak yoldan ayrılanları yakmazlar. Padişahlarına tahtta kaldığı müddetçe itaat ettikleri gibi Allah’a da hiçbir engizisyona ihtiyaç olmadan mü’min ve mutidirler. (Sf. 61)
Türklerin sakin cesareti, şayanı hayret tevekkülü, fevkalâde mülayemeti, haklı bir takdir ve şöhrete mazhar olmuştur. Ama ne kadar hayran olmaya değer olurlarsa olsunlar Türk milletini ve İmparatorluğunu mahvedecek olan da bizzat bu faziletlerdir. (Sf. 75)
Türkiye Şark binasının temel taşıdır. (Sf. 99)
Şu halde Türk Hükümdarları medeni Avrupa’nın bugün hararetle müdafaa ve talep ettiği ticaret serbestisini sırf kendi âlicenaplık ve aklı selimleri ile 300 sene evvel ortaya atmak suretiyle Avrupa’ya tekaddüm etmişlerdir. (Sf. 120)
Bir Türk köyünde bir gece geçirenler bile bu köy sakinlerinin tesiri altında kalmaktan kendilerini kurtaramazlar. Bunlardan biri vakur bir nezaket ve güzel tavırdır. Bu da şüphesiz her Türk’ün, hâkim ırkın bir ferdi ve asil bir millete mensup olmanın şuurunda olmasından ileri geliyor. (Sf. 129)
Osmanlı eğitim planının herhangi bir Garp ilim müessesesininkinden daha şümullü olduğu meydana çıkar. Batılı orduların subayları ruh ve bedenin gelişmesini sağlayacak şekilde tahsil görür ve teşkilâtlandırılırlar; fakat dinî dersler okumazlar ve hükümet idare mekanizmasını bilmezler. (Sf. 141)
Türkler savaşa düğüne gider gibi gidiyorlar. (Sf. 145)
Aktaran: Muhammet Emin Oyar