Uzayan Kuyrukların Yasası

Masamın üzerinde okunmayı bekleyenler arasında ismi ve kapağı ile ilk dikkatimi çeken Mehmet Erikli’nin son kitabı. Yazar, ilk olarak 2009 yılında “Sonbahar Bitimi” adlı deneme kitabı ile okurunu selâmladı. Ardından “Zaman Kurucusu” (2010), “Bohem Apartmanı” (2012), “Boşluk Kuruntusu” (2014), kitapları ile öyküde sabit kadem kaldı. Son olarak ise Eşik Yayınlarından “Uzayan Kuyruklarını Yasası” (2016) adlı öykü kitabı ile tekrar okuruna merhaba dedi.

Uzun Kuyrukların Yasası otuz üç öyküden müteşekkil. Her öykü bizi ayrı bir dünyaya çağırıyor. Her öyküde farklı bir muhit, farklı bir mekân, farklı bir hadise okurunu bekliyor. Daha önce iki eserini okumuş biri olarak bu kitabın rahatlıkla yazarın ustalık eseri olduğunu söyleyebilirim.

Mehmet Erikli’nin şahsına münhasır bir uslûbu var. Bunu son kitabında daha da öne çıkarmış. Taklit yok. Tekrara düşmek yok. Laf kalabalığı yok. Kelimeler özenle seçilmiş. Büyük söz söylemek, cafcaflı cümleler kurmak, aforizmaya kaçmak gibi bir derdi de yok. Yalın, sâde, temiz bir dili tercih ediyor. Öykülerinde gün içinde kullandığımız basit hatta argo sayılabilecek cümlelere ve sık sık deyimlere yaslansa da bunu kör göze parmak olarak değil, kendine has bir üslupla sanata çevirip okuruna sunuyor.

Öykülerde anlatıcı sürekli devrede. Kahramanları ise her ân bir sokak başında karşılaşabileceğimiz, rahatlıkla selâm verip oturup bir bardak çay eşliğinde sohbete edebileceğimiz türden insanlar. Hiçbir öyküde yabancılaşmanın izlerini göremiyoruz ve bu bizi kitaba bir adım daha yaklaştırıyor.

Kitabın önemli özelliklerinden biri de kurgu ile gerçek hayattaki yaşanmışlıkları harmanlaması. Kurmacada genel imgesi kediler… Yazarın kedilere karşı farklı bir muhabbetinin olduğu hemen gün yüzüne çıkıyor. Bazı öykülerinde kedileri konuştururken, bazı öykülerinde de gerçek hayata dönüyor ve bu sefer en yakın dostlarını ustaca konuşturuyor.

Eserde benim favori öykülerim; öncelikle tam bir çevrecilik duyarlılığıyla yazdığı, cümlelerinde bilinçaltına mesaj gönderdiği, kitabın ilk öyküsü de olan “Yüz Elli Kilo Kâğıt Kaç Pasta Eder?” adlı öyküsü. Bu öyküyü ardından “Cebi Delik Tarık, Şüphe, Ölü Çocuğa Gazel, Anladığımız Ne var? ve Günlerden Bir Gün” öyküleri takip ediyor.  Elbette her okurun kendine ait bir dünyası var ve her insanın kendini bulacağı öykü farklıdır. Şimdi otuz üçlük tesbih gibi dizilmiş her bir öykü okurunu beklemekte.

Yazıyı hitama erdirirken Mehmet Erikli’nin ismini her duyduğumda aklıma ve de gönlüme düşecek cümleyi de buraya alayım:

“Sadece ölenler yalnızdır. Gerisi hikâye.”

 

Celal Kuru

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Mükerrem Mete , 03/12/2016

    Mehmet Erikli yazar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir