Usta Konuşmak İstiyor, Ali Ayçil’in dördüncü deneme kitabı. Kitap, içinde küçük hikâyeleri barındıran denemelerden oluşuyor. Usta Konuşmak İstiyor’u açar açmaz Arzuhal isimli önsöz niteliğinde bir deneme ile karşılaşıyoruz. Ayçil, kendisi gibi günlerin çıraklığını yapan ve hiçbir zaman büyük bir hikâyesi olmayan okurlarına hitap ettiği Arzuhal başlıklı yazısında kitabın ismine atıfla şöyle diyor; “Kitabın adı seni yanıltmasın. Bir şairin başına gelebilecek en büyük talihsizlik, birilerinin onun artık bir usta olduğunu söylemesi, bundan daha beteri de kendi ustalığını ilan etmesidir! Sayfalar arasında konuşmak isteyen ustanın kim olduğunu göreceksin zaten.” Cesare Pavese bir insan için başarısızlığın en acısının büyük işleri gerçekleştirememek değil, bir yuva kurmak, bir dostluğu, mutlu bir ilişkiyi sürdürmek gibi küçük şeylerdeki başarısızlık olduğunu söyler. Ali Ayçil de hiçbir zaman büyük bir hikâyesi olmayan, ısrarla küçük hikâyelere derin bir bağ ile bağlanan, sıradan olanın albenisine sadık kalan kimselerin hayatlarına yani başarısızlığın en acısını tecrübe edenlere denemelerinde yer veriyor. Hamuşan bölümünde hayata karşı bir şekilde mağlup olanların hikâyeleri yer alıyor. İç Ülke bölümünde yazarın, çevresinde olan bitenlere nasıl yaklaştığını görüyoruz. Raf Günlüğü bölümünde ise Dino Buzzati’den Genceli Nizami’ye, Thomas Bernhard’dan Mitat Enç’e, Cioran’dan Tolstoy’a kadar daha birçok aşina olduğumuz isimle karşılaşıyor ve bu isimlerin Ayçil’in anlam dünyasındaki yansımalarına şahit oluyoruz.
İyi bir gözlemci olan Ali Ayçil insana, mekâna, mevsime ve etrafımızda gördüğümüz daha nice şeylere farklı zaviyelerden bakarak adeta okurunun zihninde yeni bir pencere açıyor. Gündelik hayatın fark etmediğimiz taraflarını, etrafımızda dikkate değer görmediğimiz kişilerin hayatlarını farklı noktalardan ele alıyor. Yeri geliyor tadilat kelimesini kendisine tam manasıyla öğreten tadilat işçilerine, kendi deyimiyle “ihya topluluğu”na sesleniyor. Yeri geliyor yirmi yıldır müdavimi olduğu lokantadaki emekçilere kısa bir konuşma yapmayı ihmal etmiyor. Yazarın kendi hayatından kesitlerle aktardığı tecrübeler, hayatın olağan akışı içinde hepimizin karşılaştığı şeyler olduğu için okurun da kendi tecrübeleriyle hikâyeye dâhil olması kolaylaşıyor. Nitekim kitabı okuduğunuzda, gördüğünüz olaylar karşısında daha önce ifade edemediğiniz ancak Ayçil’in sizin yerinize ifade ettiği cümlelerle karşılaşacaksınız.
Kitaptaki en sevdiğim metinlerden biri İç Ülke bölümünde yer alan “Hepsi Kaybetti” başlıklı denemesi. Çıktığı yolda samimiyetle ilerleyen, ilerledikçe menfaatinin mağduru olan ve bu durumun farkına varmayan kimselerin yolun sonunda kaybetmesi kaçınılmazdır. Ayçil bu durumu dört örnek üzerinden kaleme alıyor. Başlangıçta bir kalbi ve acısı olan yazar, insanın ham acısından yüz çevirip acı çeken insana teselli dağıttığı ve bunun karşılığını aldığı için kalemle girdiği bahsi kaybediyor. Ülkesinin her karışını gönüllü bir hizmetçi gibi dolaşan politikacı gün geçtikçe rakamlara, projelere, ulusal hayallere dalıyor ve hayalleri onu insanlardan uzaklaştırıyor. Gecekondudan dayanıklı bir apartmana taşınırken, acılarının insanlardan önce oraya taşındığını görmediği için kaybediyor. Başlangıçta öğrencilerine merhametle bakan genç öğretmen zamanla idarecilerin takdirlerine, velilerin övgülerine, bir maaşla ödüllendirilmiş olmasına aldanıyor. Öğretmen, pencereden bakan ve gözüne göçmen kuşlar takılan bir öğrencinin hayretini dikkat dağınıklığı saydığı gün kaybediyor. Allah’ın bütün mülklerin sahibi olduğuna inanan tüccar, parası çıkışmadığı için mahcup olan gururlu bir müşterisinin alnındaki teri, anlayışlı bir bakışla silmeyi terk ettiği gün kaybediyor.
Kendisini bütünüyle beyhudeliğin kollarına bırakanlar, kararsızlığı yüzünden daima mevzi kaybedenler, dışarıdaki hıza, gürültüye, kazanma arzusuna tahammül edecek hevesi kalmayanlar, uzak bir şehre gitmek isteyenler, yalnız mevsimler, tek katlı evlerinden, bahçelerinden ödün veren şehirler ve Usta Konuşmak İstiyor. Belki siz de dinlemek istersiniz.
Oğuzhan Yılmaz
3 Yorum