Künye: Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı, Kubbealtı Neşriyâtı, Ocak 2014.
***
Üsküdar ki, beş yüz küsûr yıl evvel Feth-i Mübîn’i seyredebilmiş yegâne belde olmakla müftehirdir ve o zamandan beri Âsitane karşısına hüsn ü ânıyla yerleşmiş bir “hayâl şehir”dir; hem de kırk yıl öncesine kadar bu câzibesini az çok muhafaza edebilmiştir. Üstelik, hükemâsı, üdebâsı, şuarâsı ve esnâfıyla kendine yetmeyi de bilmiştir. İslâmbol ise, Kâbe toprağı Üsküdar’ın dost bakışlarıyla, beldetün tayyibetün olmayı hakketmiştir, denilse yeridir. (sf. 9)
Aktar Hocalar’da her şeyin çok cüz’î bir kârla satılmasına rağmen, kul hakkına hürmet ve riâyet titizliğinin lûtfettiği bereket dolayısıyla bu dükkândan iki âile, yâni cem’an 9 kişi, kimseye muhtac olmadan geçinirlerdi. (sf. 28)
Şuûnât-ı ilâhî’dir, merâyâda görünen
Ârif bilir, kimdir nakkaş; nuküşiyle övünen. (sf. 36)
Mustafa Ağabey’de zuhur etmeğe başlayan mânevî cezbe tesîrini icrâ etmeğe başlamıştı. Cezbesini hafifletmek üzere Mustafa Ağabey de öğrendiklerinin bir kısmını, ama o da bende farkında olmadan kendi cezbesiyle birlikte, bana naklediyordu. (sf. 55)
Bir müddet sonra nefsinde zuhur eden bu benlik onu rahatsız etmeğe başlamış ve bunun tek zâhirî sebebinin güzel sesi olduğunu idrâk eder etmez de derhâl enâniyyetinden ötürü Allah’a tövbe edip bu sesi ondan alması husûsunda Nasûhî Dergâh’ında niyâzda bulunmuş. Bu hâlis duâsı kabûl olunmuş ki, ertesi sabah kalktığında o güzelim sesinin gitmiş, yerine kısık ve çatlak bir sesin ikame edilmiş olduğunu sevinçle görmüş. (sf. 65-66)
Niyâzi Ağabey beş lisâna bihakkın vâkıf, kudretli bir şâir ve mûsikîşinas olan Ahmed Celâleddin Dede’nin:
Dâr-ı dünyâ, ey birâder, köhne mihmânhânedir.
Dil veren vîrâneye, uslû değil dîvânedir.
Bir mukîm kimse bulunmaz hâne-i efkâlde,
Cümle hal ehl-i sefer, âlem misâfirhânedir.
dedikten sonra Hakk’a yürümüş olduğunu, Dede’nin oğlu Mahmûd Bey’den nakletmektedir. (sf. 71)
Ahmed Celâleddin Dede bir gün Sükûtî Dede’yi: “Dede sen bilirsin; söyle bana zamânın Kutb’u kimdir?” diye sıkıştırmış. Dede: “Aman Sultânım, fakîr ne bilsin?” diye kıvırtacak olmuşsa da Ahmed Celâleddin Dede bütün celâliyle Dede’nin üzerine gitmiş. En sonunda Sükûtî Dede: “Sultânım, siz de biliyorsunuz ya, zamânın Kutb’unun karşınızda durduğunu!” demiş. (sf. 77)
Sırrım bu ulu zâttan taşan feyz ile önce baştanbaşa yıkandı ve sonra da tahammülü nisbetinde doldu. (sf. 86)
Neyzen Niyâzi Ağabey, bir gün bana, bu dükkânın rahmânî füyûzâtının sebep olduğu maddî ve manevî müktesebâtını hamd ü şükrânla ve cezbeyle yâd ederken: “Yüksel’ciğim; biz bu dükkândan geçmemiş olsaydık şimdi yedi dükkân süprüntüsünden beter olurduk” demiştir. (sf. 110)
Aktaran: Muhammet Emin Oyar