Unutuş ve Hatırlayış

Künye: Sezai Karakoç, Unutuş ve Hatırlayış, Diriliş Yayınları, Ağustos 1996, İstanbul.

***

SEN “diriliş”i unuttuğun zaman, rahmanî nurdan perdelerle zulmanî şeytan perdelerinin birbirine karıştığı bir ortama düşersin de farkında bile olmazsın. (sf. 12)

Sen, “diriliş”i unuttuğun zaman, kendinin sandığın bir kaynaşmada bile ne kadar karışık ve bulanık anaforların döndüğünü görürsün. (sf. 12)

Sen, “diriliş”i unuttuğun zaman, “klasik” bile, dilencilerinin torbalarının dış maskesi, ambalaj, olarak ortalıkta gözükür. (sf. 13)

Sen, “diriliş”i unuttuğun zaman, hangi sesleri işiteceksin, hakikatın sesi hariç, bütün sesleri. (sf. 13)

Evet takvimini, madem ki, Batıya ayarladın onu yitirdin demektir. Çünkü, Batılılar, yılları, takvimi, zamanı, bir doğuma, tabii bir olaya, isterse o bir peygamber doğumu olsun, dayıyorlar. Senin takvimin ise, hicrete, yani idealin büyük bir hareketine dayanıyordu. İdeali bırakıp tabiî bir olayın mahkûmu mu olmalıydın? (sf. 15)

Sen, dirilişi hatırladığın zaman, bir sac çatıya düşen yağmur damlaları gibi, hakikatın tap tap ayak seslerini işitmeğe başlayacaksın. (sf. 16)

Ama, sen, ey dirilişin kalbine nişan aldığı insan, ey kalbi diriliş atımıyla nakışlı olan kardeşim, ey ruhu dirilişle diş diş işlenmiş olan çilekeş er, evet sen, dirilişi hatırladığın zaman, her yönden görünen O’nun lütuflarına erip sert çizgilerinin görünümünden ürkmemeyi öğreneceksin. (sf. 16)

Sen dirilişi hatırladığın zaman, ayda bir gülümseme, o eski günlerin unutulmuş gülümsemesi. (sf. 17)

Sen dirilişi hatırladığın zaman, diriliş de seni hatırlayacaktır. (sf. 17)

Yolgöstericiye, öndere sadakat, bir dâvanın başarıya ulaşmasında birinci dereceden önem taşıyan faktördür. İlk ve en zorlu imtihan yolgöstericiye sadakatta verilen imtihandır. (sf. 23)

Sadakat, sıdk, en büyük uyanıklıktır. (sf. 23)

Feraset. Evet, dâva adamlarının başarısında birinci meşale, feraset meşalesidir. Bu meşaleden yoksun olan ülkü kervanları, yol uğrularının sık sık hücumuna ve soygununa uğrayacaklardır. (sf. 24-25)

Anadolu’nun antropolojisi ve arkeolojisi, bize, Allah’ın, zaman kılıcıyla, deprem silâhıyla ve tarih rüzgârıyla silip süpürdüğü medeniyetlerin, insan tiplerinin üst üste yığılmış, içiçe geçmiş, adeta non-figüratif bir biçimler kompozisyonu oluşturmuş geçmiş zaman fikir, eşya ve olay müzesini sunar. (sf. 27-28)

Osmanlıları suçlamayalım, anlayalım. Onların, yüce ruhlu Anadolu’ya maddi bir ödül veya karşılık verilemeyeceğini idrak etmiş olmasını görerek susalım. (sf. 33)

Kapitalizm benzeri bir ekonomik yapı, Anadolu ruhuna yabancı yanlış bir yarışın kapısını zorlamak ve aralamak istemektedir. (sf. 34)

Osmanlıların zamana dayanacak şekilde yaptıkları türbeler ve mezarlar da olmasa, bu zatlardan nam ve nişan kalmayacaktı. Yazı değiştiği için, bu zatların mezarlarından kalanları da, sıradan kişilerin mezarlarından ayırma, ancak devletin özel ihtimamıyla mümkün olabilecektir. (sf. 46)

Bizce, Üçüncü Dünya savaşı başlamıştır. Bu savaş Batı ile İslâm arasındadır. Bu savaş uzun sürecektir. İlk olarak hazırlıksız yakalanan İslam Dünyası, uzun ve ıstıraplı bir bağımsızlık ve özgürlük savaşına girişmek zorundadır. Esaret ve çile yılları gözüküyor ne yazık ki ufukta. Gerilla savaşları gözüküyor. (sf. 50)

Aktaran: Muhammet Emin Oyar

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir