Künye: Temel Mantık, Şafak Ural, Çantay Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2017.
***
Klasik mantık ile modern mantık arasında fark, bunların büyük ölçüde, farklı prensiplere dayanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan da aralarında bir karşıtlığın olduğu söylenemez. Hatta tam aksine, günlük dili kendine has bir açıdan yorumlaması ve günlük dil aracılığıyla yapılan akıl yürütmelerle olan yakın ilişkisi dolayısıyla, klasik mantık, modern mantığı hazırlayıcısı niteliğindendir. (Sayfa 1)
Bu durumda “beyaz” terimi somut, “beyazlık” terimi ise soyuttur. İnsan, bazı nesnelerin adıdır; insanlık ise bu nesnelere ait niteliğin adıdır. (Sayfa 9)
Venn’in ifadesiyle (Venn, 1889, s. 188), somut bir terimin herhangi bir nesneye işaret etmeye, soyut bir terimin ise bir nesnenin niteliğine işaret etmeye yaradığını kabul etmek gerekir. (Sayfa 10)
Mesela “az” ve “çok” terimleri karşıttır; çünkü “eşit” terimi aralarında çok ortak bir terimdir. Hâlbuki “az” ve “az olmayan” veya “az değil” terimleri arasında ortak bir terim yoktur ve bu iki terim çelişkilidir. (Sayfa 16)
Mesela, Emrecan’ın kitabı (görelik), elli sayfa (nicelik) olup, hafiftir (nitelik) ve şimdi (zaman) elimde (yer) açık olarak (durum) dışkabıyla birliktedir (sahip olma) ve benim tarafımdan okunmaktadır (edilgi). Yani, bu kategoriler sayesinde, fiziksel bir nesne hakkında duyu organlarımıza dayanarak ortaya konulabilecek sonsuz sayıdaki bilgilerin bir sınıflandırılmasını yapmak imkân dâhiline girmiş olmaktadır. (Sayfa 24)
Aristoteles, nesnelerin görünüşlerindeki değişikliklere rağmen değişmeden kalan yönüne cevher (substance) veya öz (essence) demektedir. Bu durumda cevher, nesnelerin görüşlerindeki değişikler rağmen değişmeden kalmakta ve “nesnelere görünüşlerini, yani bizim algıladığımız özelliklerini kazandırmaya yaramaktadır: Kalemi kalem, ,insanı insan yapan, her fiziksel nesneye sahip olduğu görünüşünü kazandıran ve bu görünüşünü sürdürmesini sağlayan, nesnelerin görünüşlerindeki değişiklere rağmen değişmeden kalan ve algı objesi olmayan bir sübstansa (yani, taşıyıcıya) ihtiyaç duyulmaktadır.” (Sayfa 25)
Mesela, eğer bir canlı kavramına sahip değilsek, gözlediğimiz nesnenin canlı bir nesne olduğunu da ileri süremeyiz. Diğer bir deyişle, tek bir nesnenin incelenmesi, o nesnenin diğer örneklerini kapsayan genel bir bilgi ortada yoksa, bir anlam taşımayacaktır. (Sayfa 26)
Porfiryors’a göre (1948, s.35) (Öz’ün (sübstans veya cevher) kendisi bir cinstir; onun altında cisim; cismin altında canlı isim; canlı cismin altında hayvan; hayvanın altında akıllı hayvan; akıllı hayvan altında insan; insanın altında da Sokrat ve Eflatun, ve tek tek insanlar bulunmaktadır; öz bu terimlerin hepsinin en umumisidir ve yalnız cinstir; insan en hususi nevidir ve yalnız nevidir.) (Sayfa 27)
Gerek Aristoteles’in, gerekirse Porfiryors’un ayrıntılı olarak incelemediği cevher ve tümeller problemleri Türk İslam düşünürlerince ele alınmış ve son derece önemli çözümler ileri sürülmüştür. Bu çözümlerin önemi, bizatihi değerinde ve aşağıda da işaret edileceği gibi, sonraki düşünürler üzerine olan etkilerinden ileri gelmektedir. (Sayfa 29)
Aristoteles’den farklı olarak Farabi için nasıl, mükemmel ve her şeyin aslı durumundaki cevher (daha sonraları Descartes, Spinoza gibi bazı Yeniçağ filozoflarında da görüleceği gibi) Allah’dır. (Sayfa 30)
Kategorik önermeler içinde tümel nitelikte olanlarda yüklem, öznenin tamamıyla ilgili (olumlu veya olumsuz) bir bilgi ortaya koyar. (Sayfa 46)
Eğer özne ve yüklem arasında kısmi bir bağ kurulmuşsa, bu gibi önermeler tikel bir özellik taşırlar. (Sayfa 46)
Döndürme, kategorik bir önertmenin özne ve yükleminin yerlerinin değiştirilmesiyle elde edilir. Fakat bu işlem basit bir yer değiştirme değildir. Çünkü, ilk önermede dağıtılmamış olan bir terimin, döndürme yoluyla elde edilen önermede de dağıtılmamış durumda bulunması gerekir. Ayrıca, asıl önermenin niteliği de (yani, olumlu ve olumsuz olma özelliği de) değişmeden kalmalıdır. (Sayfa 67-68)
Mantıkçı, aralarında ilişki kurulan ve kıyası meydana getiren önermelerin doğruluğuyla ilgilenmek durumunda değildir; mantıkçının görevi, doğruluğu herhangi bir yolla gösterebilecek önermeler arasında bağ kurulabilmesini temin eden kuralları tespit ve uygulamaktır. (Sayfa 75)
Basit kategorik bir kıyasta yalnızca üç terim bulunmaktadır. Bu terimler, “küçük terim”, “büyük terim” ve “orta terim” adını alır ve sırasıyla “S”, “P” ve “M” harfleriyle gösterilir. Bu terimlerden orta terim, sonuçta geçmemelidir. Fakat buna karşılık, hem ilk hem de ikinci öncülde bir kere geçmelidir. Büyük terimde ve orta terimde oluşan birinci önerme, “büyük önerme”, küçük terim ve orta terimden oluşan önerme “küçük önerme”, küçük ve büyük terimden oluşan önerme ise “sonuç önerme”si adını alır. (Sayfa 75)
Saçmaya indirgeme yöntemi, bir ispatın doğruluğunu, bu ispatın çelişiğinin doğru olmayacağının gösterilmesi esasına dayanmaktadır. (Sayfa 83)
Bir kıyasın geçerliliği aşağıdaki kurallara uyulmasıyla sağlanabilir:
- Öncüllerden en az bir tanesi olumlu olmalıdır. Diğer bir deyişle, bir kıyasta iki olumsuz öncül bulunmamalıdır.
- Öncüllerinin birisi olumsuz olan bir kıyasta sonuç önermesi de olumsuz olmalıdır. Bu kuralın tersi de doğrudur. Yani, olumsuz bir sonuç önermesi olan kıyasın öncüllerinden birisinin de olumsuz olması gerekir.
- Bir kıyasta öncülerden birisi mutlaka tümel olmalıdır. Yani, bir kıyasta iki tikel öncül bulunamaz.
- Bir kıyasın öncülerinden birisi tikelse sonuç da tikel durumda olmalıdır. Bu kuralın tersi doğru değildir. Yani, sonuç önermesi tikel olan bir kıyasın öncülerinin de tikel olması gerekmez.
- Öncüllerinin her ikisi de olumlu olan bir kıyasın sonuç önermesi olumsuz olmaz.
- Orta terim en az bir kere dağıtılmış olmalıdır.
- Öncüllerde dağıtılmamış bir halde bulunan bir terim sonuç önermesinde dağıtılmış halde olmamalıdır. (Sayfa 88)
Dilemmalarda ilginç olan yön, aşağıda göstereceği gibi, öncülerde yapılacak değişiklikler ilkiyle aynı güçte olan, fakat farklı sonuçlar elde etmemize imkân veren yeni dilemmaların kurulabilmesidir. Dilemmalar bu özellikleri dolayısıyla iyi konuşma ve ikna etme sanatının değişmez aracısı olmuşlardır. (Sayfa 110)
İki öncülden oluşan bir çıkarımın “kıyas” olarak nitelenebilmesi için her şeyden önce aşağıdaki şartların sağlanması gerekir:
- Basit bir kıyas iki öncül ve bir sonuç önermesinden oluşur.
- Öncülerden ortak bir terimin bulunması gerekir.
- Bu ortak terim sonuç ifadesinde geçmemelidir. (Sayfa 156)
Bir kıyasın geçerli olabilmesi için ise şu şartların yerine gelmiş olması gereklidir:
- Öncülerden en az biri olumlu olmalıdır.
- Eğer öncülerden birisi olumsuz ise, sonuç ifadesi olumlu olmaz
- Geçerli bir kıyasta öncülerden birisi tikel ise, sonuç da tikel olmalıdır.
- Eğer öncüllerinden birisi tikel ise, sonuç da tikel olmalıdır.
- Öncüllerden olumlu olan bir kıyasta sonuç olumsuz olamaz.
- Orta terimin öncüllerde en az bir kere dağıtılmış olması ve öncüllerde dağıtılmamış olan bir terimin ifadesinde de dağıtılmamış olması gereklidir. (Sayfa 157)
Karşıt ifadelerin özelliği ise birlikte yanlış olabilmeleri, çelişik ifadelerin özelliği ise birlikte doğru olmamalarıdır. (Sayfa 159)
Bugüne kadar diyalektik, sembolik bir dil olarak ifade edilemediği gibi bir ispat yöntemi olarak da düşünülmemiştir. Buna karşılık diyalektik bir düşünce tarzı veya düşünce üslubu olarak anlamak mümkündür. (Sayfa 175)
Burada diyalektik düşünce, bir yargının doğruluğundan şüphe edilmesini sağlayan, o yargıyı çürütecek örneklere bizi yönlendiren bir yöntem olarak yorumlanabilir. (Sayfa 178)
Diyalektiği ancak bir keşif yöntemi, bu amaç için kullanılan bir düşünce biçimi olarak nitelemek mümkündür. (Sayfa 179)
İç etken, o nesneyi o nesne yapan, onu var olmasını sağlayan tez ve antitez birliğidir, değişimin de sebebi durumundadır ve o nesnenin iç dinamiğini oluşturur. (Sayfa 180)
Aktaran: Sulhi Ceylan