Teizm Ateizm

Künye: Teizm Ateizm Tanrıtanımazlığın Felsefi Boyutları, Aydın Topaloğlu, İz Yayınları, 1. Baskı, 2020, İstanbul.

***

Bir şeyin aklın ve mantığın ötesinde olması ayrı bir konu, o şeyin akla ve mantığa aykırılığı ise ayrı bir konudur. Bu iki şey aynı anlama gelmez. Teizme göre Tanrı inancı elbetteki akla ve mantığa uygundur. İleri sürülen kanıtların özünde de bu inanç yatmaktadır. Ancak inanmak da salt rasyonal bir faaliyet değildir. Rasyonal yönüyle birlikte Tanrı inancı insanın şuurunda, zihninde, kalbinde ve yaşantısında bütün boyutlarıyla birlikte uyum içerisinde yer almaktadır. Herhang bir tarafın dengesizliği söz konusu olamaz, olmaması da gerekmektedir. (Sayfa 201)

Kötülük problemiyle ilgili eleştirileri karşılamak için teistler öncelikle kötülüğü doğal ve moral olmak üzere ikiye ayırmışlardır:

a) Doğal kötülükler, doğada meydana gelen deprem, yangın, sel, hastalık, açlık, kuraklık v.b. felaketlerdir.

b) Moral kötülükler ise temelde ahlaki bir yükümlülüğü ve özgürlüğü olan insanın neden olduğu savaş, zulüm, soykırım ve haksızlıklardır.

Doğal kötülükler (natural evils) doğanın işleyişi içerisinde izah edilmiş ve bilimsel şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. Ahlaki kötülükler de (moral evils) özgürlüğe sahip insanın kendi yapıp etmelerine bağlanmıştır. Daha önce de görüldüğü gibi Mackie, teizmin tutarlılığı açısından iyilik sahibi bir Tanrı’nın bütün gücüyle kötülüğü önleyeceğini ve buna da muktedir olması gerektiğini belirtmiştir. Mackie’nin bu sözleri aslında Tanrı’nın kötülüğe niçin izin verdiğini sorgulamaktır. Bu eleştiriden hareketler teistler, Tanrı’nın sınırlı sayıda kötülüğe izin verdiğini itiraf etmiş, daha sonra da Tanrı’nın bunu yapmak için haklı gerekçeklerinin bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.

(Sayfa, 224-225)

Teistlere göre,

a) İyinin var olması için mantıken kötünün de var olması gerekir. Her şeyin iyi olduğu bir dünyada iyiliğin “iyi” olarak bilinmesi mümkün olmayacaktır. Kötülük iyiliğin elde edilmesi, bilinmesi ve takdiri için var kılınmıştır. Ayrıca şefkat, sempati, kahramanlık, affetme duygusu ve erdemli olmak gibi özellikler kendi başlarına ortaya çıkabilecek durumlar değildir. Bunların oluşması için acı ve ıstırabın olması gerekmektedir. Dolayısıyla kötü olmaksızın iyi var olmayacak ve değeri anlaşılmayacaktır. Çünkü kötülük, iyiliğin zorunlu tamamlayıcısıdır.

b) Tanrı insana özgür irade vermiştir. Vermiş olduğu özgür iradenin kullanımına da müdahale etmemektedir. Bu amaçla kendi gücünü dahi sınırlamaktadır. İyiyi elde etmesi için kendine özgür irade verilen insanın bu süreçte yanlış karar verme olasılığı da bulunmaktadır. İnsanın özgürce davranması doğal olarak hata yapma ve kötülüğe neden olma ihtimalini de içermektedir. Çünkü iyiliği tercih etme özgürlüğü bulunan insanın kötüyü seçememesi çelişki olacaktır. Dolayısıyla iyilik üzere yaratılan insanın iradesini kötü yönde kullanmasından ve ıstıraba neden olmasından dolayı Tanrı sorumlu tutulamaz. Nitekim böyle davranacak olan bir insanı ilk önce Tanrı uyarmış ve öteki dünyada sorgulayacağını bildirmiştir.

c) Kötülük, insanın moral yetkinliğe ulaşması için önemli bir rol oynamaktadır. Doğumundan itibaren eğitilmek, olgunlaşmak ve kişiliği bulmak durumunda olan insan için bu dünya ahlaken kemale erme, John Hick’in ifadesiyle “soul making” mekânıdır. Bu süreçte insanoğlu önce kendi kişiliğinden başlayarak iyiliği hâkim kılmaya ve kötülüğü de sıfırlamaya gayret göstermelidir. (Sayfa, 227)

d) Hristiyan geleneğinde yaygın olan bir inanışa göre kötülüklerin temelinde insanların günahkârlığı yatmaktadır. Diğer bir deyişle yaşanan acı ve ıstıraplar Tanrı’nın insanlara verdiği cezalardır. İnsanlar yapmış oldukları kötülüklerin karşılığını bu dünyada da çekmekte ve kötü eylemleri karşılıksız kalmamaktadır. Ayrıca inanan insanların haksız yere yaşamış olduğu sıkıntılar ve ıstıraplarla, günahsız insanların çektiği acılar karşılıksız kalmayacaktır. Yani çekilen sıkıntılara karşılık ileride insanları mutlu bir gelecek beklemektedir. Tanrı cennetiyle bu insanların acılarını dindirecektir.

Yukarıdaki görüş teistler arasında tartışmaya yol açmış ve şiddetli eleştiriyle karşılaşmıştır. Sözgelimi İslam düşünürleri insanların doğuştan günahkâr olduğunu kesinlikle reddetmiş, insanların kötülüğü hak ettiği ve acı çekmek için cezalandırıldığı anlayışını kabul etmemişlerdir. Onlara göre cereyan eden kötü olayların nedenleri başkadır. Suç işleyen ve kötülük yapan kişiler zaten bu dünyada adalet önüne çıkacaklardır. Çıkmayan ve suçunun karşılığını görmeyen kişiler ise ahiret yaşamında mutlaka bunun hesabını vereceklerdir. Ayrıca kimse bir başkasının yapmış olduğu suçtan dolayı manen ya da maddeten cezalandırılamaz, cezalandırılmadığı gibi lanetlenemez veya kınanamaz da. Dolayısıyla bu noktada Hristiyanlık ile İslamiyet arasında ciddi inanç ayrılıkları ortaya çıkmıştır. (Sayfa, 228)

g) Dünyadaki kötülüklerin varlığını dini inançlar açısından önemli gören bazı kişiler yaşanan acıları mutlak kötülükle açıklamaya ve yorumlamaya da karşı çıkmışlardır. Bunlara göre insan yaşamda olup biten her şeyi (bir anlamda manzaranın bütününü) etraflıca görme imkânına sahip değildir. Dolayısıyla yaşanan acılarda görülemeyen ve bilinemeyen yönlerin varlığı da söz konusu olabilmektedir. Bizlere kötü yansıyan bazı olayların gerisinde iyi şeylerin olduğu unutulmamalıdır. (Sayfa, 229)

Tanrı inancı ile birlikte ateizm olgusunun da insanlık tarihi boyunca devam edeceği açıktır. Çeşitli gerekçelerle Tanrı’ya inanma gereksinimi duyan ve bunu temellendirmeye çalışan insan aklı diyalektik bir biçimde karşıt düşünceleri de ortaya koymakta gecikmeyecektir. Ancak topyekün yaşamın ve varlık dünyamızın birtakım mantıki eleştiriler ya da dil oyunlarıyla izah edilemeyeceği ortadadır. Aldığımız her nefes ve buna uygun olan yaşam koşullarımız, yani rengârenk dünyamız hiç kuşkusuz Tanrı’nın varlığının en büyük kanıtıdır. Dolayısıyla her türlü ateistik zorlamaya rağmen, insanlığa tutarlı bir varlık felsefesi sunan teizmin alternatifinin bulunmadığı sarsılmaz bir realite olarak kalacağa benzemektedir. (Sayfa, 238)

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir