Taşları Yemek Yasak

Künye: Taşları Yemek Yasak, İsmet Özel, Şule Yayınları, 2009, İstanbul.

***

Özgürlük kelimesi bize “ÖZ”ün “GÜR”lüğünden sözediyor. İnsanlar sözkonusu olduğunda öz dediğimiz zaman, o insanın kendini zâtını anlarız. İnsanlardan gayrı nesneler için asıl, esas anlamına gelir “öz”. Hâlis olana cevhere öz deriz. İnsanlar arasında en makbul karakteri “özü sözü bir” olmak sayarız. Bir şeyin gür olması demek onun bollukla ve güçlü olarak çıkıp fışkırması demektir. Yani özgürlük insan olarak aslımızda bizim hâlis cevherimizde fıtratımızda bulunan şeyin fışkırması, serpilip hayat bulmasıdır. (Sayfa 35)

Batı medeniyeti insanın ne olduğunu hangi vasıflarla donatılmış olduğunu, İlahî bilgilerin dışında ve onlara karşı duran bir anlayışla yeniden tanımladığı için özgürlüğe varan yolda ciddi bir engeldir. İşte bu tanımları geçersiz kılmak öz-gür olmanın ön şartı durumuna geliyor. (Sayfa 35-36)

Çünkü özü gür olmayan insanın hakikatle teması mümkün değildir. O ancak dünya hayatında avunmayı ve dünya hayatı tarafından yüceltilmiş bir tatmin bölgesinde uyuşmayı seçmiştir. (Sayfa 36)

Özümüzü kaybetmek ve onu yeniden bulmak mümkündür. Hâlbuki kâfirlerin hürriyet anlayışı böyle değildir. Eğer bir odada yaşamak zorunda iseler daha az hür. İki katlı müstakil evde daha fazla hür olduklarına inanırlar. Daha hür olabilmek için toprağın derinliklerine inmek gerektiğine, gökyüzünün ötesine geçmek gerektiğine inanırlar. Ne kadar alete hükümran iseler o kadar hürdürler. Kısacası kâfirlerin hürriyeti marjinal sınırlara ilişkin bir hürriyettir ama hangi sınırda durması gerekeceği hususunda onlarında bir bilgisi yoktur. (Sayfa 38)

İşte en çok benimsediğimiz örneğin ölçüsünde birer Müslüman olmasak bile bizi özgür kılabilecek husus bizim doğru ve yanlış, helâl ve haram, meşrû ve gayr-i meşrû olan hakkındaki şuurumuzdur. Önce özgür olmalıyız yani Müslüman olduğumuz ve bizi Müslüman kılan ayırıcı vasıflar hakkında kesinliklere, sarahate ve vuzuha ulaşmalıyız. Bu bizim özümüzü gür, zihnimizi selim, bedenimizi küfrün tasallutundan bağımsız kılacaktır. (Sayfa 39)

Ancak, biz kâinatta tuttuğumuz yerin değerini bize konulmuş sınırlarla kavrayabiliriz. (Sayfa 39)

Özgür insan akıllıdır ve akletmeyi bilir, çünkü akıl ona Yaradan’ın verdiği değerlerden biridir. Hürriyetini temin peşinde olan insan ise akılcı olmak zorundadır, yani içinde bulunulan şartların akılcı bir tarzda izah edilmiş uygun bir davranış ve düşünme yolunu benimsemek zorundadır. (Sayfa 40)

Hayatın pratik işleyişi, hayatın anlamını, yaşamaktan ve ölmekten edinilen değerleri, bireysel ve toplumsal hedefleri de tayin ettiği için barutu bilen, maden işçiliğinde çok ileri bir safhaya varmış olan, mekanizm alanında da çok ince farkları bilebilen Çinlilerin hiç ateşli silah icâd etmemiş olmaları bana kalırsa bireysel ve toplumsal hedeflerin bağlı olduğu ahlakî değerlerle ve bu ahlaki değerlerin çıktığı dünyayı anlayış ve yorumlayış biçimiyle açıklanabilir. (Sayfa 50)

Batı medeniyeti ve İslâm biri diğerine tehdit eden iki kavrayış ve açıklayış biçimi, evrenin düzeni hakkında iki zıt yaklaşım olarak canlılıklarını korurlarken yerküre üzerinde bulunan bütün diğer yorumlar ölü kültürler haline geldiler. Bu çok açık bir gerçek olduğundan Batı medeniyeti ölülere itibarını iade etmekte hiç sakınca görmedi. Bugün bile gerçek yüzü ile İslâm’ın Batı için ölümcül derecede korkutucu, Budizm, Şamanizm, Taoizm gibi inanışların ise sevimli sayılması bundandır. (Sayfa 51)

Bunun için yapılacak şey önce bilgilenmek istediğimiz kaynakların özgün biçimine bağlanmak, kendi düşüncemizde özgün bir ifade biçimi ele geçirmek ve temas ettiğimiz her düşüncenin kendi özgün düşünce alanımızda hangi yeri işgal ettiğini veya kendi düşünce alanımızın neresinde kaldığını bulmaktır. (Sayfa 63-64)

Kısacası modern dünyada bilgi ile doğruluk, ehliyet ile hakikat birbirinden kopmuş durumdadır. İnsanlar bilen ama dürüstlükten uzak, başarabilen ama yanlışa saplanmış halde bulunabilirler. Bunu sebebi modern çağda düşünce alanının davranış alanından ayrı kabul edilmesi ve bütün düzenlemenin bu ayrımı yerleştirecek şekilde yapılmasıdır. (Sayfa 65)

Ne kadar inanç sahibi olduğu düşüncelerinin davranışlarına, davranışlarını düşüncelerine ne kadar uyduğu ile anlaşılır. (Sayfa 66)

İslâm dışında kalan inançların düşünce ve davranış birliğini teminat altına alacak bir şirazesi yoktur. İslâm’da ise muhkem âyetler ve Sünnet-i Seniyye bizim davranışlarımızın olduğu kadar düşüncelerimizin de şirazesidir. (Sayfa 67)

Nitekim Sağ Hegelcilik Faşizme, Sol Hegelcilik de Komünizme varan gelişmelerin ilk merhalesi sayılmalıdır. Bu yönden bakıldığında modern dünyada birbirinin gırtlağına sarılan iktidar odaklarının aslında müşterek bir zemini pay edemeyişlerinden doğan bir kavga içinde olduklarını söyleyebiliriz. (Sayfa 72)

Sahici sağcı veya sahici solcu, o kimsenin gerçeği ne olarak gördüğünde, aklî olanın nerede bulunabileceğine dair inancındadır. Elbette bu zihnî çerçeve dışında kaldığı için Müslümanları (ve yalnızca Müslümanları) sağcı ve solcu kavramları ile damgalamak imkânsız oluyor. Zihni Hegel sonrası siyasî felsefe ile tahdid edilmiş kimseler de Müslümanları nasıl sınıflandıracaklarını bir türlü anlayamıyor zaten. (Sayfa 73)

Eğer yaşanan herhangi bir sistemin herhangi bir birimi olmayı reddetmek diye bir meselesi yoksa bir Müslümanın, Müslümanlığa ilişkin hiçbir meselesi de yok demektir. (Sayfa 83)

Batı medeniyeti yani bu medeniyetin işleyişine etkide bulunan insanlar kendi akıbetleri hakkında düşünüyor ve düşündükleri nispette tedbir alıyorlar. Buna karşılık İslâm camiası çoğunluk itibariyle kendi akıbetinin insanlığın (ve bu arada Batı medeniyetinin) akıbetiyle olan ilintisi üzerine hassas değil. Bu duyarsızlık Batılıların bize hâlâ “geri kalmış” gözüyle bakmasına sebep oluyor. Batı medeniyeti bütün cehaletine rağmen baskın bir unsur olarak yer sahibi ise bunun mümkün olmasını sağlayan İslâm camiasının sorumluluk yüklenmekten kaçınır olmasıdır. Bütün insanlığın yükü neden benim omuzlarımda olsun diyeceksiniz, ben de sizi Müslüman olarak hesaba katmamız nasıl mümkün olacak diyeceğim. (Sayfa 115)

Aktaran: Rıdvan Güngör

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Abdulgani MERT , 03/06/2014

    ”Bütün insanlığın yükü neden benim omuzlarımda olsun diyeceksiniz, ben de sizi Müslüman olarak hesaba katmamız nasıl mümkün olacak diyeceğim.” (Sayfa 115)

    Yıllarca bu sözün altını çizdi, İsmet Bey

  • süttençıkmışakkaşık , 02/06/2014

    Kendi sesini bulan ‘geyik’ ini çıkartan insan kişisi olmama rağmen, artık bunun bir klişeden de öteye geçmiş namütenahi bir bayağılık olduğunu bilmeme rağmen kendimi bu söylemden alıkoyamıyorum:

    Rıdvan Güngör aktarıcılığı kendi se… Hayırlı akşamlar…

  • Ağaçkakan Vudi , 02/06/2014

    Rıdvan Güngör’e emeğinden dolayı teşekkür ederiz.

    Ağaçkakan Vudi
    / Çağdaş Yaşamı Köstekleme Derneği Sürücü Başkanı

  • zorunda mıyım , 02/06/2014

    Rıdvan güngör çok güzel aktarmış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir