Tarihten Sayfalar

Künye: Muzaffer Taşyürek, Tarihten Sayfalar, Eşik Yayınları, 2009, İstanbul.

***

Asya ile ilgilenen sosyal bilimciler, yolculuklarında uğradıkları Semerkand için, “dünyanın başkenti” ifadesinin kullanıldığını yazarlar. Ve şöyle derler: “Orta Asya’nın diğer şehirleri arasında Semerkand, eski yapıları, pırıl pırıl camileri ve fevkâlâde türbeleriyle mümtaz bir şehirdir”. (Sf. 59)

Osmanlı 13. Yüzyılın sonlarında tarih sahnesine çıkarken Anadolu’da 200 yıllık bir geleneğin mirasını devralıyordu. Bu gelenek “gazilik” ve “gazâ” geleneği idi. (Sf. 86)

Osmanlı’nın, akıllara durgunluk veren, kısa zamanda kendisinden kat kat büyük siyasî yapılanmaları geride bırakarak on beşten fazla beylik arasından sivrilip çıkması ve Anadolu mirasının üstüne konmasının sırrı, gazâ hareketi ve gazilerin himmet ve gayretinde yatmaktaydı. (Sf. 87)

Şehzade Mehmed, mahir üstatlar elinde öyle bir zihnî ve ruhî terbiyeden geçti ki, kısa zamanda kendi dilinden başka beş dil konuşan, Doğu ve Batı kahramanlarının hayatlarını bilen, tarih bilinci olan, itidal sahibi, kudretinin şuurunda, ne istediğini bilen, tuttuğunu koparan, dış dünyası ile iç âlemi dengeli, Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından vaad edilen müjdeyi yerine getirecek kıvamda bir fâtih olup çıktı. (Sf. 123)

Onlar teslim olmadılar, teslim aldılar. Yalvarmadılar, kendilerine yalvarılmasını da istemediler. Kendi nesillerini ve bütün insanlığı cehennemden uzak, cennete yakın kılacak bir hayat projesini insanlığa sundular. (Sf. 134)

Osmanlı’nın “şevket ve azamet”inin en önemli sebeplerinden biri “millet” sistemi denilen, her cemaatin ve inancın kendi hukukuna göre teşkilatlanmasını esas alan çok hukuklu sistem idi. (Sf. 150)

Kendi dindaşlarından sırf mezhep farklılıkları sebebiyle nefret eden ve kitlesel katliamlara girişen Avrupalılar, Osmanlı Devleti bünyesinde adlî, dinî ve hukukî muhtariyete sahip oluyorlardı. (Sf. 151)

Osmanlı’nın kurtlar sofrası olan emperyalist politikalar karşısındaki konumuna ışık tutan bu ilişkiler, Devlet-i Aliyye’nin çöküşünün de ipuçlarını vermiyor mu? Güçsüz ve ufuksuz politikalar, parlak zaferleri arkasına alsa da sonuçta hezimetle noktalanıyor. Dün böyleydi, bugün de farklı değil. (Sf. 182)

Deli Petro, Hint karasularının ve Ortadoğu’nun hâkimiyeti için planlar yaparken, Osmanlı’nın Fransa’ya elçi olarak gönderdiği Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi, Fransızlar’a şirin gözükmek için Hıristiyanların Kudüs’teki mukaddes emanetlerinin ve kutsal yerlerinin tasarruf hakkını onlara devretmeye gitmişti. Dönüşte de Osmanlı’nın iç ve dış siyasetini yakından izleyecek olan bir düşmanı da yanında getirmişti; İstanbul’da ilk mason locası açılmıştı. (Sf. 186)

“Fransa bankacıları ile konuştuktan sonra Almanya’ya geldim. Hayret içindeyim. Hepsinin dili bir. İtalyan ve İngiliz bankerleriyle de konuştum. Raporu gönderiyorum. Fakat beni bu görevden alınız. Yoksa devletime kredi temin edebilmek için bana verilmek istenen komisyon teklifleri karşısında, bir lâhza için ahlâk ve şuurmu kaybetmem mümkündür.” Sıradan bir isim, hangimiz duyduk Saffet Hilmi Bey’i? Ama ahlâk ve şuurunu yüzde bilmem kaçlık komisyonlar karşılığında kaybeden nice kişileri tarihe yazdık. (Sf. 193)

Aktaran: Muhammet Emin Oyar

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Ahmed , 21/11/2014

    Aktarandan Allah razı olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir