İhsan Fazlıoğlu’nu, ilk kez lise yıllarımda bir televizyon programında görmüştüm, hakkında hiçbir şey bilmediğim konular hakkında afili cümleler kuruyor, sunucuyu her cümlesinde şaşkına çeviriyordu. Yıllar sonra ne kadar kıymetli bir ilim adamı olduğunu öğrenince soluğu bir kitapçıda Fazlıoğlu’nun kitaplarının başında aldım. Hocanın kaleminden ilk kez “Kendini Aramak” kitabını okumuştum, üzerimde ciddi tesiri olduğunu düşünüyorum ki “Soruların Peşinde” kitabını okuyunca bir kez daha hocanın kıymetini anladım.
İhsan Fazlıoğlu İslam bilim tarihi ve matematik gibi konularla ilgili yaptığı çalışmalarla kendisini ispatlamış, yaptığı akademik çalışmalarla ilim dünyasının önde gelen isimlerinden hüsnükabul görmüştür. Bunların yanında benim nazarımda hocayı kıymetli kılan şey ise el yazmalarına hâkimiyetidir. El yazmaları hususundaki dikkati ve vermiş olduğu emek, onu siyasetten felsefeye, iktisattan sosyolojiye birçok meselede altını doldurabildiği çıkarımlar yapabilmesini sağlıyor. Hocanın “… dönemin alet ve edevatıyla bizzat muhatap olmak, dönemi anlamak için size bir temas kapısı açar.” cümlesi demek istediğimi özetliyor.
“Soruların Peşinde” kitabı bahsetmiş olduğum bu tecrübenin kitaplaşmış hali. Kitap on altı başlık altında toplanmış soru ve cevaplarından oluşuyor. Sorular hocanın hemen hemen her konudaki fikrini bize açıkça gösteriyor. Soruların birçoğunun daha önce aklımızın bir köşesinde yer etmiş olduğunu düşünüyorum. Bu soruların cevapların bulmak elbette ki çok zor fakat ömrünü bu soruların peşinde geçirmiş bir ilim adamının kalemine uğramak, cevapları bulmak için yapılacak en güzel başlangıçtır.
“Fikir fikir olarak kaldığında, hakikat hakikat olarak kaldığında, yani bir fikir manzumesi olarak kaldığında, kitapta yer alır yalnızca; entelektüel insanın zihninde kalır. Onun hissiyata dönüştürmek, onu pratize etmek, ancak ve ancak belirli törensel yapılar kazandırmakla mümkündür.” Hocanın bu cümlesi kendisinin Türkiye’deki bazı sorunlara nasıl yaklaştığını açıkça göstermektedir. Hurafe konusu Türkiye’deki tartışma konuları arasında oldukça revaçta, hoca ise mevzuya alışılmışın dışında bir yorum getiriyor.
Yine kitaptaki “Kendi medeniyetimizin tarihi deneyimine yabancılaşmamız en yaygın derdimiz. Bu derdin devası nerede sizce?” sorusu ise en çok dikkatimi celbeden sorunların başında geliyor. Daha önce bu konulardan bahsedenleri vermiş olduğu cevapların çoğu beni çıkmaza sürüklüyordu. İhsan Hoca’nın; “Tek bir deva var: geleceğe ilişkin bir planımız olması… bizim sorunumuz, geçmişimizle değil geleceğimizle ilgilidir. Gelecek sorunumuzu çözmeden geçmiş bize sağırdır; geleceğe ilişkin bir derdi olmayanın geçmişle uğraşması, boşa vakit harcamaktır.” cevabı ise içimi ferahlatan ve yol gösteren bir cevap.
Kısacası geleceğe dair bir planınız yoksa “Soruların Peşinde” kitabını okuyarak bu zorlu koşuya başlayabilirsiniz.
Ahmet Yusuf Çetin
1 Yorum