Sivil İtaatsizlik / Yürüyüş

Künye: Sivil İtaatsizlik / Yürüyüş, Henry David Thoreau, Bengisu Filiz, Dergâh Yayınevi, 84 Sayfa, İstanbul.

***

Henry David Thoreau, döneminde ve sonrasında pek çok siyasi hareketi/ kişiyi etkileyen bir şahsiyet. Amerikalıdır. 1800’lü yılların ortalarında yaşamış, 44 yaşında, çok ihtiyar bir hayat yaşayarak ölmüştür.

İyi bir eğitim almış ve haritacı olmuştur, evet haritacı. Anti-kölelik, çevrecilik gibi düşünceleri benimsemiştir. Düzenle problemi vardır. Bu sebeple hayata hafif isyankâr, bir o kadar da derbeder bakar. Teknolojiye karşı Yaban’ı savunmuştur. Yazdığı; tabiat, insan hakları ve devlet konularındaki fikirleri, Gandi başta olmak üzere 20. yüzyılın birçok aktivistinin dünya düzenine getirdiği eleştirilere öncülük etmiştir. Çokça öne çıkarılan “Sivil İtaatsizlik” ve “Yürüyüş” yazılarını bu kitapta bir arada bulabilirsiniz.

Yazar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek ve kitabı alıp ulaşım araçlarındaki en çileli anlarda (ayakta kalmak, sıkışıklık, bunaltı ve bulantı, şoförden fırça yememek, büyükleri görmezden gelmek) delirircesine okumak size kalıyor. (Abdülkerim Kolat)

***

Her başarının altında yatan aslında Amerika halkının fıtri mizacıdır; hatta hükümet ara sıra yoluna çıkmasaydı halk daha büyük başarılara imza atmış olurdu. (Sayfa 12)

Bir çırpıda daha iyi bir hükümetin gelmesini istiyorum. Bırakında her birey nasıl bir hükümete saygı duyabileceğini açıklasın, böylece o hükümete bir adım daha yaklaşmış olalım. (Sayfa 13)

Çoğunluğun idaresindeki hükümetler asla adalet temeline dayandırılamaz. (Sayfa 13)

Bence önce insan sonra yurttaş olmalıyız. Bize doğru gelen şeye saygı duymak, yasalara saygı duymaktan evladır bence. (Sayfa 13)

Yasalar insanları hiçbir zaman daha adil kılmaz; yasalara saygı yüzünden iyi niyetliler bile her gün adaletsizliğin aleti oluyorlar. (Sayfa 14)

Halk yığınları devlete insan olarak değil de makineler olarak hizmet ediyorlar. (Sayfa 14)

Çoğu politikacı, hukukçu, memur falan devlete kafalarıyla hizmet ederler. Ahlaki muhakeme yapmazlar. Bu yüzden Tanrı’ya hizmet etme ihtimalleri -öyle niyet etmeseler bile- şeytana hizmet etme ihtimalleri kadardır. (Sayfa 15)

Akıllı bir insan ancak bir insan olarak işe yarar. (Sayfa 15)

İnsanın kepaze olmadan hükümetle herhangi bir bağlantı kurması mümkün değildir. (Sayfa 15)

Uzaklardaki düşmanlarla değil yakındaki düşmanlarladır benim kavgam. Yakındakiler olmasa uzaktakilerin zararı dokunamaz. (Sayfa 17)

Bir yerlerde kayıtsız iyilik varsa o tüm hamuru mayalamaya yeter. (Sayfa 18)

Bir şeyin gerçek sahibiyle muhatap olmak, gelip geçici muhafızlarıyla uğraşmaktan kolaydır. (Sayfa 18)

Kendimi başka meşgalelere, tasarılara adayacaksam, önce başka bir adamın sırtına çıkarak istediklerimi gerçekleştirmediğimi kesin olarak bilmeliyim. (Sayfa 20)

Zulmü tamamen ortadan kaldıramıyorsan (ki bu imkânsız) ellerini zulümden çekmelisin. Yapmam gereken; ne olursa olsun kendi kınadığım yanlışlara yardım etmemektir. (Sayfa 23)

Sadece bu dünyayı daha iyi yaşanacak bir yer yapmaya gelmedim, iyi kötü içinde yaşamaya da geldim. (Sayfa 23)

İnsanın yanında hak varsa, başkasına ihtiyaç duymaz. (Sayfa 24)

Kıvılcım küçük görünebilir gözümüze hâlbuki iyi yapılan küçük bir iştir ve ateşi yakar. (Sayfa 25)

Hakikat yalanlardan çok daha güçlüdür ve adaletsizlikle birebir yüz yüze gelmiş kişiler bu savaşta çok daha etkili ve ikna edici olacaklardır. (Sayfa 26)

Kesin olarak söyleyebilirim ki para arttıkça fazilet azalır; para, kişi ile ilkeleri arasına girer ve kişinin ilkelerine el koyar. (Sayfa 27)

Ben daha çok bu toprakların yasalarına boyun eğebilmenin bir yolunu arıyorum. (Sayfa 37)

Devlet adamları ve meclis üyeleri kurumun içine tamamen yerleşmiş olduklarından ona uzaktan ve çıplak gözle bakamazlar. (Sayfa 38)

Avukatın hakikati Hakikat değildir, tutarlılıktır ya da tutarlı bir çıkar yoldur. Yargı, hata riskini içinde barındırır. Hakikat ise her zaman uyum içindedir. (Sayfa 39)

YÜRÜYÜŞ

Yürüyüşümüzün yarısı daha önce bastığımız yerlerde gezinmekle geçiyor. Bizler en kısa yürüyüşe bile geri dönmeyecek gibi çıkmalı, uçsuz bucaksız bir macera ruhuyla atılmalıyız. (Sayfa 44)

Sanki bacaklar, ayakta durmak veya yürümek için değil de üzerinde oturmak için yaratılmışlar. (Sayfa 46)

Ormanların haricinde bir şeyler düşüneceksem, ormanda işim ne? (Sayfa 49)

İkindi vakti yapılan yürüyüşteki manzaranın sağladıklarıyla insan ömrünün yetmiş yılının sağladıkları arasında keşfedebileceğimiz bir çeşit uyum var. İkisi de tam anlamıyla tanıdık gelmeyecek! (Sayfa 50)

Bazen gezginlere yol tarif ediyorum. Siyaset dünyasına giderseniz, şu müthiş yoldan gidin. Pazarlamacıyı takip edin, adamın çıkardığı toz kaçsın gözünüze, o zaman yol sizi doğruca oraya götürecektir. (Sayfa 51)

Umuyorum, bir gün daha yaratıcı oluruz, düşüncelerimiz tıpkı gökyüzümüz gibi berraklaşır, tazelenir, maneviyata yönelir; kavrayışımız tıpkı ovalarımız gibi kuşatıcı olur, enginleşir; zihnimizin kapsama alanı tıpkı gök gürültüsü ve şimşeklerimiz, nehirlerimiz, dağlarımız ve ormanlarımız gibi genişler; kalplerimizin genişliği, derinliği ve büyüklüğü iç denizlerimizle uyum içinde olur. Belki gezginlere suratımızdaki tanımadıkları o keyif veren dingin yapı görünür bir gün. Yoksa ne diye dönüyor Dünya, ne diye keşfettiler Amerika’yı? (Sayfa 61)

Artık İbranice öğrenme zamanı değil, günün argo sözcüklerini anlamak bile daha önemli hâle geldi. (Sayfa 61)

Destan, en basit görünen ve en az göze çarpan kahramanın hikâyesidir. (Sayfa 62)

Umut ve gelecek bence ne çimlendirilmiş alanlarda ve ekilmiş tarlalarda, ne de kasaba ve şehirlerdedir; umut ve gelecek geçit vermeyen, dalgalı bataklıklardadır. (Sayfa 63)

Yazık insan medeniyetine! Bir uygarlık sebzeden oluşturduğu gübresini tükettiğinde, artık atalarının kemiklerini gübre niyetine kullanmaya başladığında, ondan beklenecek pek bir şey kalmaz. Şair kendi yağları sayesinde ayakta kalır artık, filozof ise kendi iliğiyle beslenmek zorundadır. (Sayfa 67)

Yabani (Tabiatla iç içe demek istiyor) adamların en yabani hayalleri bile gerçektir. (Sayfa 70)

Bazı hastalıklar bile sağlığın habercisi olabilir. (Sayfa 71)

Keklik bezelyeyi sever ama kendisiyle birlikte tencereye girecek bezelyeleri sevmez. (Sayfa 71)

Küçük bir iş yapılması gerektiğinde herhangi bir adam diğeri kadar becerikli olabilir, büyük işlerde ise kişisel üstünlük devreye girer. (Sayfa 73)

Biz memeden çok erken kesildik, topluma karıştık, insanın insanla etkileşiminden ibaret olan kültüre, olsa olsa sadece İngiliz saygınlığını kazandıran bir nevi görgü kuralları silsilesine; hızla tükenmeye mahkûm bir medeniyete girdik. (Sayfa 74)

Gözünün feri gitmiş öğrencilerin çoğu bence o kadar geç saatlere kadar oturmaktansa samimiyetle gafillerin uyuduğu kadar uyusaydı hem fikren hem de bedenen daha hızlı gelişirdi. (Sayfa 75)

Yararlı Bilgileri Yayma Topluluğu diye bir şey duyduk. Bilgi güçtür deniyor, falan filan. Bence, Yararlı Cehaleti Yayma Topluluğu da en az öbürü kadar gerekli. Biz Yararlı Cehalet yerine Güzel Bilgi diyeceğiz. Bu bilgi daha yüce bir manada yararlıdır. Yere göğe sığdıramadığımız, o bilgi denilen şeyin, çoğu gerçek cehaletimizin getirilerinden bizi mahrum bırakan, bir şeyler bildiğimizden ötürü duyduğumuz kibir değil midir? (Sayfa 76)

Bir kişinin cehaleti bazen sadece yararlı olmakla kalmaz, güzel olur. Bildiği şeyle ise bazen çirkin olmakla beraber yararsızdan da beter bir şey olur. Hangisi ile daha rahat muhatap olurdunuz: Bir konu hakkında hiçbir şey bilmeyen ve hiçbir şey bilmediğini bilen kişiyle mi (böylesini bulmak zor gerçi) yoksa o konu hakkında bir şeyler bilip de her şeyi bildiğini sananla mı? (Sayfa 77)

Ulaşabileceğimiz en yüksek mertebe Bilgi değil, Fikri Şefkat! (Sayfa 78)

Toprağı kucaklıyoruz ama tepeye neredeyse hiç tırmanmıyoruz. Kendimizi biraz daha yükseğe taşıyabiliriz bence. Bir ağaca tırmanalım en azından. (Sayfa 79)

 

Aktaran: Abdülkerim Kolat

 

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir