15 Temmuz gecesi sokağa inen insanların ortak bir özelliği vardı: hesapsız olmak. Bu hesapsızlık, yani şahsi menfaat beklemeden, kimsenin gözüne girmeye çalışmadan elinden geleni ortaya koyma azmi, vatanı işgalden kurtardı. Bir şekilde göz önünde olan, toplumun büyük kesimleri tarafından tanınan kişilerin büyük kısmı ise âdeta kış uykusuna yattı o gece. Sonra nöbet akşamları, sahnelerde okyanus ötesine en galiz küfürleri savurup, vatan millet Sakarya şiirleri okurken gördük onları. Kavgada en önde olup kutlamalarda arkaya saklanan, amelinin karşılığını yalnızca sahibinden bekleyenler yine büyüklük gösteriyor, “Sen değil miydin su içerken bile fotoğraf paylaşıp o akşam susan?” demeden, buruk bir gönülle de olsa onları alkışlıyordu. Buna rağmen yüzyıl sonrasından dönüp bugüne bakınca ışıklar altında kameralara makyajlı poz verenlerin değil; kuytu bir köşede vatanı bekleyenlerin hatırlanacağını biliyoruz.
Kimlerin hatırlanacağı bir yana 15 Temmuz’un nasıl hatırlanacağı da ayrı bir mesele. Tarih derslerinde söylenegelen bir ilke vardır: dönemi, şartlarına göre yorumlamak diye. Bu şartları, toplumun yapısını, yöneticilerin tavırlarını vs. anlamanın en iyi yolu ise o dönemde yazılmış edebi eserlere bakmaktan geçiyor. Rollo May, Yaratma Cesareti kitabında şunları söylüyor: “Herhangi bir tarih döneminin psikolojik ve tinsel mizacını anlamak istiyorsanız, bunu o dönemin sanatının derinliklerinde aramaktan daha iyisini yapamazsınız.” Yakup Kadri’nin mütareke dönemini anlatan Sodom ve Gomore kitabı ve Recaizade Mahmud Ekrem’in Tanzimat dönemini anlatan Araba Sevdası eseri buna örnek gösterilebilir.
Dolayısıyla tarihe bir dönüm noktası olarak geçecek olan 15 Temmuz’u en iyi anlatmanın yolu yazılı ve görsel eserler bırakmak. Ama nasıl? Bir yıl içerisinde 60’dan fazla 15 Temmuz’la ilgili kitap çıkarılmış. Şahsi kanaatim, bu kitaplar arasından yüzyıl sonraya kalacak olanlar; o gece sokakta olanların gösterdiği tavrı sergileyen ya da o tavırla ortaya konan eserler olacaktır. Genç-Kon tarafından hazırlanan Siper Et Gövdeni kitabı bu yönüyle bir adım öne çıkıyor.
Siper Et Gövdeni, aslında bir yarışma olarak ortaya çıktı. 18 Mart’tan 15 Temmuz’a Milli Bilinç Konulu Siper Et Gövdeni yarışmasında dereceye giren eserler bu kitapta yer aldı. İlkokuldan üniversite çağına kadar farklı yaş gruplarından gençlerin 15 Temmuz’u nasıl anladıkları ve anlattıklarına bakınca ilk başta değindiğim hesapsızlık ve tertemiz bir vatan sevgisi göze çarpıyor. Bu çocukların ve gençlerin her biri o gece yaşadıklarını toplumda yer edinme derdi olmadan yazmış ya da resmetmiş. Açıkçası ilk başta yarışma psikolojisiyle yazılmış, anlatmaktan çok üstün gelme derdinin hâkim olduğu metinler olduklarına dair bir önyargım vardı. Fakat yazıları okudukça yanıldığımı gördüm.
Siper Et Gövdeni yarışmasında dereceye giren eserlerin haricinde bir de “15 Soruda 15 Temmuz” başlığı altında bir bölüm var. Bu bölümde yazar, şair, öğrenci, STK yöneticisi gibi toplumun farklı kesimlerinden kişiler 15 Temmuzla ilgili 15 soruya kısa cevaplar veriyor. Bu bölüm de bana bir kısa film projesi için kullanılan sloganı hatırlatıyor: “Kısa çek uzun anlat!”
Geçen yıl yaşadığımız bu hadiseyi niye unutturmamamız gerektiği üzerine çokça konuşulabilir. Dileğim; bu meselenin bir kendini gösterme yarışı, verilen pozlar üzerinden yer edinme kavgasına dönüşmeden hakkıyla anlatılmasıdır. Allah tüm şehitlerimizden razı olsun. Gazilerimize hayırlı şifalar versin.
İbrahim Halil Aslan