Künye: Siddhartha, Hermann Hesse, Can Yayınları, Çeviri: Kamuran Şipal, 2006, İstanbul. (7.baskı)
***
Sıradan bir Brahman olmayacaktı Siddhartha, kurban törenlerinde hizmet eden miskin biri, açgözlü bir büyü taciri, kendini beğenmiş kof bir söz ustası, kötü kalpli ve sinsi bir rahip, kalabalığın oluşturduğu sürüde kimseye zararı olmayan aptal bir koyun olmayacaktı. Hayır. (Sf. 12)
Dünyanın acı bir tadı vardı. Eziyetti yaşamak. (Sf. 22)
Yolda giderlerken Govinda: ”Ey Siddhartha,” dedi, “Samanaların yanında benim sandığımdan çok daha fazla şey öğrenmişsin. Güç bir iştir hayli güç bir iştir çünkü yaşlı bir Samanayı büyülemek. Doğrusu, onların yanında kalsaydın, çok geçmeden, suyun üstünde yürümesini de öğrenirdin.”
“Ben suyun üstünde yürümek istemiyorum ki,” diye karşılık verdi Siddhartha. ”Bırakalım yaşlı Samanalar böyle kerametlerle oyalanıp dursun.” (Sf. 32)
“Hikmetini ve içyüzünü öğrenmek istediğim şey, Ben’di. Kurtulmak, alt etmek istediğim şey Ben’di. Ama alt edemedim, sadece yanılttım, sadece kaçtım ondan, sadece saklanıp gizlendim. Doğrusu, dünyada benim bu Ben’im kadar, bu yaşıyor olduğum, başkaları gibi ve başkalarından ayrı biri olduğum, Siddhartha olduğum bilmecesi kadar kafamı başka hiçbir şey kurcalamadı. Ve dünyada kendim kadar, Siddhartha kadar az bildiğim başka hiçbir şey yok! (Sf. 45)
Diyelim suya bir taş attın, en kısa yoldan suyun dibine iner. Kendine bir hedef belirledi, kafasına bir şey koydu mu, Siddhartha’da da değişik değildir durum. Siddhartha hiçbir şey yapmaz, bekler, düşünür, oruç tutar, ama taş nasıl suyun içinde yol alırsa, o da dünyadaki nesneler içinden yol alıp gider bir şey yapmaksızın, kılını kıpırdatmaksızın; bir şey çekip götürür onu; düşecek oldu mu koyverir kendini, düşer. Belirlediği hedef kendine çeker onu, çünkü hedefinden onu alıkoyacak hiçbir şeyin ruhundan içeri sızmasına izin vermez. İşte Samanaların yanında Siddhartha’nın öğrendiği şey. (Sf. 68)
Çömlekçinin bir kez çevrilen kasnağı nasıl uzun süre dönüp durur, ancak yavaş yavaş yorulup dönmesine son verirse, Siddhartha’nın ruhunda da çileciğin kasnağı, düşünmenin, ayırt etmenin kasnağı uzun süre dönmesini sürdürmüştü, hâlâ da sürdürüyordu, ama yavaş dönüyordu artık, duraksayarak dönüyordu ve durması yakındı. (Sf. 81)
“Bilinmesi gereken şeyleri insanın kendisinin tatması iyidir” diye geçirdi içinden. ”Dünya zevklerinin ve dünya malının insana hayır getirmeyeceğini daha çocukken öğrendim. Hanidir biliyordum bunu, ama ancak şimdi yaşadım. Ve şimdi biliyorum, belleğimle değil, gözlerimle, yüreğimle, midemle biliyordum böyle olduğunu.” (Sf.102)
Hangi baba, hangi öğretmen yaşamı yaşamaktan, yaşamla kendini pisletmekten, bizzat günahlara girmekten, bizzat o acı içkiyi içmekten, kendi yolunu kendisi bulmaktan alıkoyabildi Siddhartha’yı? Sanıyor musun ki, sevgili dostum, bu yolu yürümekten belki esirgenen biri olabilir? (Sf. 124)
Daha uzun bir süre sızlayıp durdu yara. (Sf.131)
Ve tümü, bütün sesler, bütün amaçlar, bütün özlemler, bütün çileler, bütün hazlar, bütün iyi, bütün kötü şeyler, tümü birden dünyayı oluşturmaktaydı. Tümü birden oluşumların ırmağı, tümü birden yaşamın müziğiydi. Ve Siddhartha dikkatle bu ırmağa, bu binlerce sesli şarkıya kulak verdi mi, salt acılara, salt gülmelere kulaklarını tıkayıp ruhuyla tek bir sese bağlanmadı da Ben’iyle bu ses içinde yitip gitmeyerek bütün sesleri işitti mi, bütünü, birliği duymaya çalıştı mı, binlerce sesin bütün şarkısının bir tek sözcükten oluştuğunu görüyordu, bu sözcük de Om’du, mükemmellikti. (Sf. 138)
“Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk, bir türlü bulmasını beceremez, dışarıdan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz, çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep, çünkü bir amacı vardır, çünkü bu amacın büyüsüne kapılmıştır. Aramak, bir amacı olmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak. Sen, ey saygıdeğer kişi, belki gerçekten arayan birisin, çünkü amacının peşinde koştuğundan hemen gözünün önündeki bazı şeyleri görmüyorsun.” (Sf. 141)
Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez. (Sf. 143)
Hiç kimse bir başkasının yürüdüğü yolda ne kadar ilerlemiş olduğunu göremez, haydutların ve zar atıp kumar oynayanların içinde bekleyen bir Buddha, Brahmanların içinde bekleyen bir haydut vardır. (Sf.144)
1 Yorum