Özellikle Hindistan, Latin Amerika ve Afrika’daki sömürgecilikten doğan tarih yazımı anlayışını sorgulayarak-sorunlaştıran maduniyet/subaltern (Sesi bastırılmış gruplar, alt sınıflar..) çalışmaları disiplini Ranajit Guha, Gayatri Chakravorty Spivak, Gautam Bhadra, Gyanendra Pandey, Dipesh Chakrabarty, Shahid Âmin, Partha Chatterjee gibi Hintli entelektüeller tarafından 80’li yıllarda kurulmuş ve post-kolonyal çizgide bir dizi eleştirel okumalar yapmıştı. Aslında “subaltern” terimi hegemonya dışında kalıp ezilen, aşağılanan ve dile gelmeyen alt grupları ifade etmek için İtalyan Gramsci’nin ilk kez literatüre kazandırdığı bir kavram idi. Madun ile seçkin arasındaki zıtlık her ne kadar ekonomik temeller üzerine kurgulansa da “subaltern studies” disiplini kapsamında çalışanlar kavramı daha çok yeni bir tarih yazma geleneği oluşturmada kullanmışlardı. [Gramsci’deki ekonomik çözümleme bir parça ikinci planda kalmışta denilebilir.]
Daha sonraları ise 1986 yılından itibaren “Maduniyet Çalışmaları” kapsamında analizler ve okumalar yapan bu grup, iki farklı kesime ayrıldı. İlk grup Gramsci temelli Marksist bakış açısını ısrarla sürdürürken diğeri metin odaklı analizlere daldı. Bu ilginç disiplinin, az da olsa Türkiye’de de yansımaları oldu. Örneğin; Ahmet Çiğdem, Necmi Erdoğan, Aksu Bora, Kemal Can, Ömer Laçiner, Ersan Ocak ve Mustafa Şen’in ortaklaşa hazırladıkları “Yoksulluk Halleri” (İletişim Yay.) böyle bir çalışmadır. Kitap, ‘şehir’ içinde bulunan yoksulların; yaşadıkları toplumsal hayata, tahakküm ve sömürü ilişkilerine, marjinalleştirilme, dışlanma ve kriminalize edilme süreçlerine, hayat şartlarının farkında olup-olmadıklarına, onların bu durumu nasıl anlamlandırdıklarına dikkat çekiyordu. ‘Yoksulluk Halleri’, süslü hayalleriyle garibanların dünyasını anlatılıyordu. Yine bu konuya dair; Partha Chatterjee’nin “Mağdurların Siyaseti” ve Touraj Atabaki’nin “Devlet ve Madun”u da Türkçeye çevrilmişti. Asef Bayat, Özgür Gökmen ve Seçil Deren’in “Ortadoğu’da Maduniyet”i ise Ortadoğu ve İran’daki ‘aşağıdakilerin’ durumunu esas alıyordu.
Zikrettiğimiz kitapların hemen hepsi “Selected Subaltern Studies”in ardılıdır. [S.S.Studies: Ranajit Guha ve Gayatri Chakravorty Spivak’ın 1982 yıllında hazırladıkları derleme kitap.] Seçili Maduniyet Çalışmaları’na Edward W. Said’te açıklayıcı bir önsöz yazmıştı. Kitaptaki ilk metin Spivak’ın “Maduniyet Çalışmaları: Tarih Yazımının Yapısökümü” idi. Eserin ilk bölümü olan Metodoloji’yi Guha hazırlamıştı. [Kolonyal Hint tarih yazımının bazı görüşleri ve Ayaklanma (isyan) karşıtı düzyazılar.] II. Kısım “Mughal’dan Britanya’ya” ismini taşıyor. Pandey’in; ‘Yoksulluk ile Yüzleşmek: 19. Asırda Kuzey Hindistan Qasba (Hindistan’da bir şehir.) Tarihi’ ve Bhadra’ın, ‘1857’nin Dört İsyanı’nı makalelerinden oluşuyor.
III. Bölüm’de Pre-Kapitalist dönemin dominant/baskın görüşleri anlatılıyor. Dipesh Chakrabarty; 1890–1940 yıllarındaki işçilerin çalışma koşulları bağlamında; patronlar, hükümet ve Kalküta’nın hint keneviri işçileri arasındaki farklara karşılaştırmalı olarak değiniyor. IV. Bölümde; ‘Mahatma Gandi’, ‘Milliyetçilik’ ve ‘Çiftçi Devrimi’ işleniyor. [Analizi yapanlar: Pandey ve Amin] Son bölümde Chatterjee; Foucault’tan hareketle köylü, parya gibi unsurlarla toplumun diğer katmanları ve güç ilişkilerini inceliyor. Yine aynı bölümde David Arnold’sa 1896–1900 yılları arasında “Hint Felaketi” diye de bilinen sömürge dönemine açıklık getiriyor. ‘Seçili Maduniyet Çalışmaları’ ile sömürgeleştirme sonucu oluşan edebiyat içindeki maduniyet temaları sistematik ve daha bilinçli tartışmaların önünü açacak şekilde tekrar ele alınıyor. Bu yapılırken ise Oryantalizm’in klişelerinden özenle uzak duruluyor.
Spivak’ın görüşlerine göre madun grupları ırk, sınıf, cinsiyet, cinsel tercih, etnik köken ya da dini ayrımcılığa tutulan ve ötekileştirilen kesimlerden oluşuyordu.Eric Stokes ve Ranajit Guha da ise maduniyet çalışmaları; Hindistan ve Güney Asya tarihi için yeni bir anlatı formüle etmek demekti. [Özellikle Eric Stokes’in “Köylü ve Raj: Kolonyal Hindistan” (1980) isimli çalışması kolonyalize süreci ile madunların durumuna açıklık getirir.] Üstelik maduniyet çalışmaları Hint tarihini geleneksel Marksist ekolden çok daha farklı bir şekilde ele alıyordu. Feodal Hindistan toplumu İngilizler tarafından kolonize edildikten sonra kastlar arasındaki ayrımlar daha da keskinleşmişti. İngilizler daha rahat sömürebilmek için eski düzeni akıllıca kendi lehine çevirebilmesini bilmişti. Fakat Mahatma Gandi’yle gelen sivil itaatsizlik durumu ile İngilizlere karşı direniş ve isyan başlamıştı.
Kitleleri ardından sürükleyen Gandi ile yeni bir ‘siyasal bilinç’te oluşmuştu. Benzer şekilde maduniyet anlatılarının odağında siyasal ve sosyal değişimler ile birlikte ortaya çıkan toplumsal hareketlerin söylem ve retoriğine özel bir ilgi vardı. Hindistan’daki sivil itaatsizlik hareketi Hint toplumunun kendi iç dinamiklerinden doğmuş ve gerçekten madunları temsil eden bir mahiyetteydi. Bizdeki “Gezi Kalkışması”ndaki gibi başka (Muhtemelen Almanya, İngiltere vb.) memleketlerin organizasyonu olan bir yapı kesinlikle değildi. Toplumsal olayları analiz etmek için karşılaştırmalı sosyal vaka çalışmalarının yapılması gerektiğine inanıyorum. Türkiye Tarihi, resmi bakış açısından farklı olarak, maduniyet çalışmaları anlatısına göre çok daha gerçekçi ve doğru bir şekilde pek ala yazılabilir.
Beyaz Arif Akbaş
1 Yorum