Sanat ve…

Künye: Sanat ve…, Ömer Lekesiz, Şule Yayınları, Mart 2015, İstanbul.

***

“(Ö)zgüveni zayıf kültürler adlandıramazlar; adlandırılırlar. Adlandırma bir tür algoritmadır; bu nedenle adlandırma yetenekleri güçlü kültürlerin, zayıf kültürleri kuşatacak ve belirleyecek daha karmaşık adsal örgütler kurabildikleri, başka bir deyişle kültürün algoritmasını içerecek daha işlevsel sayısal / kavramsal örgütlenmeleri formüle edebildikleri için, ötekini hem idrak etme hem de tayin etme becerileri yüksektir.” (İhsan Fazlıoğlu) (Sayfa 12)

Dünya hayatı bir rüyadan ibarettir; rüya ise tabiri zorunlu olandır; Allah’ın kendilerine kelime bahşettiği insanların yani sanatçıların dünyayı / dünya hallerini sanat diliyle tabir etmeleri onların üzerine bir borçtur. (Sayfa 16)

Akıl tohumdur, kelimeler tarlası ve eser bu ikisinin meyvesidir. (Sayfa 17)

İslam sanatı dendikte, iki yanlışı birlikte yapmaktan kaçınmıyoruz.

İlki, sanatı aşk merkezli bir ontolojiyle sınırlandırarak onu bir tür “aşk-ınlık hali”yle eşitlemek, dolayısıyla sanatı ulvileştirmek suretiyle ve hatta onu şeriat(lar)ın üstünde konumlandırmak, ikincisi ise sanatı dünyevi bir uğraş şeklinde sınırlayıp, onu salt faydacı bir konuma hapsetmek şeklinde gerçekleşiyor. (Sayfa 27)

Vahiy, sanat vb. şeylere kendinden bir “öz” verir ama form vermez. (Sayfa 27)

Batı sanatının serüveni bir sekülerleşme serüvenidir… (Sayfa 28)

İnsan, güzelliği hak ettiği için değil, onu tanıması (ve içine çekmesi) takdir edildiği için cennete yerleştirilmiş, onu Allah’ın izniyle ve yine onun verdiği şeriat bilgisiyle tekrar elde edebilmek için yeryüzüne indirilmiştir. (Sayfa 31)

Boşluk yokluk demek değildir. Boşluk yoklukta belli maksatların ifasına dönük olarak ondan “ayrılmış” olan şeydir. (Sayfa 42)

… sanatçı hale bağlı olarak sanat icra ederken ait olduğu söz konusu zihniyet ve kültürün perdesine tâbi olur. (Sayfa 49)

Her hazinenin sandığı kendi anahtarıyla açılır. (Sayfa 55)

Sanat bir istidattır dolayısıyla bir kazanma değil bir ilahi vergidir ki, bunun sanatçılara olan isabeti de eşit değil, derece derecedir. Sanatsal gerçekliğin asli unsurları olarak hayal ve gerçeklik ise söz konusu istidatların ortaklık kurduğu tek yerdir. (Sayfa 56)

Harflerin edilgen bir figür olarak bize verildiklerini, onlara bizim nefes üflediğimizi, aralarındaki ünsiyeti gözeterek onları birleştirip kelimeleri meydana getirdiğimizi ve nefes üflemenin de aslında o şeylere nefis yani kimlik kazandırmak olduğunu geçmişteki bir yazımda söylemiştim. (Sayfa 62)

… kader sadece insanı değil, insanın varlığına değen ve değmeyen tüm mevcudatı kuşatır. (Sayfa 64)

Deyim yerindeyse Batılı kavramlar eşliğinde geleneksel sanatları tanımlama sorunumuz, bu sanatlar üzerine düşünmenin düşüncesini de kendiliğinden sorunlu hale getiriyor. (Sayfa 71)

Dokunmak mesafenin tüketilmesidir, diğer bir söyleyişle mesafeyi aşan bir mesafesizliktir. (Sayfa 99)

… Ve sanatçının görüşü aslında bir tür dokunuşudur; gözünün kabiliyetini parmaklarının gözlerine aktarmasıdır. (Sayfa 99)

Aktaran: Serdar Kocabaş

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir