Şair Sûfîler

Künye: Şair Sûfîler, Ekrem Demirli, Sufi Kitap, 1. Baskı, Nisan 2015, İstanbul.

***

İnsanın kendisine güvenli bir yer açabilmek üzere inşa ettiği nizamın ve yapının –ki aslında mağara– bozulup Allah’a bağlanmakla varlığın anlamının keşf edildiği selbî eylemdir tasavvuf! (Sayfa 7)

Arzu gücü, gerçekte insan davranışlarının ardındaki gerçek saiktir. (Sayfa24)

Hiç kuşkusuz, lafızdan bir hakikate gidilir, fakat gidilen bu hakikat sadece lafızda saklı bir hakikat kırıntısından ibarettir. Sûfîler lafzın yerine, kendi benliklerini ve dünyayı, hakikat yerine ise Allah’ı koyarak başka bir istinbata dikkatlerimizi çektiler. (Sayfa 49)

Sûfîler İslam toplumuna bilginin ahlaklanmak demek olduğunu göstererek amelî ve teorik akıl arasındaki ilişkiyi hatırlattılar. (Sayfa 54)

Her varlık, ilahi bir ismin tecelli ettiği yerdir ve biz, bizde hâkim olan ismin hangisi olduğunu miracın sonunda öğrenebiliriz. (Sayfa 56)

Başka bir ifadeyle insan mutlak hakikat demek olan Allah’a beşerî çabasıyla ve kudretiyle (irade-i cüziyye) değil, bizzat Allah’ın yardım ve inayetiyle ulaşabilir. (Sayfa 62)

Sûfîler tasavvufî yolculuğu insanın bütün güç ve kudretinden sıyrılarak iradesini tek bir noktaya teksif etmesine -ki bu da ilahi inayet ile mümkün olabilir- dayandırmışlardır. Bunu anlatmak için cem-i himmet terimini kullanmışlardır. Cem-i himmet, insanın bütün iradesini bir maksada yönlendirmesi demektir. (Sayfa 78)

Attâr der ki “Âdem kendisine cennet yeter zannedince oradan kovuldu.” “Çünkü” diye ekler “İnsana sadece Allah yeter.” Allah insana daha büyüğünü vermek üzere onu cennetten çıkardı. (Sayfa 81)

Çünkü ölüm, zamanda var olan beden ile ezelî ruhun terkibinin bozulmasından başka bir şey değildir. (Sayfa 105)

Çünkü tasavvufun temel meselesi insanı tanımak (marifetü’n nefs) iken insan ‘ruh sahibi’ bir varlıktır. Onu ‘ruh’ sahibi bir varlık olarak tanımaksızın insanı tanımaktan söz edemeyiz. (Sayfa 130)

Tasavvuf tövbe ile başlar: ilk makam tövbedir ve tövbe mevcut durum hakkında insanın bir tasavvur sahibi olması demektir. Mevcut durum insan için açık bir tehlikedir, insanın vakti azdır ve bir an önce kurtuluş için yola çıkmalıdır. (Sayfa 141)

Yolculukta terakki nefsin terk edilmesidir. Terk esnasında insanın kanaatleri, tasavvurları, alışkanlıkları ve iddiaları zorunlu olarak değişir; nihayetinde ortada bütün kanaatlerin ve alışkanlıkların bileşimi olan taşıyıcı nefs kalmamıştır ve bütünüyle silinmiştir (fena). (sayfa 143)

Şeyh Şamil, Ruslarla mücadelesinin ardından İstanbul’a geldiğinde Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî’yi ziyaret eder. Gümüşhânevî kendisi gibi Nakşibendi şeyhi olan Şeyh Şamil’e şöyle der: “Mağlup olmanızın sebebi hatm-i hâceganı terk etmiş olmanızdır.” (Sayfa 167)

Gerçekten her insanın ilk ve asli sorusu kendi varlığına bir asıl ve ilke aramaktır. (Sayfa 189)

Çünkü insanın kendini bilmesi demek, öncelikle ahlaki bir varlık olarak insandan söz etmek demektir. (Sayfa 194)

Bu durumda “Kendini bilen Rabbini bilir” demek, insan kendini bildiği kadar Rabbini bilir anlamına gelir. (Sayfa 195)

Binaenaleyh Hz. Peygamber insanlık için sadece Allah’a giden bir yol değil, aynı zamanda insana ve insanlığa giden bir yoldur! (Sayfa 251)

Aktaran: Serdar Kocabaş

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Sultan , 19/05/2015

    Eserin titiz bir sayin neticesi oldugu gozukuyor. Allah (c.c.) Rida Makami‘ni daim eylesin ..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir