“Beni Yemen’de İtalyan’a Benzetirler”, Samet Doğan’ın savaş muhabirliği ile edebi kalemini bir araya getirdiği yeni romanı. Roman adını, Yemen’de savaş muhabiri olarak görev yapan Samet’in İtalyan’a benzetildiği için kaçırılması hadisesinden alıyor.
Roman bize çok katmanlı bir anlatı sunmakta. İç savaşı, Arap Baharı’nı, Yemen’in politik ahvalini, kültürünü, insanın tabiatını, siyasi gerilimlerini, Husiler ile Suudların çatışmasını, Suudların Yemen’e ve Yemenlilere bakışını yakın şahitlik perspektifinden detaylı ama sıkmadan, romanın hüviyetini bozmadan, ansiklopedik forma bürünmeden okuruna aktarmakta. Sırf bu yönüyle dahi okunması elzem. Yakın tarihi bilmek, kişinin kendi topraklarına dair sıhhatli analiz yapabilmesi için zaruridir.
Ancak bir okur olarak beni ilgilendiren asıl kısım, Yemen’in yaşadığı buhran ile Samet’in yaşadığı buhranın kesişmesi ve kalemin bizi yalın hakikatle yüzleştirmesi oldu.
Edebiyat ne işe yarar? Bu soru yüzlerce kez sorulmuş, yüzlerce kez cevaplanmıştır. Hemen hemen her edebiyatçı da aynı dairenin etrafında buluşmuştur diyebiliriz. Bana göre romanın en önemli yönü, insanı tüm çıplaklığıyla göstermesidir. Roman dünyasına girmek, bir insanın mahrem dünyasına da girmektir aynı zamanda. Böyle olunca insanın tüm acziyeti gözler önüne serilir ve okur asıl o acziyetten kendisine bir pay çıkarır. İnsanı tanımanın yolu, insanın acizliğini bilmekten geçer. İnsanın acizliği de dış etkilere karşı çaresiz veya savunmasız kalması değildir esasında. İnsanın acizliği, kendi insanlığına karşı nefsine yenik düştüğü, cevapsız soruların peşinde kalbi sıkışırken bunu kimseyle paylaşamamasında saklıdır.
Samet’in kendisinden para isteyen çocuğa tokat atması, kendi insanlığına karşı yenik düştüğü bir andır. Sonrasında o çocuğu araması, telafi etme çabasıdır. Çocuğu bulmak veya bulamamak, bizim için önemli değildir. Biz bir insanın hataya düştüğünü itirafına ve o hatayı telafi etme çabasına şahitlik etmişizdir artık. İşte roman bunu sunar. “Ben bir dilenciye tokat attım” cümlesi gerçek hayatta kurulabilir ama gerçek hayatta bu kişinin ellerinin kırılmasını dilemesi ancak mahrem alanda açığa çıkacaktır. En yakınına dertleşirken veya dua esnasında nedamet getirirken.
Yemen’i bekleyen savaş, Yemen’deki düzensizlik, iç savaş; eş zamanlı olarak Samet’in ruhsal dünyasında da cereyan etmektedir. Samet para için Yemen’de değildir, Samet ölmekten korkmaktadır, cüretkâr adımlar atsa da ölmekten korkmaktadır. Samet orada bulmayı arzuladığı ama aslında neyi bulacağını kendisinin de tam olarak kestiremediği o “şey”i aramaktadır. Tıpkı Yemen gibi. Arayışında insana aşırı gelebilecek, krize sokacak, mutluluğunu elinden alacak nice sahnelere şahit olsa da (bir canlı bombanın eylemi sonrası insanların dağılmış vücutlarını görmek gibi) devam etmektedir. Çünkü insanoğlu yalnız olduğu zamanlarda alternatifsiz ve çıkışsızdır. Bulunduğu yolu kat etmekten başka çaresi yoktur. O kişi bizatihi o kişi olduğu için o yoldadır, diğer seçenekler diğer kişiler için geçerlidir. Öyleyse yürünmelidir. Kendi içindeki sızıyı tarif edemeyen kişi, yürüdüğü yolun sonunda onu neyin beklediğini bilmek zorunda değildir; o sahip olduğu tek ipe tutunmak zorundadır sadece, o ipin ona aşıladığı umut tek çıkış kapısı olabilecektir.
Doğmuş olmak ve ölecek olmak arasındaki (dışındaki) her şey zaten bir ihtimaller zincirine bağlıdır. Kişi Müslüman ise kader diyerek, inançsız ise tesadüf diyerek o ihtimaller zincirine tutunur, didinir, umut eder ve kalbinin sıkıştığı beden kafesinden ferahlığa kurtulmayı arzular, çabalar, özler.
Samet’in ölümün kol gezdiği Yemen’de savaş muhabirliği yapması ile Yemenli iki çocuğun bir ayakkabı için kavga etmesi birbirinden farklı şeyler değildir. Kişinin özlemini çektiği her ne ise o ayakkabı ile temsil edilir. Samet takibi bırakıp geriye döndüğünde yerdeki ayakkabıyı alır, ayakkabı tektir, o da henüz bulunamadığını gösterir. Eksiklik devam ettiği müddetçe, arayış ve kavga sürecektir.
Kelimeler olmasaydı eşya görünmeyecekti. Eşyaya görünürlüğünü, eşyayı sahiplendirdiğimiz kelimeler ile sağladık. Kelimeler görünmeyeni, farklı bir biçimde görünür kılmaya yarar. Edebiyatta da insanoğlunun görünür kılmaktan çekindiği ne varsa, kelimeler aracılığıyla görünürlük kazanır. Beni Yemen’de İtalyan’a Benzetirler. Gelin, Yemen’de bir yolculuğa çıkalım. Ve bakalım: Samet’i Yemen’e sürükleyen kaderin bir bildiği var mıydı? Vardıysa bildiği neydi? (Bu soruyu soralım ama şunu unutmayalım: Bu sorunun cevabını sadece Samet bilebilir. Ve sadece Samet’in bilmesi de yeterlidir zaten.)
Yasin Taçar