“Prenses Kaguya Masalı”, yazarı bilinmeyen bir Japon klasiği. 871-881 yılları arasında yazılmış. Kimine göre ilk Japon bilimkurgu öyküsü, kimine göre politik bir öykü, kimine göre bir masal kimine göre ise hazin bir aşk öyküsü. “Prenses Kaguya Masalı” aslında hem hepsi hem de hiçbiri değil. Öyle zengin bir okuma imkânına sahip ki okuyucu kendi dünyasına göre bir anlam yükleyebilir masala.
Öyle ki Budist düşünce sistemine göre yorumlayanlar da çıkmış tarih boyunca. Biz de aynı bağlamda ele alacağız. Masalın iç dinamiği ve yaşanılan olaylar gerçekten de Budizm’in düşünce yapısına uygun.
Prenses Kaguya nasıl doğduğunu bilmeyen ama nasıl ve ne zaman öleceğini bilen bir genç kız. Bir bambu kesicisi bir gün kestiği bambuların arasında buluyor onu. Kısa sürede büyüyor ve görenin hayran kaldığı, âşık olduğu güzellikte bir genç kız halini alıyor. Birçok taliplisi çıkıyor. Taliplileri zamanla vazgeçse de beş asil genç vazgeçmiyor. Prenses Kaguya bu beş asil gencin her birine ayrı bir görev veriyor ve görevi yerine getirenle evleneceğini söylüyor.
Prensesin bir günahından dolayı Ay ülkesinden dünyaya ceza olarak gönderilmesi, taliplilerinin asillerden oluşması gibi unsurlar Budizm üzerinden yorumlamaya elverişlidir. Ay ülkesinde yaşlanmak ve dert tasa yoktur, orada herkes çok güzeldir. Çirkinlik, dert, yaşlanmak gibi mefhumlar dünyaya aittir.
Budizm’e göre dünyada sekiz çeşit acı vardır: Doğum, yaşlanma, hastalık, ölüm, sevdiklerimizden ayrılma, nefret ettiklerimizle karşılaşma, isteklerimizi elde edememe, kendi beden ve zihnimizi kontrol edememe. Ay ülkesinde bu sekiz hadisenin hiçbiri yoktur, bunlar dünyaya mahsus acılar ve olaylardır. İşte Prenses Kaguya Ay ülkesini değil, dünyayı istemektedir. Budizm ise insanın olgunlaşması için dünyadan ve dünyanın taşıdığı bu acılardan kurtulmayı şart koşmaktadır. Prenses Kaguya’nın işlediği günah, dünyayı arzulamasıdır.
Prenses Kaguya dünyada geçirdiği süre boyunca bu sekiz acının hepsine şahitlik eder. Ona talip olan beş asil genç de bu acıları temsil etmektedir. Babası yaşlanır, beş gençte hastalık ve ölüm görülür, gitme vakti geldiğinde sevdiklerinden ayrılık gerçekleşir, zorla götürülme ile isteklerin elde edilememesi vuku bulur, o beş gencin sürekli karşısına çıkması ise nefret edilenlerle karşılaşma cereyan eder, Prenses Kaguya’nın kendisini dünyada bulması ve vakti geldiğinde istemeyerek de olsa ayrılması ise beden ve zihni kontrol edememedir. Ki masalın sonlarında Prenses Kaguya da âşık olur, bu da yine kendi duygularını kontrol edemediği için gerçekleşir.
Asıl püf nokta Prenses’in dünyadan ayrılması esnasında gerçekleşir. Prenses bir iksir içer ve kalbi insan kalbi olmaktan çıkar, yeniden Ay ülkesine ait olur. O durumda da Prenses onu yetiştiren ailesine duyduğu sevgiyi, ayrılığın getirdiği üzüntüyü, merhameti, özlemi kaybeder. Yani Budizmin acı olarak sunduğu ve kurtulmayı telkin ettiği hisler, insanı insan yapan hislerdir. İnsan bu acılardan geçerek, acılar ile yoğrularak nihayetinde bir kalp sahibi olabilir. Sahip olduğu kalp, onu beşer olmaktan kurtarıp insan olma mertebesine eriştirir.
Dünyada geçerliliği olan unvanlar, kalp sahibi olmak için yeterli değildir, daha doğrusu esasında bir karşılığı yoktur. Bu nedenle gençler asildir fakat başarısız olmuşlardır. Prenses Kaguya onların asil olmasına aldanmamıştır, aldanmadığı için bir kalp sahibi olabilmiştir. Dünyevi unvanların talibi olan, dünyanın bağından kurtulamayacaktır. Yine aynı şekilde Prenses Kaguya sevgi hissettiği erkeğe unvanını yok ettikten sonra erişebilmiştir. O unvan ile geldiğinde reddetmiş, aradan unvan çekildikten sonra ikisi arasında bir çekim meydana gelmiştir. Burada da masal bize sevginin saflıkla gerçekleşebileceğini söylemiştir. Arı bir kalp ancak onu taşıyan insana doğru hisleri yaşatabilir.
Prenses Kaguya Masalı, kadim olmasının sırrını okuyucuya hissettirebilen bir masal. Doğru bakış açısıyla okuyan herkese, gerekli hisseyi sunmaktadır.
Yasin Taçar
1 Yorum