Platon sanatları edinim ve üretim olmak üzere ikiye ayırıyor, edinim başlığının altında da dövüş, avcılık hatta para kazanmayı bile ekleyerek bir sanat olarak tanımlıyordu. Maguire, Platon için “gerçekliği eklemlerinden doğrar” derken onun farklı bakışını işaret ediyordu. Çünkü Platon sanatı ya da güzelliği kendisi için soruşturmaya kalkışan bir çalışma anlamında bir estetiğe sahip değildir. Platon’un zihin dünyasında güzellik, bir sanat nesnesinin niteliğine veya da bir sanatçının imgesel eylemine/dünyasına ait değildir, arada bir bağlantı kurmaz, onun için ikisi farklı öze ve amaca sahiptir.
Gökdemir İhsan, Platon’un İmkânsız Estetiği ve Sanat eserinde işte tam da Maguire’in yukarıda sarf ettiğimiz şekildeki düşüncelerine karşı çıkıyor. Daha doğrusu genel bir okuma yapıyor ve Platon’un estetik teorisine sahip olamayacağına dair yaygın kanaatinin yanlışlığını ortaya koyuyor. Maguire üzerinden verdiğimiz örnek, aslında çok daha genel kapsamlı bir kanaat zira.
Platon ontolojisinin ve epistemolojisinin anlaşılamaz bulunduğu bir çağda yaşamıştır. Fakat bu anlaşılamazlık büyük düşünürün yakasını bırakmamış, sonrasında oluşan literatürde de yerini muhafaza etmiştir. Gökdemir İhsan mevcut literatürü gözden geçirerek Platon’un sanata dair kavramlarının nasıl anlaşıldığını, nasıl kavrandığını irdeliyor.
Platon’un metinlerini incelemesi çok kıymetli bir önem taşıyor. Çünkü Platon’un kavramlarının anlaşılamazlığı, onun metinlerinin doğru bir şekilde okunamamasından kaynaklıdır. Platon okunmuştur evet fakat tek bir pencereden duyulmuştur sesi. Oysa Platon kendi eserinde yazmamayı öğütlemiştir. Yazıya karşı değildir elbette onun söylemek istediği daha başkadır: Hakikat, yazıya dökülemeyecektir, dile getirilemeyecektir.
Yazıya dökülen mevcut durumda zaten yetersizken, bu yetersizlikten beslenip filizlenen düşünceler nasıl yeni bir göze ihtiyaç duymaz ki?
Mutasavvıfların hakikate şiir elbisesini giydirip, sembollere sığınması gibi; Platon da theôriayı hikâye/efsane elbisesine giydirmiştir. Hatta saklamıştır desek daha doğru bir tespitte bulunmayı başarabiliriz. O halde onun efsaneleri saklı olanın bulmaya çalışılması yönünde okunmaya muhtaçtır. Saklı olan bulunamadığında, barındırdığı hakikate erişilemediğinde düşünceleri, onun arzusu nispetinde kavranamayacak ve ortaya çarpık bir Platon anlayışı çıkacaktır.
Hakikat denilen olgu esasında varlığın temaşasıdır. Fakat Varlık ne? Temaşa ne? Temaşa nasıl gerçekleşir? Varlık denilen kavram, varlık zannettiğimiz “şeylerin” varlık olmadığı gibi bir gerçeği de gösterir mi? Veya şöyle soralım: Varlığın ne olduğunu ancak varlığı temaşa edenler bilebilirse, temaşadan yoksun olanların Varlık bilgisi yanlış mı olacaktır? O halde Platon’un düşüncelerini anlamak için gerekli olan en elzem durum temaşa mıdır?
Dolayısıyla Platon taklide sığınmıştır. Sözlerinin temaşadan yoksun kişilerce anlaşılamayacağının bilincinde olduğundan, bazen efsane bazen tahkiye bazen diyalektik yöntemlerle hakikati sahnelemiştir.
İşte Gökdemir İhsan, eserinde bize Platon’un sahnelediği oyunu; perdenin arkasını da okuyarak sunuyor. Buyurun sahneye!
Yasin Taçar