Peri Masalı Felakete Dönüşürse

Gerçek adı Eric Arthur Blair olan George Orwell, 20. yüzyılın ilk yıllarında Birleşik Krallık’ın sömürüsü altındaki Hindistan’ın Matihari eyaletinde doğdu. Eğitim hayatının ilk dönemlerini, sadece soyluların kabul edildiği Eton Koleji’nde geçirdi. Mezun olduktan sonra üniversite hayatına başlamadan bugünkü Myanmar olarak bilinen Birmanya’da İmparatorluk Polis Okulu’nda göreve başladı. Sömürgeci zihniyetin yerlilere yaptığı haksızlıklara ve işkencelere dayanamayıp istifa ederek Avrupa’ya döndü. Farklı meslek alanlarında görev alan Orwell, bir müddet sonra hayranı olduğu Jack London’ın izinden giderek yazar olmaya karar verdi. İspanya iç savaşında bir keskin nişancı tarafından boğazından vurularak ölümden dönen Orwell, 1958’de Londra’da verem rahatsızlığından dolayı hayatını kaybetti.

George Orwell, İngiliz edebiyatının önemli yazarlarından biri olarak kabul edilir. Eserlerinde, sade bir üslup ve derin gözlem/analiz gücü ortaya koymuştur. Bu gözlemleri ele aldığımızda Orwell’ın, birçok eserini, kendi döneminde yaşanan tarihî olaylardan esinlenerek yazdığını görürüz. 1934 yılında Burma Günleri (otobiyografik eser) adlı eserini polis teşkilatındayken gözlemlediği olayları; 1938 yılında yayımlamış olduğu Katalonya’ya Selam adlı eserinde İspanya iç savaşını; 1945 senesinde yazıp yayımlamış olduğu Hayvan Çiftliği adlı eserinde Rus Devrimi’ni; 1949 tarihinde kaleme aldığı 1984 isimli romanında ise yaşadığı dönemden hareketle baskıcı liderleri anlatır. Hayvan Çiftliği kitabıyla ünlenen yazar, 1984 adlı eseriyle edebiyat tarihinin en çok okunan yazarları arasına girdi.

Soğuk Savaş’ın hazırlıklarının yapıldığı bir dönemde kaleme alınan “Animal Farm” yani Hayvan Çiftliği, bir çiftlikte yaşayan hayvanlar üzerinden Sovyet Devrimi’nin alegorik anlatıcısı görevi görür. Eserde yer alan çiftlik Rusya’ya, dünya ise İngiltere’ye atfedilir. Eserdeki karakterlerin gerek askerî gerek ekonomik gerekse fikrî bağlamlarda gerçek kişiler üzerinden oluşturulduğunu görmek ve söylemek mümkün. Bu bağlamdan hareketle kitap hem yazıldığı döneme ayna tutarken hem de geleceği (günümüzden) okuma imkânı sağlıyor diyebiliriz.

“Bütün İnsanlar Düşmandır! Bütün Hayvanlar Yoldaştır!”[1]

Hayvanların çok çalışıp emeklerinin karşılığını az aldıkları bu çiftlikte, çiftlik sahibi Mr. Jones, onlara sürekli eziyet eder. Bir gece, çiftliğin en yaşlı ve bilgesi olan Koca Reis adındaki domuz, çiftlikteki tüm hayvanları etrafına toplar. Onlara, bir rüyasının olduğunu ve bu rüyasında tüm hayvanların eşit olduğunu, ürünlerinin kendilerine ait olduğunu anlatır. İnsanların, bu dünya için zararlı varlıklar olduğunu ve insanların olmadığı bir dünyada İngiltere’nin tüm hayvanlarının özgürce yaşayabileceği konusunda öğütler verir. Ancak bu şekilde tüm hayvanların eşit bir şekilde yaşayabileceğini vurgular ve çiftlikteki her hayvanın bu özgürlüğe ve eşitliğe erişebilmesi için onları isyan etmeye teşvik eder. Koca Reis, bahsettiği özgür yarınları göremeyebileceğini söyler fakat kendisinden sonra gelecek olanların bunu başarabileceğini ifade eder. Hayvanlar, Koca Reis’in konuşmasından ilhamla İngiltere’nin Hayvanları şarkısını söylerler. Koca Reis, birkaç gün sonra ölür ve ondan geriye kalan özgürlükçü düşünce ve isyan etme fikridir.

“Bütün Hayvanlar Eşittir Ama Bazı Hayvanlar Öbürlerinden Daha Eşittir.”[2]

Bir gün, Mr. Jones ve yardımcıları, hayvanları beslemeyi unutur. Bu durum, çiftlikteki hayvanlar için bir fırsat niteliğindedir. Kapısı açık bırakılan yemlik odasını basan hayvanların isyanı da böylelikle başlamış olur. Napoleon ve Snowball isimli genç domuzlar, çiftliğin yönetimini ele alır. Bu genç domuzlar, Koca Reis’in düşüncelerine kendi düşüncelerini de ekleyerek adına “Animalizm” dedikleri bir sistem kurarlar. Bu sistemi “Yedi Emir” adında kurallar dizisi oluşturarak çiftliğin duvarına asarlar. Kurallara göre: “İki ayak yürüyen herkesi düşman bileceksin. / Dört ayaküstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin. / Hiçbir hayvan giysi giymeyecek. / Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak. / Hiçbir hayvan içki içmeyecek. / Hiçbir hayvan sebepsiz yere öldürülemez. / Bütün hayvanlar eşittir” (Orwell 2020: 33)

Hayvan Çiftliği’nde yönetimin başında olan Napoleon ve Snowball, Koca Reis’in ideallerine uygun şekilde bir müddet çiftliği idare eder. Fakat daha sonra bir yel değirmeni üzerinde anlaşamayan bu iki domuz, karşı karşıya gelir. Napeleon, kurnaz bir domuzdur. Kendisinin yetiştirmiş olduğu dokuz köpeği Snowball’un üzerine saldırtarak onu çiftlikten uzaklaştırır. Çiftlikte durum gittikçe kötüleşir çünkü Napeleon, artık çiftlikteki hayvanlara zulüm etmeye, onları aç bırakmaya başlamıştır. İnsanlarla tekrar buluşup ortak bir yaşamın olabileceği düşüncesine kapılmıştır. Bu durumdan diğer hayvanlardan çok domuzlar yararlanır. Domuzlar, “Yedi Emir”de geçen tüm kurallara uymaz olmuştur ve artık tek kural kalmıştır: “Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir.” Romanın en acı kısmıysa, çiftlikteki diğer hayvanların bu haksızlığa ve zulme karşı ses çıkaramayışıdır.

“Özgür Bir Halk, “Kurşuna Kurşunla, Mermiye Mermiyle” Karşılık Verebilirdi Ancak!”[3]

Bu eser, dönemin Sovyet Rusya’sına ve o dönemde atılan ideolojik temellerin insanlar üzerindeki etkisine değiniyor. George Orwell, Sovyet Rusya’nın derin sancılar yaşadığı 1825-1917 yıllarına farklı bir eleştiri üzerinden yaklaşmıştır. 1825 yılında Sovyetlerde başlayan ideolojik ayaklanmaların etkisi 1917 yılına değin sürmüş, son hâlini ise Marksizm etrafında şekillendirmiştir.

Bilindiği üzere, Rusya’daki endüstrileşmeyle beraber uzun mesai saatleri, çocuk işçilerin çalıştırılması ve az ücret ödenmesi gibi sonuçlar da ortaya çıkmıştı. Marksizm akımının getirdiği ilkeler, bu işçi sınıflarında çabuk benimsenir. Bu akım, Rusya’da işçiler arası sendikalaşmayı başlatır. 8 Mart 1917’de Petersburg’da kanlı halk gösterileri başlar. 16 Mart 1917’de Çar tahttan çekilir. 7 Kasım 1917’de Bolşevikler iktidarı ele geçirir. Bolşevik rejimi de Lenin önderliğinde başlamış olur. Ülkede düzen işlemeye başlar. Beklenen devrim gerçekleşir. Ancak geçen süre zarfında yöneticiler arasında anlaşmazlıklar çıkar. Devrim artık amacından sapmıştır. Tüm ilkeler yöneticilerin kendi çıkarları doğrultusunda değiştirilir.

Eserin tarihsel bir gerçeği, hayvanlar üzerinden eleştirdiğini söylemek mümkün. Eserdeki karakterlerin tarih sahnesindeki bazı kişileri çağrıştırdığını görebiliriz. Mesela çiftlik sahibi Mr. John, devrimden önceki Rusya lideri Çar II. Nikolay’ı temsil ediyor. Diğer çiftlik sahiplerinden Bay Frederick Hitler’i, bir diğeri olan Bay Pilkington ise İngiltere ve Amerika’yı temsil ediyor. Ana karakterlere bakarsak: Koca Reis, Karl Marx’ı (bazı okuyucular Lenin’e işaret eder); Napoleon, Stalin’i; Snowball, Leon Trotsky’i; Napoleon tarafından özel olarak yetiştirilen dokuz köpek ise KGB’yi temsil eder.

George Orwell, hayatında üç savaş görmüş bir yazar. Bundan dolayıdır ki bu eserinde savaşın, insanlık için bir son olduğu vurgusunu görebiliriz. Eser, sınırsız bir güç istenciyle ortaya atılan bir fikirden, ezilen toplumun yoksulluğu adına yapılan savaşlara ve gücün elde edilmesi sonucu o toplumun yok oluşu izlenimiyle noktalanır. İnsanın, hayvani içgüdüsü olduğu sürece güç istencinin, iktidar hırsının ve toplumdaki eşitsizliklerin baş aktörü olabileceğini eserden çıkarabiliriz. Eserle ilgili dikkat çekici bir diğer nokta ise eserin bir çocuk kitabı havasında “Bir Peri Masalı” alt başlığı altında sunulmuş olmasıdır. Bu bağlamda kitabın kapağından veya alt başlığından hareketle okunmamasını öneririm…

Adem Suvağcı


[1] Hayvan Çiftliği, George Orwell, Can Yayınları, Çev: Celâl Üster, 66. Baskı, 2021.
[2] Hayvan Çiftliği, George Orwell, Can Yayınları, Çev: Celâl Üster, 66. Baskı, 2021.
[3] E. H. Carr, Bolşevik Devrimi 1, Metis Yayınları, Çev: Orhan Suda, 1. Baskı, 2019, s. 80.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir