Künye: Öznenin Hakikat Kaygısı, Özkan Gözel, İz Yayıncılık, 2017, İstanbul.
***
Bir kıstak olarak insan, gökle yerin, ölümle dirimin, imkânla imkânsızlığın bir-ara-da-lığıdır. (Sayfa 31)
“Yolcu! Yol yok, der Antonio Machodo, yol yürüyerek açılır.” Bu yüzden, yürüyerek açılan, aradıkça aralanan kend’oluş yolda-olma’dır. (Sayfa 31)
Yürürüz, yol bizimle yürür. Yürüyen yola yoldaş oluruz. Yürüdükçe yolun kendi, aradıkça arayışın kendi oluruz. (Sayfa 33)
Bilim, kendi kendinde, giderek her şeyi kendinde temellendirme çabasıyken; din “temelin burada değil” der; sanatsa “bir temelin var mı ki?” diye sorar. (Sayfa 34)
Yürüyerek bir yol açan, açılan yolda yürüyüp yola refîk olan, bu refâkatte yollaşan kendimiziz; dahası, varacağımız, ola ki varacağımız menzilde bulacağımız yine kendimiziz – yine kendimiziz kuşkusuz, ama yeni kendimiz. (Sayfa 35)
Arayış ayıklığı gerektirir, teyakkuzun lüzûmu yol bilgisindendir. (Sayfa 39)
Yaşamak, yol almaktır. Ara-mak, iz sürmek… Yolda hem bir izin peşinde oluruz, hem de bu yolda bir iz oluştururuz. (Sayfa 39)
Kendinin kendiyle güreşinde altüst olman, kendine kendinden geçerek gelmen gerek. (Sayfa 40)
Özneyi, özneliğimizi, kendimizi her halükârda tartışmalıyız. (Sayfa 44)
Ara-mak, bulmanın yarısı değil, <henüz olmayan tamamı> dır zira. (Sayfa 107)
Bir şeyleri, hele esâsa ilişkin bir şeyleri mesele edinmek bizzat insanlığımızın gerektirdiği bir özellikse şayet, meselesizlik insanlığımızdan derece kaybına veyahut da bir nevi düşmüşlüğe işaret etse gerek. (Sayfa 153)
Gündelikliğin (Allt äglichkeit) akışında kendini yitiren ve böylece meselesizleşen insanın meselesizliği, sosyolojik boyutu çoktan aşan ontolojik bir mesele olarak önümüzde duruyor. (Sayfa 154)
Sürekli yeni-lenip duran teknolojiye onulmaz bir merakın (Neu-gier) sevkiyle ayak uydurma çabamız, onu anlayıp üstüne düşünme gerekliliğinin mütemâdiyen önüne geçiyor. (Sayfa 154)
Genel anlamda meselesizlik, fert ve toplum olarak kalabalığa uymak ve kendini genel akışa kaptırmak demek, ne/kim olduğuna, nereden gelip nereye gittiğine bigâne kalarak günü kurtaramaya bakmak demek. (Sayfa 155)
Çağımızda teknoloji, insanı kendi kendiyle yüzleşmeye bırakmıyor, insanla varlık arasına girip onu sahte meselelerle mütemâdiyen oyalıyor. (Sayfa 156)
Modern çağla birlikte teknoloji doğaya (physis) öykünme ve onu tamamlama gibi masum eğilimlerin ötesine geçmiş ve doğayı itip kakarak onun yerine almaya kalkışmak suretiyle adeta <ikinci bir doğa> hüviyetine bürünmüştür. (Sayfa 162)
Orman, “orman olarak orman” değil de bir kereste deposudur artık, dağ “dağ olarak dağ” değil de bir maden yatağıdır. (Sayfa 162)
Teknoloji ile alışverişimizde asıl tehlike –tekil teknolojiler üzerinden ve onlar vesilesiyle- varlığı kavrayışımızdaki yavanlaşma ve çarpıklaşmada yatmaktadır. (Sayfa 164)
Toplum sanatın sahici bağlamıdır; ne var ki sanat, bağlamdan bağlam-ötesi bir hamleyle yükselir ve bir ayağı o irtifa düzeyinde diğeri ise toplumda olarak toplumdan aldığını yine ona verir. (Sayfa 198)
Keza, toplum bir kitleye dönüştüğü ölçüde, sanatın toplumla (sahici) bağı kopmuş ve sanat giderek bir kopukluğa dönüşür olmuştur. (Sayfa 200)
Aktaran: Serdar Kocabaş
1 Yorum