Post-Truth ve Anakronizm Yanılgısı
Oxford Dictionary, “post-truth” (gerçek ötesi) kelimesini 2016 yılının kelimesi olarak seçti. Henüz gündemimizde yer almayan bu kelime, son zamanlarda giderek yaygınlaşan yöntemsiz bilgi edinme alışkanlığını ifade etmek üzere kullanılıyor. Bilgiye ulaşmanın sahih yöntemlerinden uzaklaştıkça içinde bulunduğumuz anlam-değer dünyasına göre yeni bir tür bilgi anlayışı ürettik. Bu anlayış ise olan şeyi olduğu biçimde değil, olmasını arzuladığımız şekilde görmemize yol açtı. Böylece gerçeğin bilgisi, gerçekleşmesi hayal edilen biçimde yeniden kurgulanmış oldu. Gelinen noktada bilgi, işaretlerin bir araya getirilerek oluşturulmuş ve açığa çıkartılmış olmasıyla değil, kişinin kendi değerler dünyasına uyup uymadığıyla gerçeklik kazanmış oldu. “İnanıyoruz, o halde doğrudur” ifadesi bu durumu net biçimde ifade etmektedir.
Post-truth anlayışın yanında farkında olmadan içine düştüğümüz bir diğer yöntem hatası da anakronizmdir. Maruz kaldığımız gerçek dışı, yanlış ve tahrif edilmiş bilgileri bu yolla ispatlamaya çalışıyoruz. Herhangi bir inanç sistemine yahut anlam-değer dünyasına sahip kişinin gerçek dışı ve tarihsel süreci çarpıtma yoluyla edindiği bilgi, çatışmaların ana sebebi olmaktan öteye geçmiyor. Gerçekte “x” şeklinde meydana gelen hadiseyi, doğruluğu göz ardı edilerek onun “y” şeklinde meydana geldiğini savunmak ve bunu tarihteki “z” hadisesi ile bağdaştırarak ifade yoluna gitmek, post-truth ve anakronizm yanılgılarının temel işleyişidir. İhsan Fazlıoğlu’nun deyişiyle, tarihte üretilen nazariyelerin mutâbık olduğu gerçeklik [hissî, vehmî, aklî vb…] küresi bilinmez ise ne dedikleri idrak edilmez; yalnızca tekrar edilir; ezberlenir ve kavgası yapılır.
İlm ve Bilgi’nin Tanımı
İhsan Fazlıoğlu ilim kelimesini Arapçanın ortaya çıktığı coğrafyanın doğasına uygun olarak, çölde yolunu bulmak için bedevinin koyduğu (aynı kökten gelen) alâmetleri birleştirmesi, akletmesi yani bağlaması olarak ifade ediyor. İlim kelimesi sözlüklerde ise bir şeyi gerçek yönüyle idrak etmek, olan şeyi olduğu üzere bilmek ve şeylerdeki gizliliğin açığa çıkması şeklinde geçmekte. Bu sebeple ilmin ve fikrin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini ve birinin eksik olması halinde düşüncenin gerçekliği yitireceğini söyleyebiliriz. İhsan Fazlıoğlu’nun tabiriyle devam edersek, fikir ile küfür, büyük kök uyumu gereği aynı kökten gelir; fikir teemmülle gerçeğin örtüsünü açmak, küfür gerçeğin üstünü örtmektir. Fikredenler gerçeği açığa çıkarırlar; küfredenler saklarlar.
Bilgi ise yukarıda yaptığım tanımın Türkçe karşılığıdır. İhsan Hoca, bilgi için de şöyle demektedir: “Bilgi, ilmek, ilemek, ilik, iliklemek, ilmik, ilgi gibi sözcüklerin de gösterdiği gibi, Türkçe’nin ortaya çıktığı coğrafyaya uygun olarak, bozkırda konulan işaretlerin (ilmiklerin), ‘B’ harfinin toplayıcılığı imlediği üzere; b-irleştirilmesi, b-ir araya getirilmesidir.” Bu noktada ilmik kelimesini biraz açarsak daha anlaşılır olabilir. İlmik, ilme usulü ile dokunan halıda her bir ipliğin çözgü üzerine sarılıp düğümlenmesiyle meydana gelir. Dokuma halıların düğümlerin bir araya getirilmesiyle elde edildiğini düşünürsek, bilginin üretilme sürecini daha iyi anlayabiliriz.
Soruların Peşinde
Kendisine talebelikten başka bir sıfatı uygun görmeyen İhsan Fazlıoğlu yazdığı tüm metinleri, Taşköprülüzâde’nin “Düşünmek, yola çıkmaktır” ifadesinden telmihle, yolda yapmış olduğu karalamalar olarak ifade ediyor. İhsan Hoca’nın metinlerinde kavram ve ilkeler ön plandadır. Kavramların ne anlam ifade ettiğini bilmeden bilginin izini sürmek abesle iştigal olduğu için bu metinlerini okumak belli bir bilgi birikimine sahip olmayı gerektiriyor. Hoca’nın ifadesiyle, kavramına sahip olunmayan şey görülemez. Kadim bir kavramı lafzi biçimde kullanmak ise zorunlu olarak kadim mefhumunu-mısdakını yani gerçekliğini vermeyecektir. Bu sebeple İhsan Fazlıoğlu okurken karşılaşılan en temel zorluk kavramların tarihsel sürecini iyi bilmemekten kaynaklanıyor. Akıl, nazar, ahlak, din ve benzeri kavramları kullanırken bu kavramların tarihi süreçteki yapısını ve gelişimini bilmeden sağlıklı bir sonuca dolayısıyla bilgiye ulaşmamız nasıl düşünülebilir?
Soruların Peşinde kitabı, okuru teknik bilgi ve kavramlar kıskacında sıkmıyor. Eser, satır aralarında yolu post-truth ve anakronizm çıkmazında kesişenlere yol gösteriyor: “Birincisi, kabul ettiğimizi de reddettiğimizi de, bilerek kabul ve reddedelim, duyarak değil… İkincisi, her bilginin bir menzili vardır; o menzile varmadan o bilgi nâzil olmaz; çünkü nuzûl, menzile tâbidir.”
Kitap, hepimizin bir şekilde şikâyet ettiği, dert yandığı ve çözüm bulmakta çaresiz kaldığı meseleleri gündeme getiriyor. Cevaplar ise bütünüyle ilkelerle ortaya konuyor. Kafa karışıklığına yol açmayıp sorunun bağlamını tespit edildikten sonra verilen cevaplar bizi taraf olmaktan koruyarak sağlam bir zemine oturtuyor. Mesela, İmam-ı Gazalî’nin felsefenin sonunu getirdiği kanaatini ve ondan sonra devam eden sürecin ne anlam ifade ettiği sorusuna şu cevabı veriyor: “Öncelikle, bu, felsefî-ilmî bir soru ve yargı değildir; siyasî bir soru ve yargıdır. İkincisi, bu bir sözde-sorundur ve XIX. yüzyılın oryantalist tarih anlayışının teorik dilinin ürettiği bir yargıdır. Siyasî nedeni, İslâm temeddünündeki Türk hâkimiyetini kültürel açıdan olumsuzlamadır. Entelektüel nedeni, Goethe’nin, “Türkleri yenmek için onları İslâmsızlaştırmak (de-Islamization) gerekir.” ilkesidir. Üçüncüsü yine, dürüst olmak gerekirse, Batı akademik câmiasında bu sözde-sorun 1960’lardan bu yana aşılmıştır. Ancak, zihinleri hâlâ XIX. yüzyılın oryantalist uzayında nefes alıp veren ve kendi ben-idrakinin tarihî deneyimi hakkında araştırma yapmak ve düşünmekten âciz insanların, temcid pilavı gibi tartıştıkları bir konudur.”
Soru sormak insanın vazgeçilmez bir özelliği… İnsan, soru sorarak bilgiyi arar. Mevlânâ hazretlerinin tabiriyle soru sormak bilginin yarısıdır. Bazı sorular bilginin yarısı iken, bazı sorular ise içinde cevabı yani bilgiyi de taşır. Cevabı taşıyan sorular sahici sorulardır. Bu soruları ise ancak sahici niyet taşıyanlar sorabilir. İhsan Fazlıoğlu’nun belirttiği üzere bu türden sorular muhataplarına sâdık ve müstakim yollar açar. Yolunuz açık olsun.
İbrahim Orhun Kaplan