Makamda

Künye: Sezai Karakoç, Makamda, Diriliş Yayınlar, Şubat 2012, İstanbul.

***

Ölülerin dirilişi sağlamasına imkân yoktur. Diriliş, dirilmişlerin işidir. (sf.7)

Mühletini iyi kullan. Ölümün aralığından verilen mühleti. Kendini mühletsiz bırakırsan, yâni mühletini eşyanın çekimine kaptırıp elden kaçırırsan, yaşamın ve varoluşun, anlamını yitirir. Ve o vakit, ölüm sınavında kurumuş bir çınar gibi devrilirsin. (sf. 15-16)

Erdem, ne yaşamda, ne de onu çevreleyen şartlardadır. Erdem, “yaşaman”la şartların bir araya geliş veya getirilişinde amacı gözden kaybetmeksizin ilerlemekte, sürekli olarak amaçta amaçla dirilmekte, diri kalmakta ve diri kalmak için mitlere yakışır boyutta kahramanca direnmekte, direnebilmektedir. (sf. 18)

Zaman neyi eskitmiştir? Gerçekte, eskiyen bir şey yok. Eskime, çoğu kez, umutsuzluktan doğma bir kabulleniş, bir kabullenişin izafet çerçevesidir. İmânın yokluğunda veya zayıflığında boy atan bir kuşku zakkumu, bir karanlık çiçeğidir. Hakikat eskimez. (sf. 27)

Sen, zamanı kovalama, ruhum, bırak zaman seni kovalasın. O, bir takım saatler, çarklar ve kadranlarla senin peşine düşsün. Sen, zamana zaman kesilmesini bil. (sf. 29)

Peygamberler, sahabe, havariler, Ashab-ı Kehf zamanı. Asıl zaman, onların zamanı. Sen hangi zamanda olursan ol, olduğun zamanı, onların zamanına bitiştir, onların zamanına dönüştür.  Durmadan kendi zamanından o zamana pencereler aç. Onların zamanındaki ebedî bahar ve dirlik havası, o pencerelerden senin zamanına dolsun. Zamanını onları zamanıyla, kendini onlarla dirilt, ruhum. (sf. 30)

İnsanın şehadet parmağında görünmeyen bir yüzük takılıdır. Bu yüzük, olsa olsa, gönül gözüyle görülebilir. Bu yüzüğü, içinizdeki bir kabarışla duyarsınız… Çağımızın başkaldıran insanları gibi “çıkarıp atarız o yüzüğü olur biter” diyebilirsiniz. Doğru, çıkarabilirsiniz ama, “olup bitmez!” Çünkü: esrarlı bir yüzüktür o. Siz onu parmaklarınızdan çıkardığınız anda, kendi kendiniz olmaktan da çıkarsınız. İnsan olmaktan çıkarsınız ve maymuna, domuza, sırtlana, yılana dönüşürsünüz. Onu çıkarıp atarsanız, görünmeyen bir el de, kalbinizi ve ruhunuzu çıkarıp atar. (sf. 31-32)

Zekât, malın dar sınırlarını genişleterek onu mânâ aleminin diline âşina kılar. (sf. 38)

Evet, Allah bize şahdamarımızdan daha yakınsa, biz de O’na şahdamarımıza olan yakınlığımızdan daha yakınız. Bu yakınlıktır ki, bize aklın almayacağı bir güç ve bu gücün kullanılamayarak inkâr edilişi ise, yine aklın alamayacağı, bir zayıflık verir. (sf. 40)

Her çağda, her inanmış topluluğun bir yol göstericisi vardır. Ve her yol göstericinin bir Sina Dağı vardır. Zaman zaman, o, Dağa çekilir. Ve ordan aldığı yeni ilhamla, yeni güç ve yeni sesle toplumuna döner. Toplum için olduğu kadar tek kişi için de bu böyledir. Sina Dağı içimizde, hep içimizdedir. O dağda, tecelli ateşi, hakikatin yeni hararetlerinin ateşi yanıp durmaktadır. (sf. 53)

Ve Peygamberimizin yattığı yere de bahçe, cennet bahçesi anlamında “Ravza” denmiştir. Çünkü: her mümin ruhu, Peygamber efendimize gönlünü bağlayarak girecektir İslâm’ın ruhlar bahçesine, sonsuzluğa oradan açılacaktır. (sf. 56)

Put, ruhun çarmıhıdır. Ancak, çile çarmıhı değil, ölüm çarmıhıdır. (sf. 58)

Ruh, ateşler içinde yanan alnını, soğuk bir cama dayamak ister. O cam, çoğu kez, bilinmez ki, puttur. (sf. 58)

Put, ruhun kazılan mezarıdır. Ne yazık ki, kazma olarak, çoğu kez, ruhun tırnakları kullanılır. (sf. 59)

Tarih, gerçekte putla ruh arasındaki savaşın adından başka bir şey değildir. (sf. 59)

Fakat, son sözü hep alınyazısı söyler. (sf. 62)

Ve dil bilimi. Ruhun grameri. Firavun’un tanrılık iddiasıyla Hallâc’ın “Enel Hak” deyişini, dış benzerliğe karşılık içte birbirinin tam zıddı oluşundaki sırrı tel tel kurcalama ve yoklama. (sf. 75)

Mahşer ne zaman başlayacak? Ruh için böyle bir soru ve sorun yoktur. Onun için, Mahşer, başlamıştır bile. Bir bakıma, yaratıldığı anda başlamıştır. Cevherinde, mahşer ve kıyamet mayası vardır ruhun. İlk yaradılışta ona sorulan soru, biraz mahşer ve kıyamet üslûbunu taşır. Her ruh, afâkî kıyamet ve mahşeri beklemeksizin, kıyamet ve mahşerini başlamış kabul etmelidir. Her ruh, kıyametini ve mahşerini kendisi başlatmalıdır. (sf. 83)

Allah’ın maddî ve mânevî nimetlerini görüp sevinçten titremek. Gazabını ve azâbını düşünüp korkudan bayılacakmışçasına ürpermek. Can korkusuyla değil, başkaldırmış olma korkusuyla ürpermek. Bütün ledünnî ilmin başı ve temeli, bu ürpermek. (sf. 87)

Aktaran: Ömer Ertürk

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • marifet iltifata tabiidir , 27/03/2014

    Diriliş. Ah diriliş.

  • Ağaçkakan Vudi , 26/03/2014

    “Fakat, son sözü hep alınyazısı söyler.”
    Tamam, sustum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir