Laiklik ve Sekülerlik, bizim aydınlarımızın bir çocuk tekerlemesini andırır tarzda dillerine pelesenk ettikleri din ve devlet ayrımı yahut da din işleri ve devlet işlerinin ayrımı basitliği ile ifade edilemeyecek kadar derinlikli konulardır.
Bu derinliğin göstergelerinden birisi de, bu kavramların tarihin belirli bir döneminde, birden bire, ap-ansız ortaya çıkmış, boşlukta vücut bulmuş, toplumdan tecrid olmuş bazı entellektüellerin sırf bir zihin egzersizi olsun diye ürettikleri soyut birer kavram olmayıp, tarihin derinliklerinden ve birçok unsurla karmaşık bağlantılar kurarak, gelişerek günümüze ulaşan, nesnel içerikleri olan kavramlar oluşlarıdır.
Bunun içindir ki, laiklik sekülerlik’in içinde doğup gelişmiş olduğu toplum olan Batı toplumunun bu sağlam çerçevesinde, tarihsel ve kültürel arka-planın irdelenmesi ve keza, felsefi bir tahlili faydalı ve hatta elzem olacaktır.
Batı medeniyeti, yeryüzünde bugüne kadar insanlığın hayatına en derinlemesine nüfuz etmiş, en büyük etkiyi yapmış olan bir medeniyettir ve yine o, kendi özgürlükleri yanında, bütün insanlık için ortak olan ve ya olabilen, evrensel ve değerler ve normlar keşfetmiştir. Onun bu niteliklerine ve özellikle derin etkisini sağlayan gücünün gerçek kaynağını anlamadan girişilecek her teşebbüs akamete uğrayacaktır.
Batı’yı Garp yapan temel, “Dünyevileşme” meselesini kendi özgün şartları çerçevesinde çözüme kavuşturmuş olmasıdır. Bu çözümün sonuç şekli, sanayi medeniyeti denen modelsiz ve örneksiz medeniyet ve onunla yakın bir bağlantı içinde olan laiklik/sekülerlik olmuştur. Yani konu, son analiz safhasında “Dünyevileşme Problemi”ne indirgenebilmektedir.
Laisizm’den Millî Sekülerizm’e
Durmuş Hocaoğlu
Kocav Yayınları
501 Sayfa
30 TL
3 Yorum