Kubbelerin Gölgesinde İslam Şehirleri

Mostar Yayınları son zamanlarda ufkumuzu genişletecek eserler neşretti: Âşık Paşazâde Tarihi, Müslüman Bilim Adamları, Behcetü’t Tevârih, Endülüs Tarihi, Fransa’nın Yakındoğu Politikaları, Osmanlı’nın Balkan Rüyası bu eserlerden bazıları…

Mehmet Raşit Küçükkürtül tarafından yazılan “Kubbelerin Gölgesinde İslâm Şehirleri” ise bizi doğrudan İslam coğrafyası üzerine düşünmeye sevk edecek, fetih kavramını daha iyi anlamamızı sağlayacak bir kitap. Kitapta on dokuz İslâm şehri mercek altına alınıyor: Medine, Mekke, Şam, Halep, Basra, Kufe, Kudüs, Kahire, Tebriz, İsfahan, Buhara, Semerkand, Kurtuba, Bağdat, Kaşgar, Hive, Delhi, Konya ve İstanbul… Bu şehirlerin maddî ve manevî mimarlarıyla birlikte ele alınmış olması, eserin kıymetini artıran en önemli âmil.

Küçükkürtül, kitaba Medine şehriyle başlamış. “Ümmülkurâ/Şehirlerin Anası” olan Mekke yerine Medine ile başlaması boşuna değil elbette. Malum olduğu üzere Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Yesrib’e hicret ettikten hemen sonra bu şehrin ismini Medine olarak değiştirmiştir. Medine kelimesi, “şehir” anlamına gelir ve “din” kelimesinden türetilmiştir. “Din ve Medine” arasındaki bu etimolojik bağlantı, “İslam ve Şehir” arasındaki münasebete tekabül etmektedir. Yazar, Medine’nin önemini şu satırlarla ifade eder: “Medine, kendisinden sonra kurulan bütün İslam şehirleri için yegâne örnektir. Resulullah’ın (s.a.v.) Medine’ye hicretinin hemen akabinde mescid teşkil etmesi, bir şehrin fethinden sonra hemen büyük bir mescid inşâ edilmesine ya da fethedilen şehirdeki en büyük mâbedin camiye çevrilmesine neden olmuştur. Müslümanların kurduğu Kûfe, Basra, Kayrevan, Kahire gibi şehirlerde merkezde mescid, pazar yeri ve içinde Beytülmâl’in de bulunduğu hükümet binası teşekkül etmiştir.” (s:12)

Mekke’nin fethiyle fütuhat devri başlar. Müslümanlar için artık savunma dönemi bitmiştir. Hz. Ömer’in (r.a) hilafeti zamanında fetihler hızlanmış, Kûfe, Basra ve Kahire gibi şehirler bizzat Onun emriyle, Medine örnek alınarak kurulmuştur.

Bilhassa Kûfe’nin fetih harekatı için bir garnizon şehri olarak kurulduktan sonraki gelişim ve değişim süreci dikkat çekici. Hz. Ali (r.a) ve İbn Mesud (r.a) gibi âlim sahabilerin etkisiyle ilim merkezi olarak gelişen Kûfe, aynı zamanda Hz. Hüseyin (r.a) efendimizin şehit edildiği ve siyasî muhalefetin neşvünemâ bulduğu bir yer olmuştur. Arap aleviliği olarak bilinen ve bugün Suriye’de bir hayli etkin olan Nusayrilik de Kufe civarında doğmuştur. (s: 101) İmam Azam hazretlerinin yetiştiği bu şehir günümüzde Necef’e bağlı mahallî bir yer durumundadır.

Kitabı kronolojik bir titizlikle okuyunca, Türklerin, İslam’ın sancaktarlığı mevkiine yükseldiği süreci daha iyi fark edebilmek mümkün. Selçuklu Devleti, 1066 yılında Nizamiye Medreselerini Bağdat’ta kurar. Malazgirt zaferi 1071’de Anadolu’nun kapılarını Türklere açarken, aynı yıllarda Karahanlıların başşehri Kaşgar’da tarihimizin en mühim metinleri kaleme alınır: Yusuf Has Hacib 1069-1070 yıllarında Kutadgu Bilig’i yazar, Kaşgarlı Mahmud ise 1072-1074 yılları arasında Divanü Lugâtit-Türk’ü tamamlar. Birbiri ardınca vuku bulan bu gelişmeler, Türklerin hem ilim hem de fetih plânında tarih sahnesinde tebarüz etmeye başladığını göstermektedir. Bu durum, ilim ve cihadın birbirine paralel seyr ettiğine güzel bir misaldir.

Küçükkürtül, Memlükler’e sık sık atıfta bulunmuş. Haçlı ve Moğol tehditlerini ortadan kaldıran Memlükler’e karşı bu hak tanır tavrı takdire şayan. Öyle ki Haçlı seferleri ve Moğol istilası birçok İslam şehrini yerle yeksan etmiştir. Bu tehlikeleri bertaraf eden Memlük Devletine tarihçiler tarafından, bilhassa Türkiye’deki tarihçiler tarafından hak ettiği ilginin gösterilmediği ortadadır.

Kitaptan bağımsız kaleme alınan başka yazılarını da hesaba katarsak, Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün, tarihimize Selçuklu-Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti sabit çizgisinden ziyade daha geniş bir perspektifle bakmak istediği sonucuna ulaşabiliriz. Bu makul bir istek. Karahanlılar, Gazneliler, Eyyübîler, Memlükler ve Anadolu Beylikleri hakkında bilgilerimiz çok kısıtlı. Anadolu’nun vatan kılınmasında bu devletlerin/beyliklerin doğrudan ve dolaylı katkıları daha fazla irdelenmelidir. Öte yandan, ömürlerini fütuhatla geçirmiş ve kendi devirlerindeki âlim ve ârif zevatın dualarını almış olan Nureddin Mahmud Zengi ve Sultan Baybars gibi tarihî şahsiyetler de yakından tanınmayı hak ediyorlar.

Kitapta her şehrin kronolojik bir çizelgesi mevcut. Tarihteki önemli gelişmeler kısa notlarla belirtilmiş. İkinci baskıda, kitaba bir kaynakça ve dizin eklenirse çok iyi olacağını düşünüyorum.

Feyyaz Kandemir

f5bc2f14050257.5627c81ec6f3c

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • mavera , 07/01/2016

    Tevafuk, şuan o kitabı okuyorum. Umduğumdan daha güzel bir kitap.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir