Yaşanıp biten ve geride kalan işleri anlatmak için “geçmiş” kelimesinden yararlanırız. Dolayısıyla geçmiş dediğimizde zamandan bahsetmiş oluruz. Tarih ise bu geçmişin işlenip yorumlanarak geleceğe taşınması olayıdır. Yani geçmişte yaşanmış olaylar arasında bağ kurarak geleceğe hitap eden sistematik bir bilgiye ulaşır tarih ilmi. Bu sebeple tarih, belge yığınlarının ve akademik metotların arasında sıkışıp kalmış olay ve olguların ötesindedir. Bir düşünürün deyimiyle tarih halkın ruhudur. Halklar, tarihleriyle yaşamaya devam eder ve hafızalarını canlı tutarlar.
Fakat tarihi kimin yazdığı, tarihin kendisi kadar önemlidir. Bu sebeple olsa gerek bir Afrika atasözü şöyledir: “Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar, kitaplar sadece avcıyı över.” Suskunluğa terkedilmiş gerçeklerin; dünü, bugünü ile zamanımıza etkisini kavrayabilmek, elbette etraflı ve tutarlı bir bakış açısıyla mümkündür. Bu konuda genel geçer tarih anlayışının yanlışlarını ve yanlı bakışlarını ortaya koyan “Konuşan Tarih 2” kitabı ilim, batı, siyah adam, diktatörler ve soykırım tarihine bir ayna tuttuğu gibi yakın tarihimizi de unutmuyor.
Yakın Tarih
Davut Bayraklı, kitabının “Yakın Tarih” bölümünde şapka inkılabına değiniyor. Cumhuriyeti kuran kadronun, bu inkılabı muasır medeniyetlerin safına katılma ve çağdaş olma amacıyla gerçekleştirdiğini ve bu amaç uğruna yetmiş sekiz kişiyi idam ettiğini okuyunca, hele de Erzurumlu Şalcı Bacı’yı bile şapka kanununa muhalefetten yargılayıp idam ettiğini duyunca insan dehşete düşüyor. 1926 yılında Erzurum’da bohçacılık yaparak hayatını kazanan Şalcı Bacı, idam edilmeye götürülürken şaşkınlığını gizleyemez ve etrafındakilere “Kadın şapka mı giyermiş?” diye feryat eder. İşin geldiği nokta burası.
“Yakın Tarih” bölümünün bir diğer meselesi ise Mithat Paşa. Çünkü genel olarak Sultan Abdülhamid’e saldıranlar, onun karşısına Mithat Paşa’yı çıkarırlar. Bu kadro, Osmanlı modernleşmesinin öncüsü olarak gördükleri Mithat Paşa üzerinden Osmanlı’ya, hanedan ailesine ve İslam’a saldırıabiliyorlar. Necip Fazıl Kısakürek’in Sahte Kahramanlar kitabında Mason olduğu belirtilen ve Prof. Dr. Hikmet Tanyu’nun La France Juwe kitabında ise Yahudi olduğu açıklanan Mithat Paşa Abdülaziz suikastına karışmış ve Sultan’ın tahtan indirilmesinde aktif rol oynamıştır. Yazar işte bütün bu olayların arkasındaki saikleri güzel ve özet bir şekilde açıklıyor.
Batı Tarihi
Kitabın bana göre en ilginç bölümlerinden birisi de Batı Tarihi bölümü. Yazar, Batı’daki mezhep savaşlarından daha fazla insanın ölmesine sebep olan “kara veba” olayını, meselenin görünmeyen yönünü ortaya koyarak açıklıyor. 1330’lu yıllarda dünyada iklim değişikliği yaşanınca bozkırlarda yaşayan kemirgenler yok oldu. Böylece hem kuru rüzgâr hem de sıcaklar, bakteri taşıyan pireleri bozkırlarda hayat süren Moğolların yaşam alanına taşıdı. Vebayı taşıyan bu pireler Moğollarla birlikte koca İpek Yolu’nu dolaştı. Böylece Çin, Hindistan ve Asya’nın belli bölgelerinde salgınlar baş göstermeye başladı. 25 milyon insanın canına kasteden veba, Anadolu üzerinden Akdeniz kıyılarına ulaşıp buradan, Polonya, İngiltere, Almanya ve Fransa’ya yayıldı. Hastalık çok ölümcüldü ve bu yüzden de “kara ölüm” adıyla anılmaya başlandı.
Dünden bugüne medrese geleneğimiz, Roma’yı kim yaktı, İngilizlerin büyük yalanı Magna Carta, savaş karşıtı olarak bilinen bir savaş sevici olarak Mamatha Gandhi, siyahi adamın tarihi, Lenin, Satlin ve Mao’nun kanlı elleri ve 15 Temmuz ihanet planı kitaptaki konulardan sadece birkaçı. Hâlihazırdaki tarih algısına reddiye olarak kabul edebileceğimiz “Konuşan Tarih 2” kitabı sohbet havasıyla kolay bir okuma sunarken gerçek diye bildiğimiz olayların hiç de öyle olmadığını gösteren yanıyla da çarpıcı bir etki oluşturuyor.
Serdar Kocabaş