Kendini Aldatan İnsan

Künye: Kendini Aldatan İnsan, İmam Gazzâlî, Ketebe Yayınları, Çeviren: Muhammed Yazıcı, 4. Baskı. İstanbul-Kasım 2024.

***

* Gazzâlî, fıkıh ve usûl-i fıkıh gibi temel dini ilimlerle başlayan ilim çalışmalarını, kelâm ve zamanla felsefe, mantık ve tasavvuf disiplinlerine ilişkin çalışmalarıyla zenginleştiren sıra dışı bir âlim kimliğine sahiptir. (Sayfa 14)

* Gazzâlî’nin eleştirel çalışmalarının hedefinde dönemin dini, sosyal ve politik gelişmelerinde etkin üç kesim vardı. Birinci kesim İslam filozofları, ikinci kesim İsmailî-Bâtınî gruplar ve üçüncü kesim dini ilimleri (fıkıh) dünyalık geçim ve statü aracına dönüştüren dünyevileşmiş ulema çevresi. İlk kesime karşı gayet stratejik bir eleştiri planı takip eden Gazzâlî, din ile felsefe disiplinleri arasındaki çatışma alanlarını son derece analitik biçimde inceler. Mantık, matematik ve tıp gibi disiplinleri sırf felsefî disiplinler olarak görüp eleştiren seleflerinden ayrılarak bunların meşru ve gerekli disiplinler olduğunun altını çizer. (Sayfa 14)

* Bu eser, eleştirdiği üçüncü kesim özelinde (dini ilimleri (fıkıh) dünyalık geçim ve statü aracına dönüştüren dünyevileşmiş ulema çevresi) teknik-prosedürel katman altında can çekişen dini ilimlere hayat soluğu kazandırma amacına matuftur. Dini ilimlerin, teknik bilgi katmanının altında öz ve çekirdek kısmını oluşturan ihlas, takva ve zühd gibi bir dizi bireysel dini-ahlaki sorumluluğun en hassas ölçülerde incelendiği bu eser, genel olarak dönemin medreselerine ve oralardan yetişerek çeşitli devlet kademelerinde yer alan ulemaya dönük etkili bir eleştiridir. (Sayfa 15)

*  Gazzâlî’nin çözüm sunmaya çalıştığı problemler arasında iki problem daha öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi akıl-vahiy gerilimi, diğeri tekfir problemidir. Birinci problem karşısında Gazzâlî’ye göre iki uç dikkat çekmektedir. Bunlardan biri aklı hiçe sayıp vahyi lafızcı okumaya tabi tutan haşeviye, diğeri vahyi bağlayıcı görmeyen akılcı felsefeciler. (Sayfa 16)

* Gazzâlî’nin ilimler sınıflandırmasında merkezi yer işgal eden diğer ilim, muamele ilmidir. Bu ilim insanların iç dünyalarında nüvelenen duygulardan dış dünyalarına yansıyan davranış ve tutumlarına kadar tüm pratik alanı kapsar. Ahlak felsefesi, fıkıh ve tasavvufun odağında bu ilim yer alır. (Sayfa 18)

***

* Kâfirlerin aldanışı şöyledir: Bazı kâfirler, “Eğer öldükten sonra Allah bize tekrar hayat verecekse o hayattaki mutluluğa diğer insanlardan daha çok hak sahibiyiz,” diye düşünürler. (…) Bu aldanışın sebebi nedir? Bu aldanışın sebebi, yine İblis’in yanlış akıl yürütmelerinden biridir. Şöyle ki, onlar dünyada sahip oldukları ilahi nimetlere bakıyor, ahiretle dünyayı birbirine kıyas ederek, aynı nimetlere ahirette de sahip olacakları sonucuna varıyorlar. Bazen dünyada başlarına gelecek olan ilahi azabın ertelendiğini görüyorlar, ahiret azabını buna kıyas ederek orada da başlarına kötü bir şeyin gelmeyeceği sonucuna varıyorlar. (Sayfa 30)

* Umut, öncesinde bir çaba varsa umuttur, yoksa düpedüz kendini kandırmaktır. (Sayfa 33)

* Aldanan Âlimler-Birinci Grup: Bunlar dini ve felsefi ilimleri iyice tahsil edip derinleştikten sonra kendilerini bu ilimlere verir, günahlardan ve kötülüklerden sakınma, ibadet ve iyi işleri yapma konusunda sorumluluklarını unuturlar. İlimlerine aldanıp Allah nezdinde makam sahibi oldukları, kendileri gibi yüksek seviyede ilim sahibine Allah’ın azap etmeyeceği zehabına kapılırlar. (…) Oysa basiret gözüyle bakabilseler görürler ki ilim ikiye ayrılır: muamele ilmi ve mükâşefe ilmi. Mükâşefe ilmi, Allah’ın ve sıfatlarının bilgisidir. Mükâşefe ilminin bir anlamı ve hikmetinin olabilmesi için yanında mutlaka muamele ilmi de olması gerekir. (Sayfa 36)

* Aldanan Âlimler-İkinci Grup: Bu gruptaki âlimler hem ilim hem bedensel dini sorumluluklar (amel-i zahir) konusunda yeterli ve bedensel günahlardan (mâsiyet-i zahire) sakınan kimselerdir. Ama bunların kusuru kalplerinden yana gafletleridir. (Sayfa 36)

* Aldanan Âlimler-Üçüncü Grup: Bu grup yukarıda söz ettiğimiz kötü ahlakın farkındadır. Bunun dinen de çirkin bir şey olduğunun bilincindedir, ama kendilerini beğendiklerinden dolayı kötü huyları kendilerine yakıştırmamakta, Allah tarafından onlarla sınanmış olabileceklerine ihtimal vermemektedirler. (Sayfa 38)

* Aldanmış âlimlerin hali tam olarak Hz. İsa’nın şu sözünde özetlenmiştir: “Kötü âlim vadinin ağzına oturmuş kaya gibidir. Ne kendisi sudan yararlanır ne suyun geçip de ekin alanlarına varmasına izin verir.” (Sayfa 39)

* Cedelci âlimlerin aldanışı kendilerinden önceki âlimlerin aldanışından daha ağır ve kötüdür. (Sayfa 43)

*  Onlara göre araştırma ve inceleme olmaksızın kimsenin dini tamamlanmış sayılmaz. (…) Sözünü ettiğim kelamcılar hiç dönüp de İslam’ın ilk kuşağına (selef) bakmıyorlar. Allah Resûlü (sav) onların en hayırlı insanlar olduklarına tanıklık etti, ama onlara inançlarını temellendirdikleri delillerini sormadı. (Sayfa 44)

* Bu gruptaki âlimler vaaz ve irşad işleriyle uğraşanlardır. (…) Gereğince yaşamamış olsalar da zâhidlerin sözlerini ezberlemiş olmaları sebebiyle Allah’ın marifetine nail olduklarına inanırlar. (…) Herkesten çok dünyayı seven onlardır. Dünyaya karşı rağbetsiz (zühd) görünmeleri dünyaya karşı güçlü ilgi ve hırslarından kaynaklanmaktadır. (Sayfa 45)

* Bunlar zâhidlerin sözlerini ve dünyayı yerdikleri vecizelerini ezberle yetinen âlimlerdir. (…) Bunlar o kadar gafildirler ki iç ve dış dünyalarını günahlardan korumasalar da sırf mütedeyyin zâhidlerin sözlerini ezberleyip aktararak onların yoluna hizmet etmenin yeterli olduğu zannıyla, Allah tarafından bağışlanıp uhrevî cezadan kurtulacaklarını düşünürler. (Sayfa 47)

* Ahiret yolcusuna bazen tek bir hadisi duymak bile bir ömür yeter. Nitekim zâhidlerden biri bir hadis meclisine katılır. Mecliste okunan ilk rivayet “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir,” hadisidir. Zâhid, hadisi dinlediği gibi kalkar ve “Bana bu hadis yeter, önce onu hazmedeyim sonra diğerini dinlerim,” diyerek meclisten ayrılır. Aldanıştan sakınan akıllı kimselerin dinlemesi işte böyle olur. (Sayfa 50)

* Biri, Kur’ân’ı günde yüz kere hatmetse de eğer onun içindeki buyrukları yerine getirmez, yasaklarından sakınmazsa Allah’ın cezasını hak eder. (Sayfa 54)

* Bu grup, mala mülke ilgisi olmayan, az bir yiyecek ve giyecekle yetinen, ev yerine kendilerine mesken olarak mescitleri seçen zâhidlerdir. Zâhid makamında olduklarını sanırlar ama kendi dünyalarında baş olmaya (riyaset) ve toplum nezdinde saygı ve itibar görmeye rağbet ederler. (…) Kendilerini dünyaya karşı ilgisiz ve tok gözlü sanırlar. Oysa dünyanın ne olduğunu bilmezler. Farkında değiller ki dünya hazlarının en üstünü şan ve şöhrettir. (Sayfa 57)

* Zâhidlerden kimi bedensel ibadetlerde çok katı olur, mesela günde bin rekât namaz kılar, Kur’ân’ı hatmeder. Ama bunu yaparken kalbinden geçen duyguları denetlemek aklına bile gelmez. Riya, kibir ve kendini beğenmek gibi tehlikeli duyguları unutur. Unutmasa bile bunları kendisine yakıştıramaz. (Sayfa 58)

* Şu çelişkiye bak ki cami süslemelerini yaptıran zenginler bununla Allah’a yaklaştıklarını sanırken Allah’tan uzaklaşmaktadırlar. Çünkü camileri süslemek hiçbir şekilde helal değildir. Ebu Derdâ der ki “Mescitlerinizi süslediğiniz, Mushaflarınızı çeşitli tezniyatla donattığınız zaman helaki bekleyin.” (Sayfa 63)

* Davranışlarına etki edip senin yüzünü dünyadan çevirerek Allah’a döndürmeye yetmeyen her vaaz aleyhine kanıttır. (Sayfa 66)

Edebifikir

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir