Karanlığın Yüreği’nde bir Seyyah

Beyaz Arif Akbaş yeni bir kitap eleştiri yazısı: Karanlığın Yüreği

***

Polonya asıllı İngiliz yazar Joseph Conrad, modern edebiyatın öncülerinden birisi olarak romantizmi belli bir alaycılıkla kullanması ve insanın kendi kendisini aldatma gücüne dair sağlam bir farkındalığı ortaya çıkarmasıyla tanınmıştı. Conrad’ta James Joyce gibi multilingual (çok dilli) bir yazar olup eserlerini çoğunlukla yirmi yaşından sonra öğrendiği anadili dışındaki İngilizce ile yazdı. Selim İleri’ye göre “İngilizceyi sonradan öğrenen Conrad, İngilizcede büyük üslûpçu katına yükselmiş [ender] bir yazar” ve belki de 19. yüzyılın en büyük üslupçusudur.

Conrad, hayatı boyunca doğup büyüdüğü topraklar dışında yaşamış ve farklı coğrafyaların farklı insanlarını (hikâyelerini) anlatmıştı. Bu özelliğinden ötürü Edward Said onu Rudyard Kipling ile beraber post-kolonyal edebiyatı başlatan kişilerden biri olarak kabul ediyor. Ayrıca bu konuda yazmış olduğu “Joseph Conrad ve Otobiyografi’de Kurmaca” eleştirel bir monografi olmasının yanında, onun özel mektuplarını kurmaca metinlere bağlayarak okumasıyla daha zengin ve bütüncül bir anlam dünyasının kapılarını aralıyor.

Harold Bloom’un ‘Modern Eleştirel Görüşler Serisi’nden çıkan “Joseph Conrad” isimli derleme kitabında bu usta yazar hakkında oldukça önemli makaleler yer alıyor. Martin Price; “Conrad: Roman ve Hiciv”, Anthony Winner; “Gizli Ajan: Acı Bir Gerçeğin İronisi”, Mark A. Wollager; “Karanlığın Yüreği: Şüpheciliğin Hayali”, Cedric Watts; “Conrad ve Monstrous Kasabası Miti”,  J. Hillis Miller’in “Conrad’ın Nostromo’su ve Küresel Kapitalizm Eleştirisi” kitapta öne çıkan metinlerden bazıları.

Joseph Conrad, Karanlığın Yüreği’ni (Kitabın güzel bir çevirisi Sinan Fişek yapmıştır.) yazdığı yıllarda Kongo’da bir buharlı geminin kaptanlığını yapmış ve Afrika’nın iç bölgelerine doğru süren bu yolculuğu esnasında karşılaştığı korkunç manzara (Sömürge zulmü) onu derinden etkilemiş. Yazarın kitabı bu şahsi etkilerden çok fazla bir iz taşımasa da uzun yıllar boyunca eser özellikle sömürge edebiyatı ile ilgilenen kimseler için tükenmeyen bir başyapıt olmuş. Kitap, dünyanın kötülüğüne ve tarihi seyri içinde insanın kendi karanlığına da eğilir. Karanlığın Yüreği Dante’nin “İlahi Komedi” adlı eseri gibi Cehenneme doğru süren bir yolculuğun kurgusunu çağrıştırır. Harold Bloom’a göre bu kitap daima umutsuz bir bilmesinlerciliğin estetik zaferi olarak ta görülebilir.

Karanlığın Yüreği romanının ana kahramanı olan “Marlow” zamanda kaybolmuş bir yerdedir. Etraftan acının sessiz çığlıkları gelir. Nehirle birlikte gemiyle karanlık ormanın derinliklerine ilerledikçe sadece belirsizliğin taşıdığı o muazzam korkuyu hissedersiniz. Marlow’un muhatap olduğu kişilerden birisi de bizzat anlatıcıdır.

Bloom’a göre anlatıcı romanın ana kahramanından çok daha önce var olmuştur. Hikâyeyi onun ağzından dinlerken, sayfalar ilerledikçe birden bir hayalet gibi karşınıza çıkar Marlow. Romanın anlatıcısını dinleyen kişi ise Gemici’dir. [Gemici bizzat okuyanın kendisidir.] Hikâyeyi anlatan yazar zaman zaman belirsizliklerle otoritesini kaybeder ve o da bir dinleyene dönüşür. Aslında bu iç içe geçmiş katmanlı yapı; Conrad’ın hikâyesi boyunca kusursuz bir ifade yeteneğini yansıtır.

Roman bilinçaltında iyilik ve kötülüğün mücadelesini işler. Ve en nihayetinde dış dünyada var olan kötülük bizlerin iç dünyasında da bir şekilde onaylanır ve aradaki duvarlar pamuk yumağı misali dağılır. Bu ilginç yapısıyla Conrad’ın çerçeve hikâyesi (frame story) kolonyalizm ve etik üzerine yazılmış en önemli eserlerden biri olduğunu fazlasıyla kanıtlamaktadır. İnsanın yüreğinde bir yerlerde en az aydınlık kadar saklı olan gerçek; karanlığın bulunduğudur. Şimdi bu açıklamadan sonra aşağıdaki şiir hiç şüphesiz daha fazla anlam kazanacaktır.

Joseph Conrad için

Kendini aldatma gücüne hayranım
ey usta talihim yok benim, sonsuz
ve sadece karanlık ve sis duvarları
Narcissusun incisi bir gölde bir gölge.

Doğu takımadalarında Karain,
orada yüzler de vardı bir anarşist,
ruhun karanlık yüreğindeki sır
gibi hayatım ince bükülmüş bir dal.

Gençken esti baharatlı rüzgârlar,
kaybettiğim beyaz incisi hatıraların
ben o zaman mavi okyanuslarda
siyah gözlerle taşıdım yalnızlığı.

Milliyetçi tragedyalar hatıraların;
ki sana post-kolonyal imgeleriyle,
kırmızı topraktan Afrikalı güzellerin
okuduğu ‘Karanlığın Yüreği’ için
ayrılırken limanda bıraktım yalnızlığı.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Nihat Genç , 08/09/2014

    Önce şunu diyeyim, Arif Akbaş kardeşimi, tebrik ediyor, gözlerinden öpüyorum. Entelektüel alakalarımızı genişleten, bir okuma gayreti var. Üstelik yazdıklarını da birtakım liberaller gibi geviş getirerek, yavan yavan kaleme almıyor. Sadece bir şey diyeceğim: Acaba kitapta ele alınan “dünyanın kötülü” ve “insanın karanlığı” mıdır? Burada “insanın karanlığı” yerine Batı insanının tahripkâr, soykırımcı, tabiatı ve insanı vahşice tahrip eden tabiatının karanlığı yok mu? Batılılar, bir şey gözlemleyip bir şey tespit edince sanki dünyadaki bütün insanlar böyleymiş gibi evrensel bir gerçekliği keşfetmiş gibi hareket ediyorlar. Unutmayalım ki dünyanın her yeri Amerikan köpekleri ile dolu değil, çok şükür!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir