Fikir hayatı olanlar için kalem, eşyadan biri değil, âzadan biridir. Hem de parmaktan üstün ve başa yakın bir uzuv… Dil sözü kulaklara veriyor, kalem uzaklara.
Eskiden kalemin cennetten çıkma olduğuna inanırlardı. Ondan yaratıcılık sıfatının bulunması bu inanışı haklı göstermez mi? Yirminci asra kadar onun tılsımlı ve mukaddes şeyler gibi itibar görmesi bundan olacak. Yerlere düşen bir kalemi öpüp başa koymak bizde de âdet değil miydi?
Bir bakımdan kalem kılıca benzer. Ancak onu iyi kullanmak için bilek ve yürek kuvveti yetişmiyor. Ehlinin elinde kalem, Hz. Musa’nın âsası, fakat böyle olmayanlar da Allah’ın belâsıdır.
Üç türlü kalem vardır: Nebatî kalem, hayvanî kalem, madenî kalem! Her birinin yalnız zamanı ve muhiti değil, eseri de bambaşka bir mahiyet gösterir. Nebatî, yani kamış kalem içli ve mistik bir ruh taşırdı. Rüzgârlara ve nefeslere ses vermeye alışkın kamış parçası, kalem olduğu zaman kâğıt üzerinde yine terennüme çalışırdı. Sekiz, on kâtibin yazı yazdığı bir odaya girdiğiniz zaman bir Çin orkestrası işitiyorum sanırdınız.
Onun edebiyatında da bir ney çeşnisi yok mudur? Bütün Şark edebiyatı ve Divan şiiri kamış kalemle yazılmış oldukları içindir ki, dimağdan ziyade hisse dokunur.
Hayvanî kalem dediğimiz çeşit kaz ve kuğu gibi büyük kuşların kanatlarından yapılanlardır. Kuş kanadından yapılma kalemin bir havaî olacağı hatıra gelir. Fakat eski Avrupa klasikleri hep kaz tüyü ile yazılmış oldukları halde yine bugünküler kadar uçarı değildirler.
Madde ruhu öldürdüğü gibi yirminci asırda madenî kalem, nebatî ve hayvanî kalemleri ortadan kaldırdı. Dünyanın her tarafında şiirin ve edebiyatın düşmesinde bunun mutlaka tesiri vardır. Çelik ve kurşun kalemde kamıştan veya kuştan sinmiş ruha benzer bir içlilik bulunabilir mi?
Eskiden kamışla yazıyorduk. Kalemlerimiz çelikleşeli yazılarım sağlamlıklarını kaybetmiştir.
Nef’î, kalemine zenci hadım derdi. Namık Kemal de Arap köle adını vermişti. O esir kalemlerin sahiplerine ne candan bir bağlılıkla itaat etmiş olduklarını düşündükçe bugünkü muharrirlerimizden çoğunun ellerindeki birer Yeniçeri zorbasına benzetiyorum.
Mamafih sahibinden başkasına esir olan kalemin de mayasında mutlaka süpürge çöpü vardır.
Büyükler üstünü, başının kirletmesin diye çocuklara kalem vermezlerdi. Bugün gazetelerimizin çoğu karalama defterlerine benziyor. Belli ki, kalem çoluk çocuk eline düşmüştür. Fakat zavallı, kamış değil ki, dile gelsin ve feryat edebilsin!
Ağustos 1936
İbrahim Alâeddin Gövsa
Kaynak: Şen Yazılar ve Söz Oyunları’ndan, İbrahim Alâeddin Gövsa, Haz: İlknur Kirenci, Büyüyenay Yayınları, Sayfa: 225-226