Kabusnâme: Anadolu Beyliklerine Saray Kültürünü Aşılayan Kitap

Eserin Müellifi ve Türkçe Tercümeleri

Kabusnâme müellifi Keykavus bin İskender, İran’da hüküm süren Ziyârî hânedanına mensuptur. Miladî 1021 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Hükümdar olmadan önce Sultan I. Mesud’un kızı ile evlenerek Gazneliler’le akrabalık kurmuş, sekiz yıl Mevdûd b. Mes‘ûd’un sarayında hükümdarın nedimi olarak bulunmuştur. 1049 yılında Ziyârî tahtına geçse de emirliğini Tuğrul Bey ve Alparslan’a tâbi olarak sürdürebilmiştir. Oğlu Gîlân Şah için 475’te (1082) yazdığı Kabusnâme’yi tamamladıktan birkaç yıl sonra vefat etmiştir (Kurtuluş, 2021).

Kabusnâme’de mukaddime dışında kırk dört (44) bölüm bulunmaktadır. Allah’ı bilme, ata ve ana hakkını gözetme, düşmandan sakınma, konuk ağırlama, yeme, içme, meclis ve işret adabı, söz söyleme, latife etme, şairlik, mutriplik, nedimlik, cinsellik, av yapma, oyun oynama, savaşma, tıp, astroloji, hendese ve benzeri ilimler, padişahlık, vezirlik, kâtiplik gibi muhtelif konular hakkında bilgiler ve nasihatler yer almaktadır. Zengin muhtevası ve Farsçanın seçkin örneklerinden biri olması esere duyulan ilgiyi artırmıştır. Kabusnâme’nin, 14.-15. yüzyıllarda Eski Anadolu Türkçesine altı farklı çevirisi yapılmıştır (Doğan, 2011). Bu çeviriler içinde en fazla beğenilen kütüphanelerdeki nüshalarının çokluğundan anlaşılacağı üzere Mercimek Ahmed’in çevirisi olmuştur. Mercimek Ahmed, kitabı niçin tercüme ettiğini mukaddime kısmında şöyle hikâye eder:

Bir gün Filibe yolunda padişah hizmetine vardım, gördüm ki Sultan Murad Han elinde bir kitap tutar. Bu zaif hastadil ol âli-cenabdan ne kitaptır deyu istida ettim. Ol lafz-ı şekerbarından Kabusnâme’dir deyu cevap verdi ve ayıttı ki hoş kitaptır ve içinde çok faideler ve nasihatlar vardır; ama Fârsî dilincedir. Bir kişi Türkîye tercüme etmiş, velî ruşen değil, açık söylememiş. Eyle olsa hikâyetinden halâvet bulmazız, dedi. Velâkin bir kimse olsa ki bu kitabı açık tercüme etse, tâ ki mefhumundan gönüller haz alsa. Pes bu zaif ikdam ettim, buyurursanız ben kemine tercüme edeyin deyince ol pâk-nazarlu padişah senin ne haddindir demedi… Şöyle ki bir lafzı aralayıp geçmedim, belki aklım erdiğince bazı müşkilce elfazın dahı bast ile şerh ettim, tâ ki mütalaa kılıp okuyanlar mânasından haz alalar ve bu zaifi hayır dua ile analar.” (Kabusnâme, s.19-20).

Kabusnâme’de halk iki tabaka halinde ele alınır, has ve âm ayırımı yapılır: “Bilmiş ol ey oğul ki âlem halkı iki cinstir, biri has ve biri âm. Amma cemi tekellüfat haslar üzerindedir. Zira âmın işlerinde hiç terbiyet, yani düzen yoktur, şöyle ki bir iş olsa, ol işini işlemeğe bir vakt-i malumu yoktur ki ol vakitte işini işleye. Amma haslar ki âkıllardır. Gece ve gündüz ki yirmi dört saattir, bölmüşlerdir, her saatte ne işleyeceklerdir, malûm ediptürürler. Ve her bir işlerine bir vakit belirtiptürürler” (s.77).

Uzun yıllar Gazneli saraylarında nedimlik yapan ve İran’da Gazneli ve Selçuklulara metbu olarak beylik süren bir aileden gelen Keykavus, seçkinlerin âdet, âdâb ve erkânını şüphesiz çok iyi bilmekte; bu yolda edindiği bütün bilgi ve görgüsünü aktarmak istemektedir. Kitabın büyük kısmı âdâb-ı muaşeretin konusu olarak değerlendirilebilecek unsurlardan oluşmaktadır.

Anadolu’da Saray Kültürünün Teşekkülünde Kabusnâme’nin Rolü

Moğol istilasından sonra Anadolu’da Selçukluların tesis ettiği nizam bozulmuş, otorite boşluğunu fırsat bilen Türk beyleri 13. ve 14. yüzyıllarda kendi beyliklerini kurmuşlardı. Başta saray kültürüne yabancı olan bu beyler zamanla İran menşeli yüksek zümre kültür ve âdâbı ile tanışarak kendi saraylarını kurmuşlardır. Bu süreçte beyler hüküm sürdükleri yerlerin cazibe merkezi olması için azami çaba göstermiş, Farsça ve Arapça yazılan bir kısım eserlerin Türkçeye kazandırılmasını teşvik etmişlerdir. Özellikle Germiyanoğulları ve Eretnaoğulları/Kadı Burhaneddin bu konuda başı çeken beylikler olmuştur. Sonraki yıllarda onların mirasını tevarüs eden Osmanlılar teşviklerini artırarak sürdürmüştür. İran kültürünü en yüksek seviyede temsil eden Sivas sultanı Kadı Burhaneddin, Osmanlı sultanı Murat Hüdavendigar’ı “sade-dil bir Mogol” diye küçümser. Burada Moğol tabirinin “kaba, saba, görgüsüz” anlamında kullanıldığı açıktır. Murad Hüdavendigar‘ı yakından tanımış olan şair Ahmedî ise onu “cemi ömrünü hasbenlillah gazaya sarf” eden, “pak-ihlas ve pak-itikad” saf bir bey olarak tasvir eder (İnalcık, 2010, s.93-94).

İhlaslı birer gazi olarak nam salan beyler, yüksek zümrenin alışkanlıklarını edindikçe tenkit oklarını üzerlerine çekeceklerdir. Anonim Tevarih’te, Osman, Orhan ve Murad Hüdavendigar ihlaslı birer gazi olarak anılırken, Sırp kökenli bir prensesle evlenen Yıldırım Bayezid ile birlikte işret âdetinin başladığı belirtilmektedir: “Vılkoğlu kızını Sultan Bayezid’e verdi. Dünür, dünirşi oldular. Tâ Volkoğlu kızı gelmeyince Sultan Bayezid sohbet ve işret neydügin bilmezdi. Hiç şarab içmezlerdi. Ve şarab sohbeti olmaz idi. Osman, Orhan ve Murad Han zamanında hamr içmezlerdi. Anlar dahı ulemadan utanıp ne derlerse sözlerinden çıkmazlardı.  Ve ol zaman ulemaları sözlerin geçürürlerdi. Âli-i Osman’dan bir günah ve bir cürüm sâdır olsa anı men’ ederlerdi” (Anonim Osmanlı Kroniği, s.33).

Timur’un Anadolu’yu istilâsıyla başlayan fetret devrinde düzen yeniden bozulmuştur. Taht mücadelesini kazanan Çelebi Mehmed (1387-1421), 37 yıl süren kısa ömründe, kültürel faaliyetlere ağırlık verme imkânını bulamamıştı. II. Murad devri, Osmanlı’da ilim, kültür ve sanat çalışmalarının şuurlu bir şekilde başladığı dönemdir (Öztürk, 2000). II. Murad devrinde bir yandan küffar ile gaza edilirken, diğer yandan saray kültürü ve buna bağlı alışkanlıklar ihya edilmiştir; Kabusnâme’nin II. Murad için iki kez çevrilmesi bunu göstermektedir.

Kabusnâme, siyasetname klasikleriyle ortak özellikler barındırır; adalet dairesi anlayışı, ülkeyi mamur etme, istişarede bulunma vb. yönleriyle klasik bir siyasetname görüntüsü verir. Keykavus ayet, hadis, İran-Hint ve Yunan kültüründen istifadeyle fikirlerini desteklemiştir. Bununla beraber dünyevî hayat tarzının benimsenmesinde ve saray kültürünün oluşmasında tesirli olmuş bir eserdir. Altı kez çevrilmiş olmasından ve eserin muhtevasından bu anlaşılmaktadır. Anadolu’daki beylerin ve devlet adamlarının başucu kitabı olmuştur. Şahname’den sonra İran geleneklerini en güçlü şekilde aktüel hâle getirmiş bir eser olduğu söylenebilir. Aynı dönemde kaleme alınan Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde de işret bahsi bulunmaktadır fakat Kabusnâme’deki gibi teferruatlı bilgiler yoktur. Kabusnâme’de işret bahsi, haram olduğu belirtilmekle beraber şevk ve coşkuyla anlatılır. Halil İnalcık, ‘Ayş u Tarab’da (s.18) işret meclislerine atıfla, “Türkmen beyleri için defalarca Türkçeye çevrilmiş olan Kabusnâme, bize musahib şairlerin has-bağçede neden hazır bulunduğunu ve davranış biçimlerini aydınlatmaktadır. Bu tasvir, Ahmed-i Dâ’i’nin, Ahmedî’nin, Şeyhî’nin, Emir Süleyman’ın huzurundaki işret meclisi tasviridir” diyerek, Kabusnâme’nin profan yaşayışın tahkim edilmesindeki rolüne vurgu yapar.

Kabusnâme’de dinimizce lanetlenmiş livata telkin edilir. Esasen bu sapkın fikrin teorik kaynağı Antik Yunan’dır; Herodot’tan Platon’a, Ksenofon’dan Aristo’ya kadar birçok filozofun livataya meyilli olduğu bilinir. Keykavus’un telkinleri Platon’unki ile örtüşmektedir, muhtemel ki bu fikirler ondan aktarılmıştır. Burada bir parantez açmak gerekir. O devirde livata konusu Osmanlı ahalisini de huzursuz eden bir noktaya ulaşmıştır. Halkın görüşlerinin en net yansıdığı Anonim Tevarih’te, “Kara Halil oğlu Ali Paşa vezir oldu, fısk u fücur ziyâde oldu. Mahbub oğlanları yanına aldı. Adını iç oğlanı kodu. Bir nice zaman ne gerekse eder. Andan çıkarup mansıb verür oldular (s.35).”şeklinde livata îmâsı barındıran bir tepki yer almaktadır. Buradaki tepki aslında Çandarlı Kara Halil Paşa zamanında temelleri atılan Enderun Mektebine/Devşirme Sistemine yöneliktir; belli ki Osmanlı ahalisi bürokrat yetiştirmek üzere kurulan bu teşkilatı bir süre hazmedememiş ve livata şüphesini dile getireceği bir dayanak olarak görmüştür.

Netice itibariyle Kabusnâme saray kültür ve âdâbı hakkında yazılmış en teferruatlı klasiklerden biridir. Âdâb, teşrifat ve resm kaidelerini tecrübî bilgiler eşliğinde sunmaktadır. Nasihatnâme, siyasetnâme, fütüvvetnâme ve genel bir âdâb kitabı olarak değerlendirilebilecek bir muhtevaya sahiptir. Bir kısım Anadolu beyleri ile devlet adamlarına saray kültürünü ve seçkinlere mahsus dünyevî hayat tarzını ikame ve idame ettirebilmek hususunda rehber olmuştur. Bu yönüyle kurucu bir eserdir. İşret ve livata bahsinin teşvik edici bir üslupla anlatılması ise dinimiz ile bağdaşmamakta, Osmanlı ahalisinin bu mevzudaki huzursuzluğunun beyhude olmadığını göstermektedir.

Feyyaz Kandemir


Kaynakça

Anonim Osmanlı Kroniği, 2015. haz. Necdet Öztürk, Bilge Kültür Sanat, İstanbul.
İNALCIK, Halil. 2010. Has-Bağçede ‘Ayş u Tarab – Nedimler Şairler Mutribler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Keykavus, 2006. Kabusnâme, haz. Orhan Şaik Gökyay, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
KURTULUŞ, Rıza. 2021. “KEYKÂVUS b. İSKENDER”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/keykavus-b-iskender (14.01.2021).
DOĞAN, Enfel.  2011. “ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ DÖNEMİNDE YAPILAN KABUS-NÂME ÇEVİRİLERİ ÜZERİNE“. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 43 (2011 ): 35-56
ÖZTÜRK, Necdet. 2000. “Osmanlı İlim ve Kültür Hayatındaki Önemli Gelişmeler (1421-1512)”, TKİ DERGISI | The Journal of Turkish Cultural Studies Ocak 2000 / Yıl 2, Sayı 2, s.41-62

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir