İsmet Özel (vs) Dünya Sistemi

Künye: İsmet Özel (vs) Dünya Sistemi, Dr. Arif Aytekin, Gece Kitaplığı, 1. Baskı, 2017, Ankara.

***

Hobsbawm’ın aktardığına göre, ulus kavramına ve düşüncesine 18. yüzyıldan önceki yazılı kaynaklarda rastlanılmaz. (Sayfa 15)

Modernlik bağlamında ulus oluşturmada “öteki” ayna metaforunun “karanlık yüzü” gibidir. Kendimizi aynada görebilmemiz için aynanın bir yüzünün karanlık olması zorunludur, kişilik oluşumunda öteki ile kurulan diyalojik ilişki toplumsal kimlik oluşumunda da işlev görmektedir. (Sayfa 19)

Bu bağlamda Çağlar Keyder, “milliyetçiliği, 19. yüzyıl Avrupa’sında gecikmiş devletler için özel olarak terkip edilmiş bir modernleştirme ideolojisi ve projesi olarak nitelemektedir. (Sayfa 21)

Özel’e göre, Batı’da ulus/millet yaratmanın temelinde tamamen iktisadi sebepler yer almaktadır. Avrupalı milletlerin şahsiyet kazanmasına sebep olan veri ile Türklerin milletleşmesine sebep olan veri birbirinden farklıdır. Avrupa’da milletleşme, milli pazara bağlı olarak gelişen, kapitalizm ya da belli bir sermaye çevresinin tasarrufu ile kuvvet bulan bir yapı arzetmektedir. (Sayfa 22)

Sonuç olarak, mutlakıyetçi otoritenin yıkılıp yerine yeni bir siyasal model olarak ulus-devletlerin gelmesi sürecini, doğal bir olay olarak algılanmasının, bu söylemi üreten bilim anlayışının söylem üretme başarısı olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Tarihin hiçbir evresinde siyasal olayların doğal olay olarak algılanıp yorumlanması söz konusu olamaz. Ulus-devlet formülasyonu devletlerarası, hatta kıtalar arası rekabetlerin, bilhassa kapitalist dünya sisteminin savaşlar aracılığıyla kurup denetlediği bir mekanizma olarak görülmesini sağlayan birçok veriye ulaşmak mümkündür. (Sayfa 25)

Ulusun doğuşunda ve milli kimliğin oluşmasında Anderson, “roman ve gazeteye” bir tahayyül biçimi olarak bilhassa vurgu yapmaktadır. Başka hiçbir şey birbiriyle ilişkili halk dillerinin “derlenmesine”, dilbilimin ve sözdizimin dayattığı sınırlar içinde, matbaa yoluyla çoğaltılabilen ve piyasa aracılığıyla yaygınlaştırılmaya elverişli yayın dilleri yaratan kapitalizm kadar büyük bir katkıda bulunmadı. (Sayfa 37)

Bu çalışmanın temel iddialarından biri, kapitalist dünya sisteminin desteğiyle gelişen bilim ve teknolojinin sağladığı devasa üretim mekanizmalarının ham madde gereksinimi ve üretilen ürünlerin dolaşımının rahat sağlanmasının siyasi modeli olarak ulus-devlet Avrupa’da üretilmiş ve diğer bölgelere ihraç edilmiş bir yönetim aygıtı olmasıdır. (Sayfa 39)

Tarihsel olarak devletler, ulusçuluk yaratma konusunda üç temel araç kullanmıştır: devlet okulları sistemi, askerlik hizmeti ve kamuya açık resmi törenler. (Sayfa 48)

Osmanlı’nın Batı’dan ilk örnek olarak aldığı kurumlar askeri okullardır. (Sayfa 53)

Türk modernleşmesi, bu anlamda, siyasal sömürgeciliğe karşı mücadelesi içinde, moderniteyi topluma yukarıdan –aşağıya empoze edilecek “total bir toplumu dönüştürme projesi” olarak gören devlet seçkinlerinin üstlendikleri “milliyetçilik ideolojisinin” yaşama geçirilme çabasını niteleyen “kültürel koddur”. (Sayfa 59)

Ulus-devletin kapitalist dünya-ekonomisiyle eşzamanlı ortaya çıktığına, en azından birbirlerini besleyen yapılar olduğuna daha önce de değinilmişti. (Sayfa 64)

Özetle uluslaşma sürecinde, militarizm ve milliyetçilik modern dünyada el ele yürüyen iki kurum süreç ve ideolojilerdir. (Sayfa 83)

Özel’in kendisini aşırı sevmesi ve beğenmesi durumu birçok şair ve yazar tarafından kıyasıya eleştiri konusu olsa da, O bu tutumundan hiç ödün vermemektedir. Akman’ın kendisine yönelttiği “siz kendinizi dahi olarak mı görüyorsunuz? “Ben kendimi dâhi saymıyorum. Fakat yaptığım şeylere bakıyorum ki bunları ancak bir dâhi yapabilir.” (Sayfa 224)

Ona göre, bir fikri savunuyorsak o fikrin gidebileceği en uç noktada da o fikri savunuyor olmamız lazım. Yani doğru bildiğimiz şey “biraz doğru” ise doğru değil demektir. Özel’in yazı başlıklarımdan birisinin ifadesi şöyledir: “Doğrunun Yarısı Yanlışın Tamamıdır.” Bir şey “biraz doğru” ise “yanlış” demektir. Bir şeyin “tamamen doğru” olması lazımdır. Tamamen doğru olmayan bir şey “biraz doğru” olmaz. Hiçbir kadın “biraz hamile” olmaz. (Sayfa 232)

İsmet Özel, sahip olduğu düşünce yapısı itibari ile Batı’dan gelen bütün kavram ve kurumlara şüphe ile bakmaktadır. Bu şüpheci tavrıyla, birçok İslam düşünürünün pek sorun görmediği, İslam ile demokrasinin uzlaşılabilen sistemler olduğunu iddia etmeleri, bazılarının zaten Kur’an’da tavsiye edilen ideal yönetim biçimi diye niteledikleri, hatta yücelttikleri “demokrasiyi” İsmet Özel tam karşı cepheden karşılamaktadır. (Sayfa 246)

İsmet Özel, demokrasiyi 14. yüzyıldan beri başlayan kapitalizmin, endüstri devrimiyle gelişen, daha sonra serbest piyasa ile yayılan, II. Dünya savaşından sonra kurulan büyük örgütlerle varlığını dünyanın her bölgesinde hissettiren “küresel dünya sisteminin” meşrulaştırıcı aracı olarak görmektedir. (Sayfa 247)

“Homo homini lupus (insan insanın kurdudur” sözünün karşısına Özel, “insan insanın ümididir” sözünü koymaktadır. (Sayfa 254)

Özel’e göre; bizler, içinde biçim aldığımız toplumun mahsulüyüz. “İnsanlar insanlıklarını topraklarına borçludurlar” Bu bakımdan “Türkiye’de yaşayan insanlar vefa borçlarını Türkiye’ye mi ödeyecekler, bu büyük millete mi ödeyecekler yoksa kendi cemaatlerine mi ödeyecekler? … Çoğu kişi Türkiye’de vefa borcunu dünya sistemindeki güç odaklarına veya kendi dini, etnik, artistik cemaatine ödüyor…” Özel, kendisinden başkasının kalmadığını ifade ederek ısrarla üzerinde durduğu noktanın, “biz bu toplumdan alacaklı değiliz, biz bu topluma borçluyuz, bu topluma borcumuzu da ancak bağlı olduğumuz toplumun kimliğini tasrih ederek ödeyebiliriz” şeklinde ifade etmektedir. (Sayfa 263)

Özel bir şiirinde; “…eve dön! Şarkıya dön! Şiire dön!…” dizelerinde geçen “eve dön!” dizesinde kastettiği şeyin; “ülkesinin asli kültürüne dönmek olduğunu” ifade etmektedir. Türkiye’nin, Türklerin vatanı olarak devam etme şartını bu kültüre bağlı kalmasına bağlayan Özel’e göre, Türk Toplumunun millet olma bilincine varması, ancak tek milli kültürümüz olan İslam ile olacaktır. (Sayfa 265)

…Müslümanlığın Türk toplumu için vazgeçilmez olduğunu; Türkiye’nin İslami bir hedefi yoksa Türkiye’nin geleceğinin de olamayacağına dikkat çekerek, İslamiyet’in Türkiye’nin varlık sebebi olduğunu ifade etmektedir. (Sayfa 267)

Özel, tarihin, geçmişle alakalı bir şey olmadığını, Tarih bütünüyle gelecekle alakalı bir şey olduğunu, dolayısıyla kimin geleceği varsa onun bir tarihi olduğunu vurgulayarak, “Geleceğin çok uzun geçmişi var” sözüne dikkat çekmektedir. (Sayfa 279)

Özel’e göre, Türklük bir kavim olarak başlamamış, O, Türklüğün bir isim değil, bir sıfat olduğuna işaret etmektedir. Duralı, ulus-devletin kurulması ile Türk milliyetçiliğinin çok yanlış bir yola saptığını, uluslaşma politikaları ile “Türk milliyetçiliği, Türk milletine sırtını dönmüştür.” Ona göre, Türk milletinin biçimlenmesinde İslam dini vardır. “İslam medeniyetinin belirgin özellikleri tanınmadan Türklük anlaşılmaz.” Bu önermeler ile Filozof Duralı ile şair Özel’in yolları “Türk” ile “İslam” arasındaki ayrılmaz tarihi bağa dikkat çekmeleriyle kesişmektedir. (Sayfa 292)

İsmet Özel: “… Dünya tarihi içinde kâfir otoritesine meydan okuyan bir özelliğimiz var. Bu yüzden de damarlarımızda hangi kanın dolaştığı değil, ahlâkımızın ne olduğu bizim Türk olup olmadığımızı tayin ediyor. Biz kâfirle çatışmayı göze aldığımız kadar Türk’üz; anamızdan babamızdan “Türk” olarak doğamıyoruz…” (Sayfa 296)

İsmet Özel: “Türklük bir karakterdir, bir vasıftır, bir kavmin adı değildir. Kara derili bir Türk olur, mavi gözlü ve sarışın bir Türk olur. Türklük asla babanın, ananın dölüyle alakalı bir şey değildir. Türklük doğrudan doğruya senin kalbinle alakalı bir şeydir. Senin kalbin de Kâ’be’dir. Eğer Kâ’be’ye teveccüh etmediysen Türk olman imkânsızdır. Çünkü kalp Kâ’be’dir. Çünkü orayı İbrahim aleyhisselâm oğlu İsmail’le beraber yapmıştır. Kâ’be’den başka kalp yoktur. Onun için bütün gâvurlar kalpsizdir!” (Sayfa 298-299)

Bu bakımdan Türk milleti ile İslamiyet’in birbirine yapışık olduğunu, Türk-İslam gibi ifade edilen senteze de karşı çıkmaktadır. Çünkü O, “Türk” kavramının zaten bir sentez olduğunu savunarak, “Türk-İslam” sentezi kavramını ileri sürenleri, sentezin sentezini yaptıklarını ifade ederek onları saçmalamakla itham etmektedir. (Sayfa 315)

Modernlik-küreselleşme ilişkisi bakımından, “modernlik yapısal olarak küreselleştiricidir”, Yargısının haklılığı ortadadır. Ancak her ikisini besleyen muharrik gücün (geist) kapitalizm olduğu gözden kaçmamalıdır. (Sayfa 326)

Tarihi olmayanın talihsizliğe uğrayacağı muhakkak” ilkesi gereği İsmet Özel’in tarih vurgusu çok önemlidir. Aynı zamanda Özel; “tarihi, bir gelecek iddiası olan toplumun, kendi geleceğini inşa etmek için geçmişine yönelerek ihtiyaç duyduklarını arayıp bulması” şeklinde yorumlayarak, “geçmişteki ati” kavramını yeniden yorumlamaktadır. (Sayfa 331)

Özel, Türkiye’de yaşayan çoğu kişinin kendi cemaatinin çıkarını Türkiye çıkarının önünde tuttuğunu, bunun çok büyük bir hata olduğunu; insanların vefa borçlarını ancak havasını teneffüs ettikleri, içinde biçim aldıkları topluma ve genel olarak Türkiye’ye/vatana ödemeleri gerektiğini beyan etmektedir. (Sayfa 333)

Sonuç olarak bu ve daha yapılacak başka birçok çalışmaya rağmen bir “muamma” olarak dünyaya gelen İsmet Özel’in bir “bilmece” olarak kalmaya devam edeceği muhakkaktır. Daha önce Jürgen Habermas’ın dikkat çektiği gibi, “Türk milleti İsmet Özel’i anlayacak bir millet değildir” önermesini doğrulayan Özel, Frankfurt Okulu’nun filozofu da, İsmet Özel de “kendi milletine lâf anlatacak dili henüz kuramamış” yargısında bulunmaktadır. (Sayfa 340)

Aktaran: Mücahit Emin Türk

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir